Canım Annem,Canım Babam!

Anneciğim babacığım, sizlere çok teşekkür ederim; bana çeşit çeşit oyuncaklar almadığınız için. Beni susturmak için bir şeyler vaadedip, onu da almak zorunda kalmadığınız için.

Bana aldıklarınızla, arkadaşlarınıza övünme yarışına girmeyip, markanın aslında insanın başarıları ve kabiliyetlerini değerlendirmesi olduğunu öğrettiğiniz için. Alınmaması gereken bir şey de ne kadar ısrar edersem edeyim "Hayır alamayız !" dediğiniz için.

Bu sayede her istediğimin hemen olmayacağını öğrendim. Tahta beşiğim ve naylon bebeğim Ayşeciğin kıymetini bilip yıllarca onlarla oynamayı, onları kırmamayı, gözüm gibi bakmayı ve elimdekilerle yetinmeyi öğrendim.

O büyük markete girdiğimizde çok istediğim legoları pahalı diye alamadığınız için teşekkür ederim. Legolar olmadığı için şekilleri hayal etmeyi öğrendim. Berber komşumuzun verdiği küçük beyaz jilet kutularını domino taşları gibi değerlendirmeyi öğrendim. Onlarla kıvrım kıvrım şekiller yapıp, onları dengede tutabilmeyi, yıkılınca sabırla tekrar yapmayı öğrendim. Böylece el göz koordinasyonumu geliştirmiş aynı zamanda sanatlarımı insanların beğenisine sunup onların takdirleriyle başarmanın zevkini tatmış oluyordum.

Babacığım bilmiyorum bilinçli mi yapardın ama çikolata ve hazır meyve suyunu sadece hastalandığımda aldığın için teşekkür ederim. Bu paketli ve zararlı ürünleri yesem de lezzetini alamaz ve onlara hiç ilgi duymazdım.

Ve televizyonun evimizde izlenmesini çok sınırlı tuttuğunuz için teşekkür ederim. Böylece dünyaya açılmak için kitap okumaktan başka bir çarem kalmıyordu. Hayal dünyam gelişiyor, öğrendikçe öğreniyordum." Seksen günde devri alem" ile dünyayı geziyor, "Küçük hanımefendi"nin acılarına ortak oluyordum.

Ve anneciğim, ev kirlenir diye bizi sabah sokağa gönderip, istediğimiz kadar arkadaşlarımızla oyunlar, evcilikler oynamama izin verdiğin için teşekkür ederim. Kitaplarda okuduğumuz fakat yaşayamadığımız hayatları evcilik oynayarak tahayyül ediyor, Gah yatılı bir okulda çeşitli entrikalar yaşıyor, gah zengin bir ailenin küçük çocuğu olarak günümüzü gün ediyorduk. Senaryoları bizzat yazıyor, kurguluyor, taşın toprağın içinde büyük bir zevkle oynuyorduk.

Babacığım, evimizin önüne küçük bir bahçe yaptığın için teşekkür ederim. Orası bu küçük ve imkanları çok kısıtlı ilçede benim dünyam, hayallerimin hikayelerimin büyük sahnesi olmuştu. Orada domateslerin ne emekle yetiştiğini, toprağın nasılda karşılıksız veren bir dost olduğunu ve bu eşsiz lezzeti en doğal şekliyle tatmayı öğrendim.

Hele de bahçeyi sulamak için yaptığın küçük havuz, benim için deniz deryaydı. İçinde çöpten balıklarımı yüzdürür, yosundan dibi görülmeyen derinliklerden deniz kızımın çıkacağı günü sabırla beklerdim.

Kar yağıp da güneş vurunca yüzeyi pırlanta gibi ışıl ışıl parlayan bahçemiz, benim için" Alis Harikalar diyarında" ki gizli ülkeydi. Kapıdan girince farklı bir dünyaya dahil olur, ağaçların, böceklerin başkanı olduğumu, onları yönettiğimi düşünür onlar için kurallar oluşturur ve onları bizzat nizama sokardım.

En çok da kiler deki çamaşır makinesının suyunu avluya verdiğiniz için teşekkür ederim. O köpüklü su arada sırada akmasa, evciliğimdeki köyümün deresi neresi olurdu? "Kaçılın dere taşıyor herkes evlerine kaçsın" diye nasıl heyecanlanırdım? Ya avluya bir musluk yaptırmamış olsaydınız, o soğuk kış günlerinde damlayan sular uzun uzun buz kütleleri oluşturmasaydı, kristalleri birer elmas birer zümrüt gibi düşleyip, saatlerimi bu harika görüntüye bakmadan nasıl geçirirdim ?

Canım annem ve babam, bana kendimi geliştirmemi ve dünyanın en mutlu çocukluğunu geçirdiğimi düşünmemi sağladığınız için çok teşekkür ederim. Dilerim tüm anne ve babalar evlatlarına sizin verdiğiniz imkanları verirler.

Rabia Karagöz


Bunlar da ilginizi Çekebilir

2 Yorum Yorum Yaz

Yorum Yaz