En Güzel Hediye

0enguzelİÇİNDEKİLER

Atasözü

Koku

Gurur

On İyilik

Şalgam

Çatışma

En Güzel Hediye

Sevgi

Açıkgöz Anne

Sivilce

Bakış Açısı

Fırça Görmeyen Dişler

Dert Ablası

Ağız Tadı

Genel Müdürün Oğlu

Pişmanlık

İncili ile Üdülü

İçimdeki Ben

Zor Olan İyilik

 

Kitaptan bir hikaye

 

ATASÖZÜ

Okulun salonu tıklım tıklım doluydu. Müthiş bir uğultu vardı. Çocuklar birbirleriyle konuşuyor, şakalaşıyorlardı. Bir öğretmen kürsüye çıkıp mikrofonu kontrol etti. Daha sonra okul müdürü kürsüye geldi.

— Sevgili öğrenciler! Şimdi lütfen sessiz olalım! Bugün okulumuzda bir misafirimiz var. Onu konferans vermesi için davet ettik. O da bizleri kırmayarak geldi. Konuğumuz aynı zamanda benim çocukluktan beri arkadaşım. Şimdi onu sizlerle de tanıştırmak istiyorum. Gelişim uzmanı ve yazar Salih Paksu Beyefendiyi buraya davet ediyor, onu sizlerle baş başa bırakıyorum.

Çocuklar çılgınca alkışlamaya başladılar. Biraz da şamata olsun diye uzun uzun alkışlıyorlar, bazıları da ıslık çalıyordu.

Sahneye iyi giyimli kibar bir bey geldi. Gülümseyerek kendini alkışlayan çocuklara baktı. Bir süre alkışın kesilmesini bekledi.

-Merhaba sevgili öğrenciler! Bugün burada sizlerle olmaktan dolayı çok mutluyum. Konuşmama hayatımı değiştiren bir atasözüyle başlamak istiyorum, deyince salondan çıt çıkmaz oldu.

Öğrenciler merakla onu dinlemeye hazırdılar. Salih Bey istediği ortamı sağlamıştı. Konuşmasına devam etti.

—“Akıllıya kırk gün deli demişler, deli olmuş.” İşte bu atasözü benim hayatımı değiştirdi. Eğer bugün bir serseri değil de tanınmış bir yazar olmuşsam bunda bu atasözünün çok etkisi vardır.

Çocuklar iyice meraklanmışlardı. Salih Bey devam etti:

— Bazı çocukların lâkapları vardır. Benim de çocukluk lâkabım “Sinirli Salih’ti.” Bu lâkabı nasıl mı aldım? Şimdi size bunun hikâyesini anlatacağım.

Salih Bey kürsüdeki bardaktan bir yudum su içti. Bir an önce devam etmesi için sabırsız gözlerle ona bakan öğrencileri süzdü. Konuşmasına devam etti.

- Çok sinirli bir çocuktum, istediğim olmadığında kıyametleri koparıyordum. Evde işim iyiydi. Aileme istediklerimi zorla yaptırıyordum; ama okula başlayınca durum değişti. Çünkü orada benim her istediğim olmuyordu. Bin bir hevesle başladığım okuldan kısa zamanda nefret ettim. Okulda kavgacı, gürültücü, sevilmeyen bir öğrenci olmuştum.

Hiç unutmuyorum, bir gün teneffüste bir arkadaşımla kavga ettim. Elime geçen bir taşı onun kafasına fırlattım. Arkadaşımın kafasından kanlar aktı. Hastaneye zor yetiştirdiler. Çocuklar beni sevmiyorlar ve benimle oynamak istemiyorlardı. Yine bir gün teneffüste okulun bahçesinde bütün çocuklar koşup oynarken ben yapayalnız oturuyordum. Karşımda benim gibi yalnız oturan bir çocuk dikkatimi çekti. Onun yanına gittim.

— Sen niye tek başına oturuyorsun? Seni de mi arkadaşların oyunda istemiyor? diye sordum. Beni umursamaz bir tavırla:

"Hayır, onlar benimle oynamak istiyor ama ben onlarla oynamak istemiyorum" diye cevap verdi.

Çok şaşırmıştım.

— Niye onlarla oynamak istemiyorsun? diye sordum.

— Derste benimle alay ediyorlar. Ben dersleri onlar kadar çabuk anlayamıyorum. Yanlış yaptığımda gülüyorlar, bana hep kafasız diyorlar. Sınıfta adım Kafasız Kamil’e çıktı deyince:

-Kafasız Kamil mi! diyerek gülmeye başladım.

Kamil'in canı sıkılmıştı, yanımdan kalkmış gidiyordu. Kamil'in arkasından koştum. Onunla alay etmek istemediğimi, benim de bir lâkabım olduğunu ona anlattım. “Seninle arkadaş olmak istiyorum, ikimiz de yalnızız.” dedim. O günden sonra Sinirli Salih'le Kafasız Kamil arkadaş oldu.

Salonda kıpırdanmalar, gülüşmeler oldu. Salih Bey konuşmasına devam etti.

— Ben kavga gürültü, Kamil de bütünlemelere kala kala zorla sekizinci sınıfa geçtik. Kamil, benimle aynı sınıfta değildi, diğer şubedeydi. Bir gün Türkçe öğretmenimiz herkese farklı bir atasözü verdi ve kompozisyon yazmamızı istedi. Bana verdiği kompozisyon konusu “Akıllıya kırk gün deli demişler, deli olmuş” atasözüydü.

Önce bu sözden hiçbir şey anlamadım, hatta çok saçma bir atasözü çıktı diye canım sıkıldı. Sonra araştırmaya başladım. Öğretmenlerime sorular sordum. Öğretmenimin biri bana bir kitap verdi. Bu bir kişisel gelişim kitabıydı. Kitabı okudukça atasözünün anlamı zihnimde çok güzel canlanmıştı.

Bir insanın karakterinin büyük bir bölümünü, ailesinin ve çevresinin onun hakkındaki sözleri belirliyormuş. Kendisi için söylenen sözlere inanan insan da, zamanla söylenildiği gibi davranmaya başlıyormuş.

Salondaki öğrenciler pür dikkat dinliyorlardı.

— Ben neden Sinirli Salih olmuştum? Küçükken istediğimi elde edemeyince her çocuk gibi bas bas bağırır, ağlardım. Ailem her zaman “çok sinirli,” olduğumu söyleyerek bilmeden bende o kötü huyun yerleşmesine sebep oldular. Sinirlendiğim zaman her istediğim yapılıyordu. Ben de bunu kullanıyordum. İstediğim olmadığında çıldırıyordum. Kamil'e de ailesi hep “Kafasız, sen hiçbir şeyden anlamazsın, sen adam olmazsın.” denmiş. O da buna inanmıştı. Bu işi çözmüştüm.

Yazdığım ödevden pekiyi aldım ve öğretmen ödevimi bütün sınıfa okudu. Sıra öğrendiklerimden faydalanmaya gelmişti. Arkadaşım Kamil'in yanına gittim.

— Kamil, artık hayatımız değişecek, dedim.

— Nasıl? diye sordu.

-Artık bu okulda sinirli Salih ve kafasız Kamil olmayacak, dedim.

Kamil şaşırmıştı:

— Niye? Okuldan mı kaçacağız? dedi.

— Hayır, sadece okulda değil, hiçbir yerde sinirli ile kafasız olmayacak, dedim.

Kamil:

— Niye ikimizde çaresiz bir hastalıktan ölecek miyiz? diye sordu.

Salondaki öğrenciler gülüşmeye başladılar, dikkatle de dinliyorlardı.

— Hayır, ölmeyeceğiz kendimizi değiştireceğiz, dedim.

-Nasıl? dedi Kamil.

Merak içinde bana bakıyordu.

"Beynimizdeki yanlış bilgileri sileceğiz. Tabiî bunun için biraz uğraşmamız gerekiyor." diyerek ona öğrendiklerimi anlattım.

Kamil’le bir plân yaptık. Okuduğum kitaptan faydalandık. Sürekli kendi kendimizle olumlu konuşma yapacaktık. Konuşma kadar önemli olan bir konu da yazmaktı. Yazmadan olmazdı. Olmak istediğimiz hâl ile ilgili kısa notlar yazıp göreceğimiz yerlere yapıştıracaktık. Kolaylık olsun diye arkası yapışkanlı kâğıdı olan not defterlerinden aldık.

Salondan çıt çıkmıyordu. Çocuklar bütün dikkatleriyle dinliyorlardı.

Sıra yazıları hazırlamaya gelmişti. Yazacağımız notlarda dikkat etmemiz gereken iki önemli kural vardı.

Birincisi yazıları şimdiki zamanla yazacaktık. Yapacağım diye gelecek zamanla ilgili verdiğimiz bilgileri beyin sürekli erteliyormuş. Henüz yapamamışsak bile, yapıyorum diyerek önce beynimizi inandıracaktık.

İkincisi, yazıların hep olumlu olması gerekiyordu. Kamil’le yazıları yazıp çalıştığımız masanın üzerine, pencere kenarına, yatağımızın yanındaki duvara kadar pek çok yere yapıştırdık.

Benim için hazırladığımız kâğıtlarda;

Ben sakinim. Düşünerek hareket ediyorum.

Kimsenin kalbini kırmıyorum, gibi pek çok

madde vardı.

Kamil için hazırlanan kağıtlarda;

Ben zeki ve anlayışlıyım.

Dikkatimi toplayabiliyorum.

Cesaretliyim, toplum önünde rahat konuşabiliyorum, gibi maddeler vardı.

O günden sonra Kamil’le çalışmalara başladık. Kendimize bir süre belirledik. Atasözünden etkilenerek en az kırk gün vazgeçmeden devam etmeye söz verdik. Ümitsizliğe kapılmak yoktu.

Kırk gün uğraşacaktık.

Kırk gün kendimizle olumlu konuşma yapacaktık.

Kırk gün hazırladığımız kâğıtları en az kırk kere okuyacaktık. Azimle uğraştık. Başaracağımıza inanıyorduk.

Bu kâğıtlar bizim için çok önemliydi. Eğer yazmazsak başarılı olmamız zordu. Çünkü kâğıtlar söyleyeceklerimizi bize hatırlatıyor, unutmamıza izin vermiyordu. Yatarken bile kâğıttaki sözleri tekrar ederek uyuyorduk.

Salih Bey durdu, bir yudum su içti. Salondan çıt çıkmıyordu. Devam etti:

— Sevgili öğrenciler!

İnsanların verdiği birçok karar vardır. Ya başlayamazlar ya da başlarlar, fakat unutkanlıkları yüzünden işleri hep yarım kalır. Görebileceğiniz yere yapıştıracağınız bir yazı sizin için, en iyi uyarıdır. Bunu unutmayın.

Peki, değişmeyi başardık mı? Ben başardım. Artık kızgın boğalar gibi davranmıyordum. Başta ailem olmak üzere çevremdekiler bendeki değişime inanamamışlardı.

Peki, Kamil başardı mı diyeceksiniz? İlköğretimi bitirmeye ümidi olmayan Kâmil, bugün başarılı bir okul müdürü diyerek okul müdürü Kamil Güner'e dönüp gülümsedi. Bütün öğrencilerin gözleri müdür beye çevrilmişti. Öğrenciler, müdürlerini kuvvetli bir alkışla tebrik ettiler. Hep birlikte: “Teşekkür ederiz.” diye bağırdılar. Kendini değiştirmek gibi zorlu bir işi başardığı için ona hayran oldular. Kendileriyle başarılı oluşunun sırrını paylaştığı için ona minnettardılar.

Salih Bey, dinledikleri için teşekkür edip kürsüden indi. Yine kuvvetli alkışlar başladı. Bu alkışlarla birlikte öğrencilerin gözlerinde saygı ve hayranlık vardı. İçlerinde, başkaları tarafından şekillendirilmiş, kötü alışkanlıklardan kurtulmak için büyük bir azim ve heyecan duyuyorlardı. Biliyorlardı, isterlerse başaracaklardı.


Bunlar da ilginizi Çekebilir

3 Yorum Yorum Yaz

Yorum Yaz