Edilgen Mutluluk

35_bÜlkemizde mutluluk pompalamaları aynı hızla devam ederse, pek çok çocuk, aile kavramından haberdar olmadan büyüyecek ne yazık ki... ”Sığınağımız” diye tanımlanan ailenin, parçalarından biri hep eksik olacak bazı çocuklar için. Pek çok anne baba gibi, ayrılan anne babalarda çocuklarının bir gün büyüyeceklerini hesaba katmadan veriyorlar bu kararı. “Benim mutluluğum önemli” diye verdikleri kararda, çocuklarını ve kendilerini zorlu bir sürece sokmuş oluyorlar.

Bütün ayrılıklar için söylemiyorum bunu elbette. Özellikle ünlülerle birlikte çoğalan “ kendimi mutlu hissetmiyordum” paranoyası üzerinden konuşmak istiyorum daha çok. Bazı uzmanlarca da desteklenen bu paranoya, henüz bebekleri olan ailelere ayrılma kararı verdiriyor.

Bir ailenin nasıl devam ettiği, anne ve babanın rollerinin nasıl olması gerektiği, evlada düşenin ne olduğunu pratikte hiç görmeyen çocukların kurduğu yuvalara şahitlik edeceğiz ilerleyen yıllarda. Anne ve babasını yan yana hiç hatırlamayan ve sorunları nasıl çözdüğünü ya da çözemediğini de bilemeyen çocuklar olacak aynı zamanda bunlar. Bir yuvanın sıcaklığını, aidiyet hissini de bilemeyecekler. Belki tek tek ebevenleri ile kurdukları diyaloglar pek çok açığı kapatacaktır ama problem çözme dili açısından bunu yakalamaları için normalden daha çok emek vermeleri gerekecek bu şartlarda.

Başından dört evlilik geçmiş Mehmet Ali Erbil’in geçtiğimiz günlerde verdiği röportajda “evliliklerim nasıl sürsün, hiç aile görmedim ki” cümlesinin bu açıdan manidar olduğunu düşünüyorum.

Çünkü hepimiz anne babalığı, eş olmayı şahit olduğumuz kadarıyla kaydederiz beynimize. Özel bir çaba sarfetmezsek, bilinçaltına kaydedilen bu anne babalık ve eşlik repertuarı vesilesiyle üstleniriz rollerimizi. Evlilik algısı, kadın ve erkek duruşu gibi resimler armağan ediyoruz bu sebeple çocuklarımızın bilinçaltına.

Oysa “mutluluk” kavramının bizi “edilgen” biri haline dönüştürdüğü üzerinden de konuşmak gerektiğini düşünüyorum. Toplumumuzda “Mutluluğumuzu” sağlayacak “öteki” olmadığı sürece kendimizi “sürekli mutsuz “hissedeceğimiz bir edilgenlik algısı oluşmaya başladı. Eşlerinin kendisini sürekli mutlu etmesi gerektiğine inanan bireylerin oluşturduğu ailelerin çatırdaması da bu yüzden çok da zor olmuyor ne yazık ki. Bunun yerine içinde bulunduğumuz ruh halinin, bize ait bir duygu olduğu hatırlatılsa keşke bireylere. Mutsuzluk da, mutluluk da, hüzün de, acı da bir his ve bütün duygular gibi bir süresi var nihayetinde. Dün kendimizi mutlu hissediyorken, bugün mutsuz hissetmemize sebep olan şey “ötekinin tavrı“ değil, bizzat bizim bakış açımız oluyor genelde. Keşke başkasının mutlu etmesini beklemeden, mutlu olmayı becerebilmek anlatılsa.

Sosyal medyada paylaşılan fotoğraflarda bile, “mutluluğun öncelendiği” bir yorumla paylaşılıyor pek çok kare. Sonra ne oluyor.” Mutluluğunuz daim olsun” cümlesinden “Dün mutluluk resimleri paylaşıyordunuz, ayrılıyor musunuz?” şaşkınlığına dönüyor cümlelerimiz.

Reklamların, dizilerin farkında olmadan “hazla gelen mutluluk” algımıza katkılarını da hesaba katmak gerek. Anlık hazların verdiği mutluluk sebebiyle, sonrasında olacakları düşünmeden alınan kararların, yalnızca bizi bağlamadığını zaman gösterecek pek çok kimseye. Boş bırakılan her şey gibi, “aile” kavramını da dolduracak çocuklar zihinlerinde.

Her şey geçiyor nihayetinde… Çocuklar büyük hızla büyüyor, kırgınlıklar unutuluyor, hüzünler bitiyor, acılar da sevinçlerde yer değiştiriyor, mutsuzluk da geçiyor…

Yani “edilgen”likten “etken” liğe geçme gücü de, mutsuzluğu mutluluğa dönüştürme biçimi de insanın kendinde.

http://www.gazetevahdet.com/edilgen-mutluluk-3319yy.htm


Bunlar da ilginizi Çekebilir

6 Yorum Yorum Yaz

Yorum Yaz