Ailesini Koruyamayan Vatanını Nasıl Koruyacak?

aile akademisiAİLE AKADEMİSİ’NDEN


SİYASİ PARTİLERE VE SİVİL TOPLUM ÖRGÜTLERİNE ÇAĞRI:


AİLESİNİ KORUYAMAYAN VATANINI NASIL KORUYACAK?


Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan Devlet Bahçeli'yle yaptığı görüşme sonrasında seçimlerin 24 Haziran 2018'de yapılacağını duyurdu. Öncelikle seçimlerin ülkemiz ve bölgemiz için hayırlı sonuçlar getirmesini temenni ediyoruz.


Seçim tarihiyle ilgili tartışmaları bir kenara bırakıyoruz. Önümüzde iki ay gibi bir süre var. Bu süre içinde partiler hazırlıklarını yapacak ve halkın önüne çıkacak. Her seçimde olduğu gibi bu seçimde de sivil toplumun taleplerini/şartlarını siyasi topluma iletme görevi STK'lara, kanaat önderlerine, âlimlere, aydın, entelektüel, akademisyen ve yazarlara düşüyor.


Oy için meydana çıkacak bütün siyasi liderlere ülkemizde aileyi çözülme/bitme noktasına getiren politikalara son verilmesi için çağrıda bulunulması kritik bir önem taşıyor.


Böylesi bir çağrıda bulunmak, tarihi bir sorumluluktur. Bu sorumluluğu yerine getirmediğimiz takdirde, çoluk çocuğumuza/gelecek nesillere söyleyecek hiç bir şeyimiz kalmayacaktır.


Aile; evimizdeki “melek”in sığınağı, cennetin giriş kapısı, yarınlarımızın sigortasıdır. Vatanını anası sayan, cenneti anaların ayaklarının altına seren, en büyük acısını evlat acısı sayan, zenginliği “altın top” a yani evlat sahibi olmaya bağlayan, babasını kaleye benzeten bir medeniyetin çocuklarıyız. Bu medeniyetin değerlerinin, neoliberal uygulamalar sebebiyle zaman geçtikçe dejenere olduğuna ve önemini kaybettiğine üzülerek şahit olmaktayız.


Bugün yürürlükte olan kanunlar/yönetmelikler, imzalanan uluslararası sözleşmeler, uygulanan ulusal eylem planları değiştirilmediği takdirde; Türkiye, toplumun temel yapı taşı olan ailesini kaybedecektir. Bunun yaratacağı faciaları anlatmak kapsamlı bir kitabın konusu olacak kadar derin ve büyüktür. Kaldı ki, şu anda aile kurumuna yapılan Batı dünyası kaynaklı operasyonlar sebebiyle bu kurum zaten uçurumun eşiğine gelmiş durumdadır.


Ailenin çözülmesi/boşanmaların artması sebebiyle Türkiye'nin yaşadığı ahlaki kriz dramatik boyutlardadır. Eğer, 2018 seçimlerinden sonra iş başına gelecek yetkililer bu felakete son verecek önlemleri almak için halka söz vermezlerse, açıkça söylüyoruz ki, Türkiye "yumuşak terörün" pençelerinde can çekişecek ve eski Türkiye'yi mumla arar hale gelecektir. Bir felaket senaryosu çizmiyoruz. Olan, olmaya devam eden ve bundan sonra çok trajik hale gelecek olan bir süreçten bahsediyoruz.


*


Öncelikle kısaca içinde bulunduğumuz durumu özetleyeyim. Türkiye'de son 15 yılda, 9 milyon 620 bin çift evlenmiş, 1 milyon 789 bin 440 çift boşanmıştır. Son yıllar dikkate alındığında bugün her 5 evlilikten biri boşanmayla sonuçlanmaktadır. Yıl yıl istatistikler şu şekildedir:
















































































Tablo 1.2002-2017 Evlenme Ve Boşanma İstatistikleri





YILI





EVLENME





BOŞANMA





2002





510,155





95,323





2003





565,468





92,637





2004





615,357





91,022





2005





641,241





95,895





2006





636,121





93,489





2007





638,311





94,219





2008





641,973





99,663





2009





591,742





114,162





2010





582,715





118,568





2011





592,775





120,117





2012


2013


2014


2015


2016


2017





603,751


600,138


599,704


602,982


594,493


603,976





123,325


125,305


130,913


131,830


126,164


136,808





TOPLAM





9,620,902





1,789,440





Kaynak: Türkiye İstatistik Kurumu (TUİK) www.tuik.gov.tr





Çocuklarımız aile ortamından uzak bir şekilde büyümektedir. Bilgisayar, televizyon, akıllı telefon, tabletler ve online oyunlardan gelen milyonlarca erotik materyalin karşısında savunmasız bulunmaktadır. Ünlü Psikolog Philip Zimbardo bugün itibariyle internette 246 milyon porno site olduğunu söylemektedir. Bunun sonucu olarak cinsellik yaşı, uyuşturucu kullanma yaşı, şiddet uygulama/görme yaşı düşmektedir.


Dünyanın her yerinde yapılan araştırmaların ortaya koyduğu gerçek şudur: Boşanmaların arttığı, ailenin çözüldüğü bir ülkede adli suçlar ve psikolojik sorunlar kaçınılmaz olarak artmaktadır. Francis Fukuyama (2009) aile kurumunun çözülmesiyle suç oranlarındaki artış arasındaki ilişkiyi gösteren bol miktarda kanıt olduğunu söylemektedir. Gerçekten de Türkiye’de 2008-2012 yılları arasındaki çocuk suçluluk oranlarındaki ürpertici artış, bu yargının Türkiye için de doğru olduğunu göstermektedir. TÜİK’in 2008-2012 yılları arasındaki çocuk suçluluk oranlarını aktardığı tablo bu acı gerçeği ortaya koymaktadır.






















































































Tablo2. 2008-2012 Çocuk Suçluluğundaki Artış





YILI





2008





2009





2010





2011





2012





Yaralama





19,726





25,182





30,180





32,331





%63





Hırsızlık





17,884





17,869





21,857





24,604





%37





Uyuşturucu





1,829





2,959





5,552





4,388





%139





Mala Zarar





2,572





2,805





2,916





3,463





%34





Tehdit





1,853





2,111





2,763





2,910





%57





Cinsel Suçlar





1,848





2,121





2,723





2,243





%21





Öldürme





317





481





404





390





%23





Tüm Suçlar





62,430





68,344





83,393





84,916





%36





Kaynak: Türkiye İstatistik Kurumu (TUİK) www.tuik.gov.tr





Ne var ki, ailenin çözülmesi sadece suçluluk oranlarının artışıyla ilişkili değildir. Yapılan araştırmalar alkol ve madde bağımlılığı (TBMM Araştırma Komisyonu, 2008), okul başarısızlığı ve okulu terk (Dam, 2008; Bildik, 2003), psikolojik problemler (Tezcan, 2007), fuhuş ve evlilik dışı doğum (Fukuyama, 2009), şans oyunları ve kumar (Aksoy, web1), intihar (Ekici ve ark., 2001) gibi problemlerin artışının da boşanmaların artışıyla ilişkili olduğunu göstermektedir. Hatta boşanmaların artması bile boşanmış ailelerin yaygınlığıyla ilişkilidir (Öngider, 2013).


Bu tablonun oluşmasının şüphesiz pek çok sebebi vardır. Ancak bu sebeplerin başında hükümetin uyguladığı toplumsal cinsiyet eşitliği politikaları gelmektedir. Bu politikalar doğrultusunda imzalanan İstanbul Sözleşmesi ve bu sözleşmeye dayanarak çıkarılan 6284 sayılı kanun Türkiye'de aile kurumunu bitirme; çocuklarımızı haz piyasasının sermayesi haline getirme, kadınlarımızı ve erkeklerimizi birbirine düşman etme hedefini gütmektedir.


Sözleşmenin imzalandığı 2011 ve kanunun çıkarıldığı 2012 tarihinden itibaren sözünü ettiğimiz trajik tablonun ivmesi artmıştır. Bugün ülkemizdeki aile ve kadın politikaları bir grup feministin eline bırakılmış durumdadır.


Bu duruma ilk itiraz etmesi gereken, kendisini "muhafazakâr-dindar" olarak tanımlayan siyasetçi ve çevreler olmalıdır. Hâlbuki dünyanın hiç bir yerinde görülmemiş bir biçimde kendini "muhafazakâr-dindar" olarak tanımlayan bir parti, aileyi yok edecek feminist politikalar yürütmektedir. Buna da bugüne kadar bir kaç küçük grup ve kişi hariç hiç bir itiraz gelmemektedir.


Ak Parti’nin ülkeyi yönettiği son 15 yıldır, konuyla ilgili imzalanan uluslararası sözleşmeler, çıkarılan kanunlar, uygulanan eylem planları ve bazı gelişmelerin özeti kısaca şöyledir:


1. 2004'te yapılan TCK'daki değişiklikle evlilik içi tecavüz kavramı getirildi. Erken evlenen kocalara "tecavüz" suçundan dolayı kamu davaları açıldı. Bu kişiler 10-15 yıl gibi inanılması güç cezalara çarptırıldı. Sadece kadınlar değil, çocuklar da perişan oldu, mağdur edildi.


2. 2005'te ilk LGBT dernek, KAOS GL kuruldu.


3. 2006 yılında "namus cinayetleri"nin önlenmesi iddiasıyla 26218 Sayılı Başbakanlık Genelgesi yayınlandı. Feminist hareketler bu genelgeyi önemli bir başarı olarak selamladı. Örneğin Genelge'nin birinci bölümünün 7. maddesinde, eğitim alt başlığında, şu ifadeler yer aldı: "İlköğretimden başlayarak eğitimin her aşamasında (örgün ve yaygın eğitim de dahil olmak üzere) şiddet ve toplumsal cinsiyet duyarlılığı konularını içeren ve çocuklara kendi bedenlerini tanımayı öğreten eğitim programlan hazırlanarak uygulamaya konulmalıdır."


Şiddeti ve "namus cinayetini" önleyeceği iddia edilen Genelge'de hiç bir manevi önleme yer verilmedi. Genelge'de yer alan 53 maddenin 18 tanesi "zihniyet dönüşümüyle" ilgiliydi. Kastedilen şüphesiz, "feminist perspektif" idi.


4. 2009 yılında Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı'nın yayınladığı araştırma raporunda "Aile kadınlar için güvenli bir ortam değildir." ifadeleri yer aldı. Aynı ifadeler 2014'te yayınlanan raporda da yer aldı. Buna ek olarak, 2014 raporunda, "evlilik" de şiddet sebebi olarak tanımlandı. Bu raporlarda, aileyi değil, kadını merkeze alan politikalar uygulanması gerektiği belirtildi. İlginç değil mi? Aile Bakanlığı'nın yayınladığı bir raporda bu ifadelerin yer almasına demek ki, Aile Bakanlığı'ndan kimse itiraz etmemiş.


5. 1 Ocak 2002 tarihinde, Türk Medeni Kanunu'nda "aile reisi kocadır." ifadesi kaldırılmıştı. 2010 yılında yapılan anayasa değişikliğinde aile kurumu için "eşler arasında eşitliğe dayanır." ifadesi eklenerek, 2002'deki değişiklik anayasal bir madde haline getirildi.


6. 2011'de İstanbul Sözleşmesi imzalandı. Bu sözleşmede "Kadınlar' kelimesi 18 yaşın altındaki kız çocuklarını da kapsar." ifadesi yer aldı. Sözleşmenin 4. maddesi, eşcinselliği legal güvence altına alıyor; 42. maddesi din/gelenek/örf gibi toplumsal kurum ve değerlere aykırı davranışları "şiddet gerekçesiyle" denetlemeyi yasaklıyor, 48. madde ise karı-koca arasındaki "şiddet iddiası taşıyan" geçimsizliklerde arabuluculuk yapmayı yasaklıyordu.


7. Aynı yıl Fatma Şahin eşcinsel hakların anayasal bir hak olması gerektiğini açıkladı.


8. 2012'de İstanbul Sözleşmesi esas alınarak "6284 Sayılı Aileyi Koruma ve Kadına Şiddeti Önleme Kanunu" çıkarıldı. Kanun, halk arasında "Aileyi Çökertme ve Kocaya Zulmetme" kanunu olarak isimlendirildi. Bunun sebebi kanunun gerçekten inanılması güç maddeler içermesiydi. 2013 Ocak ayında bu kanunun uygulanmasına yönelik çıkartılan yönetmelikte şu ifadeler yer aldı:


"Koruyucu tedbir kararı verilebilmesi için, şiddetin uygulandığı hususunda delil veya belge aranmaz.Önleyici tedbir kararı, geciktirilmeksizin verilir. Kararın verilmesi, Kanunun amacını gerçekleştirmeyi tehlikeye sokabilecek şekilde geciktirilemez." Bu madde her şeyden önce hukukun evrensel bir ilkesi olan masumiyet karinesini çiğniyordu. Erkeklerin ekonomik açıdan mağdur edilmesi bir yana; şerefi ve haysiyeti de kadının iki dudağının arasına bırakılmıştı. Bugün ülkemizde bu maddenin mağduru olan kişi sayısı -kesin olarak bilinmemekle birlikte- onbinlerle ifade edilmektedir.


9. Gerek İstanbul Sözleşmesi, gerekse 6284 sayılı kanun şiddeti, "doğal davranışı" da kriminalize edecek şekilde tanımladı. Bu belgelerde yer alan tanımlar ölçüt alındığında Türkiye'de şiddete bulaşmamış bir Allah'ın kulu kalmayacaktır. Özetle şiddet kavramı manipüle edildi, kadını-erkeği ve çocuğu birbirinden ayırmak için araçsallaştırıldı.


10. 2014 Ağustos ayında İstanbul Sözleşmesi yürürlüğe girdi.


11. 2008-2013 yıllarını kapsayan Şiddetle Mücadele Ulusal Eylem Planı hazırlandı. Sonrasında 2012-2015 ve 2016-2020 yıllarını kapsayan şiddetle mücadele ulusal eylem planları hazırlanıp uygulamaya konuldu. Bu planların hiç birinde manevi önlemlere yer verilmedi. Sadece feminist perspektif esas alındı.


12. 15 yıl boyunca, halktan alınan vergilerle, Aile mahkemesi hakimlerine, askerlere, öğretmenlere, din görevlilerine Türkiye halkının değerleriyle çatışan toplumsal cinsiyet eşitliği eğitimleri verildi.


13. 2016 yılında hükümet erken evlilikten doğan mağduriyetleri gidermek adına yeni bir yasa tasarısı hazırladı. Hükümetin belki de aile ve kadın politikaları adına yaptığı tek olumlu adım olan bu girişim, feminist hareketlerin baskısı sonucu geri çekildi.


Bugün itibariyle Türkiye Cumhuriyeti, İzlanda, Finlandiya, Norveç, İsveç gibi ülkeleri model alan Toplumsal Cinsiyet Eşitliği (TCE) politikasını uygulamaktadır. TCE Türkiye'de bakanlıklar üstü ana politika haline getirilmiştir. Örneğin, 9. kalkınma planı TCE'ye duyarlı bir şekilde hazırlanmıştır.


Durum ana başlıklarıyla bu şekildedir.


Türkiye'de ailenin hedef alınması küresel bir projedir. Bu konu, siyaset üstü bir duyarlılıkla ele alınmalıdır.


STK'lar, aydınlar, akademisyenler, kanaat önderleri vs. seçime girecek partilere şu çağrıyı yapmalıdır:


1. İstanbul Sözleşmesi ve 6284 sayılı kanun iptal edilmelidir. Her iki belge de Anayasa'nın 41. maddesini çiğnemektedir.


2. TCE adı altındaki feminist politikalara son verilmeli, kadına, erkeğe ve çocuğa yönelik politikalar aile merkezli ve toplumsal değerlerle uyumlu olacak şekilde yeniden yapılandırılmalıdır.


Dinini, ülkesini, ailesini önemseyen tüm partilerin seçmene yapacağı vaatler yukarıdaki iki maddeyi mutlaka kapsamalıdır.


80 milyonun geleceği Avrupa Birliği'nin bir grup feminist aracılığıyla dayattığı sözleşmelerle karartılamaz.


Eğer STK'lar ve her kesimden kanaat önderleri siyasi liderlere böyle bir çağrıda bulunmazlarsa bugüne kadar şikâyetçisi oldukları ahlaki krizlerden bundan sonra şikâyet etme hakları olmayacaktır.


Çocuklarımızın ve ailelerimizin geleceği benzin fiyatlarından ve doların yükselmesinden daha önemlidir.


Yukarıda çok azını saydığımız gelişmeler olurken dindar/muhafazakâr kitlelerden ciddi, nitelikli itirazların gelmemesi manidardır. Bu kitleler konuya o kadar ilgisiz kalmışlardır ki, çoğunun olup biten şeylerden haberi bile olmamıştır. Bu durumda dindar/muhafazakâr kitleye hitap eden medyanın da büyük bir rolü vardır. Onlar, bu konuları okuyucularından gizlediler.


*


Dindar, muhafazakâr ve milliyetçi kitlelere dönük çalışmalar yapan onlarca kadın/aile derneği bulunmaktadır. Onlara soruyoruz:


Neredesiniz?


Niye bu olup biten şeylere ses çıkarmadınız/çıkarmıyorsunuz?


Gerçekten sizinle kıyaslandığında çok ama çok az bir yekûnteşkil eden feminist hareketler bu ülkede TCK'yı değiştirdi, kanunlar çıkarttı, yasa tasarılarını geri çekmeye zorladı. Takip ve denetleme ağları kurdu.


Hükümet'in feminist politikalardan en küçük bir sapma gösterdiğini fark ettiği anda bütün ulusal ve uluslararası mekanizmaları harekete geçirdi. Kıyameti kopardı.


Ders kitaplarını tek tek incelediler. TCE'ye aykırı buldukları kelime ve kavramları tek tek ayıkladılar. Onlarca yıldır, kendi perspektifleri uğrunda, sahada mücadele veriyor, bedel ödüyorlar.


Açık söylemek gerekir: 5 yıldızlı otellerde kendimizi tatmin eden konuşmalar ve programlar düzenleyerek hiç bir şeyi değiştiremeyeceğiz.


Feminist ve batıcı hareketler konuştuklarında kanun oluyor, hukuk oluyor, politika oluyor. Peki ya sizi/bizi dikkate alan var mı? Dikkate alınacak fikirler, projeler üretebiliyor muyuz?


Tüm milletvekillerine şunu söylemek istiyoruz:


İstanbul Sözleşmesini lütfen dikkatli bir gözle tekrar okuyunuz. Hırvatistan'daki koalisyonun küçük ortağı Meşe Partisi İstanbul Sözleşmesi'nin parlamentoya geleceğini duyduğu zaman tozu dumana kattı, kıyametler koparttı. Bu sözleşme Hıristiyan değerlerine, bizim aile değerlerimize aykırıdır, bunu Meclis'e sokmayacağız diye topluca açıklamalar yaptılar. Bu açıklamalara iktidar partisinden bazı vekiller de katıldı. Bizi umursamıyorsanız, hiç olmazsa AB üyesi olan Hırvatistan'a bakın. Aile değerlerini Hırvatlardan öğrenmek mahcup edici bir şey değil midir?


Feminist hareketlere sadece bir tek soru soruyoruz:


TCE indeksi niçin Davos'ta açıklanıyor hiç düşündünüz mü? Ulusal ve uluslararası TCE projelerini niçin ulusal ve küresel patronlar destekliyor hiç düşündünüz mü? Gerçekten kadın haklarını çok umursadıkları için mi?


Özetle şunu söylüyoruz:


Aile Akademisi olarak “aile temelli girişimleri destekliyor, aile kurumuna zarar veren politikaları ise eleştiriyoruz.


Siyasi liderlerden hep birlikte yukarıda saydığımız iki maddeyi uygulama vaadinde bulunmalarını istiyoruz.


Bir kez olsun bu seçimde, aile değerleri ve ahlaki taleplerimiz ekonomiden önce gelsin.


Şu çok açık, AB kaynaklı çevreler aile kurumunu işgal ve iğfal etmiş durumda. Eşimizle ve çocuğumuzla olan ilişkimizi bu ülkenin, bu toprakların kadim değerleri değil, AB hukuku belirliyor.


Sürekli vatan/millet nutukları dinliyoruz.


Ailesini koruyamayan vatanını nasıl koruyacak?


BURSA AİLE AKADEMİSİ DERNEĞİ


***


Konuyu daha detaylı araştırmak isteyenler Aile Akademisi’nin aşağıdaki araştırma raporlarını inceleyebilirler:



1. Türkiye'de ve Dünyada Kadına Şiddet

http://aileakademisi.org/sites/default/files/turkiyede_ve_dunyada_kadina_siddet_0.pdf


2. Toplumsal Cinsiyet Eşitliğine Dayalı Politika Uygulayan Ülkelerde Kadın ve Aile: İzlanda, Finlandiya, Norveç, İsveç, Türkiye


http://aileakademisi.org/arastirma/arastirma-toplumsal-cinsiyet-esitligine-dayali-politika-uygulayan-uelkelerde-kadin-ve-aile


3. Aile Politikaları ve İstanbul Sözleşmesi


http://aileakademisi.org/sites/default/files/aile_politikalari_ve_istanbul_sozlesmesi_0.pdf


http://aileakademisi.org/arastirma/aile-politikalari-ve-istanbul-sozlesmesi


Konuyla İlgili Aile Akademisinin Önceki Basın Açıklamaları


http://aileakademisi.org/basinaciklamalari


Konuyla İlgili Makaleler


1. Kadına Şiddet Söylemi Neye Hizmet Ediyor?


http://aileakademisi.org/node/176



2. İstismarın Yapısal Kanalları

http://aileakademisi.org/yazi/istismarin-yapisal-kanallari
3. Çocukları Kim, Neden İstismar Ediyor?

http://aileakademisi.org/yazi/cocuklari-kim-neden-istismar-ediyor



4. Erkeklik Rollerinin Değişmesi Üzerine

http://aileakademisi.org/yazi/erkeklik-rollerinin-degismesi-uezerine



5. Kadına Şiddet Söylemi Kadını Kurban Ediyor

http://aileakademisi.org/yazi/kadina-siddet-soylemi-kadini-kurban-ediyor



6. Türkiye'de Aileyi Kamunun Denetimine Açmak: Kadına Şiddet, Cinsel İstismar ve Hukukun Manipülasyonu,

http://islamianaliz.com/yazi/turkiyede-aileyi-kamunun-denetimine-acmak-kadina-siddet-cinsel-istismar-ve-hukukun-manuplasyonu-3594#sthash.eb4HV65R.dpbs



7. Cinsel İstismar ve Hukukun Manipülasyonu: Amerika

http://islamianaliz.com/yazi/cinsel-istismar-ve-hukukun-manipulasyonu-amerika-3581#sthash.B9HDnc9j.dpbs



8. İstanbul Kids Fashion ve Yapısal İstismarın Görünmez Kılınışı.

http://islamianaliz.com/yazi/istanbul-kids-fashion-ve-yapisal-istismarin-gorunmez-kilinisi-3577#sthash.AVjA9SAp.dpbs



9. Kadına Verilen Gerçek Değer

http://aileakademisi.org/yazi/yasin-kurucay-yazdi-kadina-verilen-gercek-deger



10. Ak Parti'nin İntihar Kanunu.

http://www.cocukaile.net/ak-partinin-intihar-kanunu/



11. Erkeklerde İnsan Sayılsın (Dişilere Tapıyorlar),

http://www.cocukaile.net/erkekler-de-insan-sayilsin-disilere-tapiyorlar/



12. Aslında Kadına Şiddet Yok

http://www.cocukaile.net/aslinda-kadina-siddet-yok/



13. Bu Kadınların Çığlıklarını Duyun,

http://www.cocukaile.net/bu-kadinlarin-cigliklarini-duyun/


 


Bunlar da ilginizi Çekebilir

1 Yorum Yorum Yaz

Yorum Yaz