Binalara Mahremiyet Geldi

zeminsesÜst komşunun çamaşır makinesi, yan komşunun çocukları, alt katta yeni evli çiftin aşk gürültüleri, bitişikteki amcanın horultusu... Binalardaki yalıtım problemi uykuları kaçırdığı gibi toplumsal barışı da tehdit ediyor. Neyse ki 31 Mayıs’ta yayınlanan Binaların Gürültüye Karşı Korunması Yönetmeliği, tüm bu sorunları kökten çözebilir.

Cumartesi sabahı saat 07.30. Üst katta kıyamet kopuyor ve uyanıyorum. Komşunun 8 ve 10 yaşlarındaki iki çocuğu topuklarını yere vura vura, çığlık çığlığa kavga ediyor. Gece zaten yan dairedeki yaşlı amcanın horlamasından uyuyamadım. Horlama sesini duymadığımda, onu kaybettik diye endişeleniyorum da artık.

Sonraki gece yorgunluktan bitap uykuya teslim olmak üzereyken, bu kez alt kattaki yeni evli çiftin aşk çığlıkları uykumu altüst ediyor. İtiraf ediyorum; ben de paspasın sopasıyla zemine vura vura yakında onların mutluluğunu bitirebilirim.

Çok şey mi istiyorum; biraz sessizlik, biraz uyku... Meğer sorun daha büyükmüş. Türkiye’de cinsel işlev bozukluklarının en önemli nedenlerinden biri buymuş, sevişirken birilerinin duyma ihtimali... Cinsel Sağlık Enstitüsü Derneği Başkanı Psikoterapist Cem Keçe’nin bu konudaki dikkat çeken açıklamalarına sonra geleceğiz.

KİM UYUYOR Kİ!

Yoğun ve stresli bir haftayı geride bırakırken hafta sonu iyi bir uykuyu hak ettiğimizi düşünüyoruz. Ama giderek daha da dipdibe yaşadığımız şehirde kaliteli uyku ne mümkün. Komşunun çocuğu olmasa, çamaşır makinesi ya da elektrik süpürgesi var, onlar kesilse dışarıdan gelen şantiye sesleri, uçak gürültüsü... Gürültünün insan üzerindeki olumsuz etkilerini Dünya Sağlık Örgütü, 2011 raporunda açıkladı. Gürültü kirliliğine maruz kalanlar uykularında bile stres yaşıyor. Psikolog Derya Öztürk de yaşam alanlarında, özellikle yatak odalarında duyulan seslerin ciddi anlamda uyku bozukluğuna neden olduğunu söylüyor: “Bu durum insanların depresif olmasına neden olur.”

Apartman yaşamının gerektirdiği kurallara uysak belki hepimiz rahat edeceğiz. Mesela kat sakinlerinin huzur içinde yaşaması için tasarlanan Apartman Gürültü Yönetmeliği... Ne yazık ki kimse buna kulak asmıyor, hatta bu yönetmelikten kimsenin haberi bile yok. Mesai günlerinde 13.00 ile 15.00 ve akşam 19.00 07.00 saatleri arasında gürültü yapmak yasak. Pazar günü ve resmi tatil günleri istirahat vakti olarak kabul edildiğinden yine gürültü yasak. Mekanik ve elektronik müzik aletlerinin sesi ise sadece odanın içinde duyulacak kadar açılabilir... Kime söylüyoruz!

Neyse ki geçen hafta tüm bu sorunları bertaraf edebilecek yeni bir yönetmelik yayınlandı. Binaların gürültüye karşı korunmasını kapsayan bu yönetmeliğe uymak zorunlu... Tabii uyulursa. 31 Mayıs’ta Resmi Gazete’de yer alan yönetmeliğe göre her türlü yapı, bina, tesis içi ya da dışından kaynaklanan gürültüler, kişilerin huzur ve sükûnuna, beden ve ruh sağlığına olumsuz etkileri en aza indirecek şekilde yapılmak zorunda. Böylece iyi işitme ve algılama koşullarının sağlanması için, tasarım, yapım, kullanım, bakım ve işletim kurallarının belirlenmesi amaçlanıyor. Yönetmeliğe göre gürültü önlemi almayan, ses yalıtımı sağlamayan binaya ruhsat verilmeyecek.

‘ARSA DEĞERLİ, KENT SIKIŞIK’

Mimar Murat Aksu, komşunun gürültüsünün bu gibi yönetmelikler ve yalıtımsal çözümlerle halledilebileceğini düşünüyor. Mimar Kerem Piker de yeni çıkan yönetmelikten umutlu, zira “Arazi o kadar değerli ve kent o kadar sıkışık ki; ama iyi tasarlandığında gürültü de yönetilebilir. Bunun için iyi yalıtılmış evlere ihtiyaç var” diyor.

Mimar Türker Talayman ise yalıtımla sorunun kökünden çözülemeyeceğini savunuyor: “Çünkü yeni evini çok yüksek fiyata alan ev sahibi 02.00’de yüksek sesle Ramstein konserini dinleme hakkını kendinde buluyor, ‘Ben bu eve çok para ödedim. Ses yalıtımını iyi yapsalardı, benim sorunum değil’ diyor. Bu sorunlar duyarsızlık ve beklentiyle ilgili, mutlaka aşılacaktır ama henüz doğum sancıları yaşanıyor.”

BU YÜZDEN KADINLAR ORGAZM OLAMIYOR’

Yalıtımsızlığın en çok vurduğu yatak odalarına, yani cinsel hayata dönelim. Cinsel Sağlık Enstitüsü Derneği Başkanı Psikoterapist Cem Keçe, dernek olarak 17 yıldır bu yönetmeliğin çıkmasını beklediklerini belirtiyor. Çünkü cinsel işlev bozukluklarının en önemli nedenlerinden birinin mahremiyet eksikliği olduğunu anlatıyor: “Derneği 2000’de kurduktan sonra ‘Binalarımız mahremiyete uygun değil’ diye hükümete görüşümüzü bildirdik. İlk defa ciddiye alındı. Kişi bedeninin sesini açabilmeli, çığlık atabilmeli ve seks yaptığını kimse bilmemeli. Kadınlar orgazm olamıyorsa sırf bu yüzden. Sesimizin duyulmadığı ortamda kendimizi güvende hissediyor ve özgür seks yapıyoruz. Biz bu yönetmelikten çok mutluyuz.”

Yatak odasından çıkan sesler en çok da çocukları etkiliyor. Çocuklar için ebeveynlerinin cinsel hayatını duymak çeşitli travmalara yol açabiliyor. Psikolog Derya Öztürk de Psikiyatr Cem Keçe de bu konunun altını çiziyor. Bu konunun çocukların erken yaşta cinsellikle tanışmasına sebep olabileceği gibi, babanın anneye kötü bir şey yaptığını, cinselliğin ayıp ve yasak olarak algılamasına neden olabileceğini söylüyorlar. Keçe, ayrıca yatak odası mahremiyetini korumak için ebeveyn banyosunun da yönetmelikle zorunlu kılınmasını istiyor.

Yönetmeliğin Türkiye’de uygulanmasını çok olumlu bulan Uzm. Klinik Psikolog İlknur Yılmaz Aytaç, bu gelişmenin bağımlı ilişkilerimiz için iyi olacağı görüşünde: “Herkes birbirinin hayatını merak ediyor. Bu yönetmelik, sembolik olarak insanların kendi alanından sorumlu olduğunu hatırlatacak. İnsanların kafasına bireysel alan kavramının yerleşmesi bakımından da önemli. Hatta çiftlerin ilişkilerini düzenlemelerini bile etkileyecektir” diyor.

Uzmanların söylediğine bakılırsa yönetmeliğin vaatleri büyük. Uygulamaya başlanması ve yalıtımlı binalara geçişle birlikte Türk insanının cinsellikle ilgili sorunları çözülecek, herkes rahat rahat uyuyacak ve depresyon son bulacak. Halihazırdaki binalarda sorunun çözülmesi yine de çok zor. Zira ulusal boyutta bir kentsel dönüşüm de bu konuda gerekiyor.

‘APARTMANDA SES DUYUYORSAN MİMARA İSTEDİĞİNİ SÖYLE’

Bir evin, bir şehrin kendine ait sesleri olduğu aşikâr. Martı seslerini duyuyorsanız ya da vapurun düdüğü uzaktan kulağınıza çalınıyorsa, İstanbul’dasınız demektir. Her kentin böylesi seslere sahip olduğunu söyleyen Mimar Bünyamin Derman, “İstanbul’un nüfusu 1 milyon 300 bin olduğu zamanlarda bu sesler Orhan Veli gibi şairlerimize şiir yazdırabilirken kent plansız şekilde büyüdükçe sesler karmaşık hale geldi. Gürültüden kaynaklı stres çok fazla” diyor.

Şehrin dönüşüyor olması ve kentin doğru büyümemesi ciddi bir gürültü kaynağı. Derman’a göre kent yaşamında gürültünün yüzde 50’sini ulaşım çıkartıyor, görsel kirliliği de beraberinde getiriyor: “Ben mimarım ama 2050’de kentimin nasıl olacağını bilmiyorum. Bir apartmanda sifonun sesinin bütün dairelerde duyulması ve komşuda ne piştiğinin bilinmesi tamamen mimari, teknik ve detay bir konudur. Apartmanda ses veya koku duyuyorsan mimara istediğin lafı söyleyebilirsin.”

Ekin Türkantos / Habertürk Gazetesi

 


Bunlar da ilginizi Çekebilir

11 Yorum Yorum Yaz

Yorum Yaz