Göz Göze Geldiniz mi Hiç?

gonca hanımÇocuklar…

Doğdu doğalı, kontrol altına almaya çalıştığımız, her bir davranışını kendi keyfimize göre şekillendirmeyi kâr sandığımız, üstlerinde her hakka sahip olduğumuzu zannettiğimiz, hükmettiğimiz canlılar…

Onlar her yerdeler, kimi zaman yanı başımızda, kimi zaman evde, okulda, otobüste, sokakta…

Göz göze geldiniz mi hiç onlardan biriyle? Ruhunuzu göğsünün sol yanına dayayıp, hiç can kulağınızı verdiniz mi?

Zaman zaman canlı olduğunu dahi unuttuğumuz, kalpleri olduğundan bile bihaber yaşadığımız o miniklerin daha doğmadan önce atmaya başlayan kalpleriyle gelişen benlikleri ve bizlerden çok daha canlı duyguları var.

Bir kaş çatışımızla susan, bir bakışımızla muma dönen yavrular; bağırdığımızda sinen, şiddet gördüğünde paramparça olan halleriyle; ne kadar da kırılgan ve savunmasızlar.

Bizler nasıl bir yanılgıya düşmüşüz, yeteneği bir çocuğu susturabilmekte zannederek. Oysa bir yetişkinin becerisi çocukların cümlelerine kulak verebilmekte değil midir? Korku salmak kolay da marifet içlerindeki korkuyu güvene döndürüp, ruhlarını okşayabilmektedir.

Öyle her yeri görebiliyor halimle, dizlerimi kırıp bir çocuğun seviyesinden bakmamıştım dünyaya önceleri… Ne zaman hızlı yaşamakta olduğumu fark etsem, durdurup kendimi, yere çöküyorum çocuklarımın hizasına.

Biraz dizlerim, daha çok da içim sızlıyor ve gülümsemeye dönüşüyor yangınlarım. Benim gördüğüm manzara onlarda yok. Masanın üstünü göremeyen bir yavruya, tepeden talimatlar indirmenin hiç de adil olmadığını anlıyorum. Onların boylarına inip, seviyelerine çıkabildiğimde, her yanımı kaplayan “ben” zayıflıyor ve hayatımın en derin bilgeliğine ulaşıyor ruhum.

Hayatında ilk defa gördüğü brokoliden bile korkarak kaçan, kar görünce kendini tedirgin hissedip ağlayan yavruya mı yetiyor gücüm? Onun masum hallerine bakınca hükmetme çabamla ne kadar da zavallı duruma düşüyorum. Kime, niye bu güç ispatım?

Anlıyorum ki kendime söz geçiremediğimdenmiş küçük hallerine hükmetmek… Kendimi düzeltemeyişimin yansımasıymış davranışlarına bir yanlış atfetmek…

Adem Güneş’in benliğime işleyen cümlesi çınlıyor ruhumun derinliklerinde, “Çocuk terbiyesi yoktur, anne baba terbiyesi vardır.”

Terbiye etmeye çalıştığım yavrularımın en Yüce Yaratıcı tarafından en yüce terbiyeyle donanmış geldiğini fark ediyorum. Kendime geçiremediğim sözümü kendimden güçsüze dayatıyormuşum meğer. Hayatta benim kadar tecrübeye sahip olamamış yavrularımın beni anlamaları, benim gibi düşünmeleri ne kadar mümkün ve neden mecburlar buna? Yaşça ya da boyca daha büyüğüm diye mi?

Ben bugün hükmetmeye çalıştığım yavrularımın üzerinden çektim pençelerimi… Kontrol edemediğim zamanımı daraltıyorlar diye onları suçlamaktan vazgeçtim… Onları değiştirmeye, yönlendirmeye çalışmaktan aldım kendimi. Adil olmaya karar verdim bugün, kendi sabırsızlığımı onlardan çıkartmayacağıma, kendi başarısızlıklarımın bedelini onlara ödetmeyeceğime kocaman bir söz verdim.

Kendime hükmedebilirsem, kimseyle derdim kalmayacak; kendime hâkim olabilirsem gözlerime bakan yavrular huzur bulacak.

Belki sizin de yanı başınızda varsa bu masum yaratıklardan, kaçırmayın kendinizi, bakın gözlerinin en derinlerine… Kim bilir belki de o küçük göz bebeklerinin öğreteceği bilgeliğe tutunmaya sizin de ihtiyacınız vardır, kim bilir?

 

 


Bunlar da ilginizi Çekebilir

5 Yorum Yorum Yaz

Yorum Yaz