Fetö İftiralarıyle Aramızda Yaşıyor

semaBir ülkede insanlar hakkı söylemeye, hakikate sahip çıkmaya korkuyorsa o ülke bitmiş demektir.

Özellikle aile konusunda ve insan onuru konusunda adaletsizlikleri dile getirdiğimi için benim adıma endişelenenler var. "Aman Sema hanım, kendinize dikkat edin, başınıza bir iş gelmesin..." gibi uyarıcı mesajların yanında "Silivri soğuktur" tarzı tehdit mesajları da alıyorum.

Önce buradan başlayalım, Silivri'nin soğukluğu değil, haksızlıklar karşısında susmanın ateşi beni korkutur.

Başıma bir şey gelmesinden korkmuyorum çünkü insanlardan korkmaktan Allah'a sığınırım.

Bu minvalde bu ülkeye en büyük zararı veren İstanbul Sözleşmesine ve 6284 e karşı çıktığım için hakaret, küfür ve çeşit iftiralarla beni susturmaya çalışanlar bunlarla beni vazgeçiremezsiniz.

Sizler Fetö'nün gücüne taparken, hoca diye Fetö'nün ayağını öperken ben onlardan zerre korkmadan onlara dava açmışım.

İftira bir fetö taktiğidir, müfteriler de onlarla irtibatı olmasa da fetöcüdür.

Fetö iftiralarıyla aramızda yaşıyor. Fetöcüler azaldı fakat fetö huyları yayıldı. Bu da bir manevi darbe olsa gerek.

Gelelim iftira mevzuna. Bu açıklama müfteriler için değil, beni seven ve konuyu merak edip bana özelden soran okurlarım içindir.

Küçük beyinliler beni susturmak için hakkımda bir şey bulamadıklarından iki yerden beni fetöye bağlamaya çalışıyorlar.

Biri 17 yıl önce Zambak Yayınları'ndan çıkan iki çocuk kitabım ve geçmiş yıllarda Vahdet Gazetesi'nde yazmamdan dolayı.

2001 yılında kırk masaldan oluşan ilk kitabım "Bana Bir Masal Anlat" yayınlandıktan sonra çocuklar ve aileler tarafından büyük ilgi gördü. Sonra ergenlik problemleri ve çözüm yollarını hikayelerle anlattığım ikinci kitabım "En Güzel Hediye" yi yazdım.

"Kitapların Milli Eğitime girsin istiyorsan Zambak Yayınlarına ver" diyen yayın dünyasından birinin tavsiyesi ile iki çocuk kitabımı Zambak Yayınlarına verdim.

Kitapları çok beğendiler hemen bastılar. Gerçekten de içindeki kaç hikaye okul kitaplarına alındı. Kitap fuarlarına gelen çocuklar "Biz bu kitapları okuduk hatta bu kitaplardan yarışmalar yapıldı" diyorlardı fakat aradan kaç yıl geçmesine rağmen yayınevi bana ilk baskıdan sonra hiç telif ödememişti.

Yayınevine sorduğumda kitapların ilk baskıdan sonra başka baskı yapmadığını söylüyorlar, bandrolden araştırıyorum dedikleri gibi çıkıyordu. Sonra kitapçıdan bir kitabımı alıp üzerindeki bandrolü araştırdım ki kendi yayınlarından ince bir çocuk kitabı için binlece bandrol alıp benim kitaplara basmışlar ve kitapları yüzbinlerce basmışlar.

Bana tam sayıyı hiç bir zaman vermediler fakat yayınevinden yetkili biri "Ben bu kitabı okudum ve biz bunu bir milyon basalım dedim" demişti sadece.

İşin ilginç tarafı bu fetöcülerin en büyük tezatıdır, bütün sistemi sahtekarlık ve yalan üzerine kurulu bir örgüt olduğu yıllar sonra açığa çıkan yayınevinin benim ahlaki konularda hikayelerimi bu kadar çok beğenmiş olmaları.

Sahtekarlıkları açığa çıkınca hemen dava açtık: "Açın hiçbir şey elde edemezsiniz, hakim savcıların çoğu bizim adamımız" dediler ben de "Gülen'in sahtekar yayıncıları, diye sizi haber yaptırırım basında tanıdıklarım var dedim" deyince korktular ki yaptıracaktım tabii yaparlar mıydı onu bilmiyorum ama onlar korktu. Hiçbir sahtekar yeterince cesur değildir.

Korkunca ne yaptılar, hakkını mı verelim dediler tabii ki hayır. Önce avukatımı satın almaya çalıştılar onun üniversite arkadaşlarını bulmuşlar; onlar avukatı, avukatta davadan vazgeçmem için beni ikna etsin diye. Avukatım güvenilir bir insan olduğu için durumu bana haber verdi.

Beni vazgeçiremeyeceklerini anlayınca dava açtıktan bir hafta sonra telif hakkımı nakit olarak ödeyeceklerini söylediler ve yayınevinin üst düzey yetkilileri avukatın ofisine geldiler. Hırsızlık üzerine benden bir nutuk dinlemek zorunda kaldılar.

"Neden hakkımı çaldınız? Benim cebimden para çalmakla telifimi ödememeniz arasında bir fark yok. Bir sözleşme yaptık, zaten çok düşük bir telif onu da vermediniz. Yaptığınız hırsızlık." dedim. "Hizmete harcadık" dediler. "Hırsızlıkla hizmet olmaz, ben sizin hizmetinize hizmet etmek istemiyorum, sözleşmeyi de iptal edin, artık sizinle çalışmak istemiyorum." dedim sözleşmeyi de iptal etmek zorunda kaldılar.

Sonra da utanmadan beni tehdit ettiler. "Bundan sonra hiçbir kitabınız NT lerde satılmayacak" dediler ki o zaman NT ler tüm ülkede en çok kitap satılan kitapevleri zinciriydi. Ben de "Siz bilirsiniz, satmazsanız 'niye kitaplarınız NT lerde yok' diyen herkese 'sahtekarlık yapmışlardı bu yüzden aramız bozuldu diye anlatırım" dedim. Bundan da korktular ve kitaplarımı NT lerde sattılar. Bu konu öylece kapandı.

İkinci bağlamaya çalıştıkları konu Vahdet Gazetesi'nde yazmış olmam. Haber 7 den ayrıldıktan sonra kendi sitem çocukaile de yazmaya devam ettim. 2014 yılı sonlarında Vahdet adında yeni çıkacak bir gazeteden yazma teklifi geldi. İnançlı insanların olacağı birleştirici yeni ulusal bir gazete fikri hoşuma gitti.

Yazar kadrosunda "Ebubeki Sifil, Mehmet Doğan, Dursun Gürlek, Orhan Çeker gibi kıymetli isimleri görünce tamam dedim. Bir yıla yakın yazdım.Yazılarım sansürsüz yayınlandı fakat ne zaman ki Milli Eğitim kitaplarından cinsiyet rollerinin çıkarılması ile ilgili kararı eleştiren "Ayşe Askere Git, Ali Sofra Kur" yazısı yazdım Vahdet Gazetesi dönemi benim için bitmek zorunda kaldı.

Doğrudan bıraktırmak istemediler, beni arayıp gazete yayın kurulunun bir karar aldığını ilettiler. Haftada dört yazı istiyorlarmış, ki ben iki yazı ile başlamıştım fakat bir kaç ay sonra iki yazının benim için zor olduğunu ve ancak bir yazabileceğimi söylemiştim, kabul etmişlerdi. İki yazı yazmayan birinden dört yazı istiyorsanız bu yazmayın demektir ve ben dört yazı yazamayacağımı bırakacağımı söyledim tamam dediler.

O zaman cinsiyet eşitliği konusunun ne bela bir konu olduğunu anlamıştım. Ben bıraktıktan sonra çok sürmedi gazete kapandı. Sonra o gazetenin sahipleri yıllar sonra iftira mı gerçek mi bilmiyorum fetöden soruşturma geçirmişler falan filan, konuyu araştırmadım zaten onları tanımıyorum

Şimdi benim adımı o gazetede yazdığım için onlarla anmaya çalışıyorlar ki gazetenin sahibi Yener Dönmez'le hiç muhatap olmadım, şahsen de tanımam. Mail adresi üzerinden editörle muhatap oldum sadece, onu bile görmedim.

Bunun dışında ne çocuklarım onların okullarında okudu ne bankalarından hesap açtık ne de başka bir şey. Ki iyi okullar diye onların okullarına çocuklarını gönderip onlarla başka bir bağları olmayan ya da dini banka diye hesap açan insanların işlerini kaybetmelerini ve zarar görmelerini de çok büyük haksızlık. Bu da ayrı bir zulüm fakat aile konusundaki haksızlıklar konusuna odaklandığım için bu konudaki haksızlıklara sahip çıkanlar da olduğu için bu konulara girmiyorum.

Fatma Şahin gibi Fetöye "ağabeyim" diyen kişilerin Aile Bakanı ve belediye başkanlığı ile ödüllendirildiği ülkede fetöcülerse bile bunu açık etmeyen bir gazetede yazdım diye bir yazar olarak iftiraya uğrayacaksam söyleyecek söz kalmamış demektir.

Sadece bana değil, iktidara tapmayan, iktidarın doğrusunu destekleyen yanlışını eleştiren, hakkı söyleyen yazarları, ilim adamlarını; iktidar yalakaları ve kadın tapıcılar iftiralar ile susturmaya çalışıyorlar.

Yaptıkları işlere engeller çıkarmaya çabalıyorlar, seminerleri, imza günleri iptal olabiliyor. Bana da yapıyorlar. Kim ne yaparsa kendine yapar.

Gerçekten Hak için yola çıkmış olanları iftiralar ya da maddi engeller ile susturamazlar.

Ben Allah'ın izniyle, haksızlıklarla, İstanbul Sözleşmesiyle, 6284 le ve bunlara dayanarak aile kurumunu yıkmaya çalışanlarla, cinsel istismar iftiraları ile insanların şeref ve özgürlüklerine savaş açanlarla mücadele etmeye devam edeceğim.

İnsanlardan korkup Allah'tan korkmamak haksızlıklar karşısında susmak mümine yakışmaz.

Allah için yaptıklarımdan değil, yapmadıklarımdan pişman olurum. Rabbim hakkı en doğru şekilde dile getirmek nasip etsin.

Allah'tan daha çok insan neden ya da kimden korkarsa o ona musallat olur, onunla da imtihan olur. Rızık verici olarak Allah yeter. Koruyucu olarak Allah yeter. İzzet verici olarak Allah yeter. Kısaca Allah'ın rızasından başka gayesi olmayanlara Allah yeter.

Allah'ın dilemediği hiç bir şeyi hiç kimse başıma getiremez, Allah'ın dilediği hiç bir şeye de kimse engel olamaz. Rabbim dilemedikçe ömrüme kimse bir gün katamaz, kimse de ömrümden bir gün alamaz. Bu ömrü şehadetle bitirirsem bu benim için çok büyük şeref olur.

Bir ömrü Allah için yaşamadıktan sonra ne değeri olabilir ki!

"Andolsun ki eğer onlara: “Gökleri ve yeri kim yarattı?” diye sorsan, elbette: “Allah” diyecekler. De ki: “Öyleyse bana söyleyin. Allah bana bir zarar vermeyi dilerse, sizin Allah’ı bırakıp yalvardıklarınız, O’nun bu zararını giderebilirler mi? Yahut Allah, bana bir rahmet dilese, onlar O’nun rahmetini alıkoyabilirler mi?” De ki: “Allah bana yeter. Tevekkül edenler de ancak O’na güvenip dayanır.” (Zümer suresi; 38)


Bunlar da ilginizi Çekebilir

18 Yorum Yorum Yaz

Yorum Yaz