Dediğim Dedik Çaldığım Düdük!



Geçen aylarda bir karı-koca tartışmasının ortasında kaldık. Bizlere de" Hakem olun" deyip dertlerini anlattılar.

Bey kibar bir ifadeyle söze eşinin başlamasını istedi. Hanım kaprisli bir edayla “Dertli olan sensin. Sen söze başla.”dedikten sonra bey söze başladı:

“Ben nasıl bir yol izleyeceğim bilemiyorum. Bir insan bu kadar mı dik kafalı olur? Her konuda uzman ve fikir sahibi. Her şeyi o biliyor. Her söze bir cevabı muhakkak var. Her tartışmamızda ayrılıp gidiyor. Bavulunun tekerlekleri her an hareket eder durumda. Beni şaşırtan ve bunaltan bir özelliği daha var. Günde sayamadığım kadar ‘Seni seviyorum.’ diyor. Uygulamada ise hüsranlık içindeyim. ‘Seni seviyorum.’ kutsal bir sözcüktür. Her daim söylenerek ve eyleme dönüştürülmeyerek basite indirgenmemesi gerekir.”dedi.

Sıra hanıma geldi. Zaten bey konuşurken uyarmalarımıza rağmen sık sık müdahalelerde bulunmuştu. Eşinden sözü alır almaz büyük bir hışımla fişe takmış gibi sıralamaya başladı:

“Evlendiğimiz ilk günden beri sorun bakalım tek bir hediye ya da çiçekle eve gelmiş mi?” Bey hemen soruya cevap veriyor. Sözün arasına girebilmek ne kadar zor olsa da fırsat bulur bulmaz cevaplıyor. Tarihiyle birlikte gül aldığın ı söylüyor. Kadın o sayılmaz edasıyla bu defa çiçeği bırakıyor.

“Sorun bakalım bir çorap almış mı?” Yine soluk almadan konuşmaya kaldığı yerden devam ediyor. Bey soruya cevap vermek istiyor ama nafile. İkinci soruda cevap verme şansını yakalayamıyor.

Bey, hanımının soluksuz akıp giden konuşmalarını yakalamaya çalışıyor ve sürekli eleştiriyor.

"O kadar çok hızlı duygu ve davranış değişikliği yaşıyor ki takip edemez oldum. İster istemez acaba bir kişilik bozukluğumu var? Geçmişinde travma geçirmiş olabileceğini düşünür hale geldim.” dedi.

Bir an düşündüm: Bir eş psikolog gibi davranabilir mi? Teşhis koyar mı? Bütün bunları yapması ne kadar doğru?

Kadın devam ediyor:

“Hayatında hiç renk yok. Hız yok. Hep dingin, sakin. Onun bu rahatlığı beni deli ediyor. Ben hareketli bir yaşantı isterken o dinlenmekten hoşlanıyor ve huzur istiyor. "

Bu kadar zıt karakterler nasıl bir ortak noktada buluşurlar acaba? Ve saatler birer birer geçiyor. Vakitte çok geç oldu. Biz hala dinlemedeyiz. Baktım bu konuşmada hiç final olmayacak ben söze başladım.

Beye döndüm: “Eşinizi bu kadar çok eleştirmeniz onu bir o kadar yanlış yapmaya sevk edebilir. Büyüklerimizin bir sözü var: ‘Bir kişiye ne kadar çok söylersen onu o kadar çok şaşkın ve güvensiz olmaya sevk edersin.’diye. Size tavsiyem hedefe ulaşacak yerinde ve yapıcı eleştirilerde bulunmanız.”

Hanıma döndüm. “Sevgi sözcükleriniz anlam içersin ve davranışlarınızla örtüşsün. Bir kere bir kadın kocasına bilmiş edalarla akıl vermemeli. Dik kafalılıkla kocanızla geçinemeyeceğiniz gibi toplumda da bu davranışınla yer bulamazsınız. Evliliklerde alınan hediyeleri, yapılan iyilik ve fedakarlıkları kızgınlıkla yok saymamalısınız. Biz kadınlar sinirlenince eşlerimize bu konuda haksızlık edebiliyoruz. Buna biraz daha dikkat edebilirsiniz.”dedim.

Hanım, eleştirilerimizi kabul etmedi. Haklı olduğunu savundu. Yapılacak hiçbir şey yok. Kişi yanlışlarıyla yüzleşip soruna çözüm odaklı bakacağı yerde zor ve çözümsüzlüklerle dolu, ben merkezli yola gitmekte ısrarcı olursa hayır yolculuk dilemekten başka ne denir ki?

Kocası yaptığımız eleştirilere: “Evet, haklısınız. Hatalarıma çok iyi ayna tuttunuz. Şimdi daha iyi anlıyorum eksiklerimi.”dedi.

Sorunlarına hakem isteyen çiftler işlerine gelmeyeni duyunca söylenenleri kabul etmeyeceklerse çözüm bulmak mümkün olmaz.


Bunlar da ilginizi Çekebilir

16 Yorum Yorum Yaz

Yorum Yaz