Nasırına Basmak



7_bUzun yıllar boyunca sevgi, saygı içerisinde huzur dolu evlilik hayatı olan bir hanımefendiye bunun hikmetini sorduğumda, kocasının bu soruya şu cevabı verdiğini söyledi. "Karım benim nasırıma hiç basmaz."

Eşin hassasiyetlerine dikkat etmek, gerçekten takdir edilecek güzel bir huydur. Ve özellikle onun dikkat ettiği konularda problem çıkarmamak, onu zayıf noktalarından vurmamak, yarasına tuz basıp acısını artırmamak, damarına basmamak...

Her insanın hassas olduğu konular vardır. Kiminin ailesi, kiminin işi, kiminin maaşı, kiminin arabası, kiminin yaşı, kiminin kilosu, kiminin memleketi, kiminin tuttuğu takım, kiminin inancı, kiminin erkekliği kiminin kadınlığı, kiminin geçmişi en hassas noktasıdır. O konularla ilgili damarına basıldığında çıldırır.

Karı-koca birbirinin yaralarını sarmalı, birbirine ilaç olmalı. Fakat bunun tam aksi olduğunda birbirlerinin yaralarına tuz bastıklarında; sevgileri nefrete dönüşür, evlilikleri ciddi olarak sarsılır. Rabbimiz Kur'an-ı Kerîm'de eşlere "Onlar sizin için birer elbise, siz de onlar için birer elbisesiniz..." buyuruyor. Eşler elbise gibi birbirini sarmalı, korumalı, süslemeli, hataları kapatmalı...

Fakat maalesef ki bunun tam aksini yapan eşler çok. Kızdıkları zaman birbirlerinin açıklarını aramaya, bulduğu açıkla onun üzerine gitmeye başlarlar. Aynen sokak kavgası yapan küçük çocuklar gibi. "Şişkosun, bücürsün, benim babam senin babanı döver..." gibi maksadı sadece karşıdakini incitmek olan sözler söylenir.

Oysa yetişkinlerin "Kavgada bile söylenmez" sözleri olmalıdır. Hassas konular, kavgada bile dile gelmemeli. Fakat çoğu kişi kızdığı zaman, hemen karşısındakini en zayıf noktasından vurur, onu delirtir.

İnsan, damarına basılınca öfkelenir; öfke gelince akıl gider, akıl gidince insan ne dediğini, ne yaptığını bilmez...Bir anlık öfkeyle nice hatalar yapılır, pişman olacak sözler söylenir, kararlar alınır.

Hele karşı taraf öfkeliyken bir de nasırına basılırsa iyice çıldırabilir. Bu da iki taraf için iyi olmaz. Hatta cinayetlere bile yol açabilir. Geçen hafta gazetelerde böyle bir haber vardı: "Erkeğin eve geç gelme meselesi yüzünden çıkan tartışma sırasında adamın karısı sokağa fırlıyor ve kocasının yeni aldığı son model arabanın camlarını kırıyor. Tartışma iyice büyüyor ve adam önce karısını öldürüyor sonra da kendini öldürüyor." On üç yaşındaki oğulları anne ve babasının cenazesinde ayakta zor duruyor. Ne kadar acı.Tabii hiç bir şey cinayet ve intihar sebebi olmamalı, kişiler kendilerini kontrol edebilmeliler fakat herkesin iradesi, karakteri güçlü olmayabiliyor.

Arabası konusunda pek çok erkek hassastır. Büyük bir hasarı bırakın, küçük bir çizik için arabasının etrafında elli tur atan bir adam görmek hiç şaşırtıcı değildir. Fiziği ile ilgili konularda da kadınlar çok hassastır. Bu konuda olumsuz hiç bir şey duymak istemezler. Hele kilo hakkında konuşmalardan hiç hoşlanmazlar. Aile konusunda iki taraf da de hassastır. Kavga anında ağır sözleri bırakın bu konularda espriler bile kırıcı olabilir, kavga sebebi olabilir.

Fakat maalesef ki eşlerin çoğu kendi aralarındaki en ufak tartışmada bile konuyu bir yerden ailelere bağlarlar ve küçük bir tartışmayı büyük bir kavgaya dönüştürmeyi başarırlar.

Toplum olarak bir öfke kontrol problemimiz var. Aynı zamanda bir de çenemizi tutamama ve düşünmeden konuşma problemimiz var. Söylediğimiz sözün karşımızdakini ne kadar etkileyeceğini bildiğimiz halde söylüyoruz.

Onun canını yakmanın bizim üzüntümüzü azaltma gibi bir faydası olmayacağı gibi o da daha ağır sözlerle saldırıya geçerse kendi canımız daha çok yanabilir. Fakat bunları düşünmüyoruz. Karşımızdakinin canın yakarak mutlu olmak mümkün değildir sadece ona ve kendimize zulmetmiş oluruz. Evli çiftlerin bunu anlaması ve bu hususa dikkat etmeleri evlerine huzur getirecektir.

 


 


Bunlar da ilginizi Çekebilir

4 Yorum Yorum Yaz

Yorum Yaz