Dünyamın Merkezinde Çocuğum Var

Çocuklarımızı büyütürken neyi hedefliyoruz? Amacımız ne? Bizlerin yapamadığı birçok şeyi onlara yaptırmak mı? Programlanmış, kendine güvensiz, kendi hedefini oluşturmaktan aciz bir nesil yetiştirmek mi yoksa? Geçmişe dönüp baktığımızda insanların her dönem putlaştırdığı bir şeyler olmuştur. Bu dönemin insanlarının putlaştırdığı şeyin çocukları olduğunu düşünüyorum.

Belki de toplumun genelinde olmasa da çoğunluğunda bu durum söz konusu ebeveynler adeta çocuklarını dünyalarının merkezine yerleştirmişler ve onun yörüngesinde dönüyorlar. Varsa yoksa onun başarısı, sınavları, kaç net çıkardığı, hangi liseye gideceği, nasıl bir meslek seçeceği, okul bahçelerinde öğrenciden çok velinin olması. Tabiri caizse çocuklarımızı yarış atıyla karıştırır olduk.

Biz hangi ara bu hale geldik. Öğretmenlerine çocuğumuzun durumunu sorarken neden ilk sorumuz “Hocam dersleri nasıl, notları ne durumda?” oluyor. Koyma akıl, akıl olmaz akıl yerinden olacak demiş atalarımız. Şimdi ki anne babalar çocuklarının kendilerini fark edip farkındalık duygusunu oluşturmak yerine empoze düşünceler özünden çok uzak bireyler yetiştirme çabasındalar ne yazık ki.

Kişiliğini keşfedip, kayıplarını ve kazançlarını iyi hesaplayan bireyler yetiştirip karakterli bir insan, bir toplum oluşturmak varken...Niçin birbirine benzeyen amaçsız, sınav puanları ve sonuçları endeksi sürülen, yönetilen sayısız, insan sürü psikolojisiyle yetiştiriliyor. Ne yazık ki öyle bir ebeveyne dönüştük ki çocuklarımızın başarısı odaklı düşünür ve hareket eder olduk.

Öğretmenleri ile konuşurken “Hocam size karşı davranışları nasıl? Arkadaşlarıyla paylaşımı var mı? Kendisinden büyüklere karşı tutumu nedir? Rahatsız edici, göze takılan davranışları var mı?” soruları notlarından ve başarısından daha önemli değil midir? Öncelikle bir kulun kaliteli bir insan olması en büyük zenginlik ve başarı sayılmaz mı? Neden belirli bir kalıpta sadece çok çalışkan bireyler yetiştirme çabasındayız.

Lütfen eğri oturup doğruyu konuşalım. Birçoğumuz bu doğrultuda davranmıyor muyuz? Hakkaniyeti olanların ve empati yapanların evet dediğini duyar gibiyim.

Olayın bir başka açısından bakacak olursak daha şaşırtıcı durumları rahatlıkla görebiliriz. Örneğin bir yakınımın şöyle konuştuğuna şahit oldum. “Benim anlaşıp anlaşmamam hiç önemli değil. Çocuğum hangi arkadaşlarıyla görüşmek isterse o ailelerle görüşüyoruz. Sevmediği, hoşlanmadığı çocukların ailelerini hayatımızdan çıkardık. Çevremizi çocuğumuza göre belirledik.” Bu cümleleri çevremde çok duyar ve görür hale geldim. Olayın hangi kısmından tutsan elinde kalacak kadar içler acısı. Ebeveynlerin arkadaşlık ilişkileri artık iki karış çocuğun emanetinde. Varın toplumun kalitesini, kriterlerini bir kere daha düşünüp sorgulayalım.

Bir diğer dikkatimi çeken kısımda çocukların etrafında pervane ebeveynler. Çocuklarının dünyasında kendilerini öyle kaybetmişler ki bireysel aktivitelerini yapamaz haldeler. Çünkü vakit yok. Çocuklar okula bırakılıp ya okul bahçesinde ya da çevre kafelerde mesken edinmiş durumdalar. Günün büyük bir bölümü aynı düşünce tarzını benimsemiş annelerle koyu muhabbetlere dalmakla geçiyor. Konu nedir diye sormaya gerek var mı? Elbette ki çocuklar. Yanlarına sokulup “Merhaba bugün kendi iç gelişiminiz için ne yaptınız?”diye bir soru sorsak çok merak ediyorum cevabı “Çocuğumun eğitimi benim için öncelik.”mi der yoksa “Onun için hazırladığım yemeği her gün düzenli olarak ellerimle yediririm.”mi olur acaba? Bana göre tam da böyle cevaplar alırdık. Çünkü bu soruda ne denmek istediğini anlayabilecek pozisyonda değiller. Çünkü o anda teneffüs zili çalmış ve çocuklar neşe içinde okul bahçesinde koşturuyorlardı. O anne çocuğunun koşarken terleyip terlemediğini düşünüyordu. Bu durumda ve diğer her anında bırak kendine zaman ayırıp düşünmeyi, çevresinde olup bitene bir haber durumdalar.

Kendini yetiştirip geliştirmeyen, sürü psikolojisiyle çevrelenmiş ebeveynler nasıl toplumu yöneten ve kitleleri arkasından sürükleyen insanlar yetiştirirler. Bir büyüğümüz der ki “Çocuklarınız sizlerin en iyi yatırım aracınızdır.” Bu sözden de anlıyoruz ki topluma öyle zengin karakterli insanlar yetiştirmekle mükellefiz ki şahsiyetleriyle toplumda iz bırakan, her yaptığı güzel ve faydalı işlerde bir yatırımda anne babalarına yapıyor olsunlar. Dokunduğu her şeye huzur ve güzellik getirir. Hem kendi ahretini kurtarır, hem de anne babasının ahretini. Çünkü öldükten sonrada kapanmayan amel defteri dünyada hayırlı evlat bırakabilmektir.

İşte bu bilinçle yetiştirilen çocukların hem dünyası hem de ahireti kurtulur. Anne ve babaya karşı sonsuz merhamet besler. Çünkü Allah rızası ve memnuniyeti hedef duygusudur. Ana baba rızası Allah rızasıdır onun için. Bu evlada sahip ebeveynin hem dünyası hem de ahireti selamet içindedir. Toplumdan bir adım öne çıkmış şahsiyetler dünya üzerinde sayıları artık çoğalarak kitleler hatta milyonlar neden olmasın? Yeter ki bu bilinci öncelik olarak kendimizi fark ederek kişisel hayat planlarımızı oluşturalım. Öncelikli sıralamamızı yenileyerek hedeflerimizi sorgulayıp sil baştan yapalım.

Kısacası ezber bozalım. Düşünmeye ve akletmeye hep beraber buyuralım...

 

 


Bunlar da ilginizi Çekebilir

7 Yorum Yorum Yaz

Yorum Yaz