İyi Bir Evliliğin Reçetesi Var Mı?

Her evlilikte işe yarayacak, sorunları çözecek ve şifa sunacak bir reçete var mıdır? Hangi aktar hazırlayabilir bu özel karışımı? İçine konan maddeler her derde deva olur mu acaba?

Aslında her evliliğin reçetesi de, karışımı da farklıdır. İçine konanların bir tutam fazla olması bazı çiftlere iyi gelmezken diğerlerine şifa olabilir. Yine her evlilik kendi istisnasını yaşar. Birbiriyle kıyaslamak, aynı ilacı komşu tavsiyesiyle içmeye benzer. Fayda olmadığı gibi zarar da verebilir.

Her insan doğru insanı arar durur. Evlenmek için en uygun ve en doğru kişinin nasıl olması gerektiği konusunda yıllarca kafa yorar. En iyiyi ve en mükemmeli bulma tutkusu insanı kendinden ve kendi zaaflı yönlerinin farkındalığından uzaklaştırır. Doğru insanı bulmaktan öte doğru insan olmaya, duygusal anlamda kendimizi tanımaya ve anlamaya olan ihtiyacımız daha fazladır.

Mutlu ve huzurlu bir evliliğin herkese uyan bir reçetesi olmasa da, yine de bir çok noktada ortak doğrular, sağlıklı tutumlar önerilebilir.

Öncelikle evliliğe hüsn-ü niyetle başlamak çok önemlidir. Eşler birbirini güç savaşının karşı tarafı olarak algılamak yerine, artık aynı tarafta ve aynı safta olmanın gücünü hissetmelidir. Rakip olmak yerine ekip olmanın duasını yapmalıdır. Malesef ki günümüzde gençler, evliliğe hazırlık aşamasında bile çevrelerinden kendilerini ezdirmemeleri, haklarını yedirmemeleri konusunda nasihatlar alıyor. Her iki tarafta isteklerini yaptırmanın, kendini korumaya almanın savaşını vermeye başlıyor. Bu tarz ilişkiler gençleri yıprattığı kadar, ailelerin de birbirine husumetle yaklaşmasına yol açıyor.

Bu dönemde yapılan davranışlar ve söylenen sözler yıllarca çiftler arasında tartışma konusu oluyor. ‘Senin ailen böyle yapmıştı, senin annen böyle demişti, bunu az almışlardı, şunu hiç düşünmediler’ gibi sözler çiftleri yorduğu gibi evliliği de yoruyor. Nefsin ve haklı çıkma arzusunun gezindiği yerlerde sevgiyi ve hakkı korumak da güçleşiyor. Gençler çoğu zaman fark edemedikleri bir tarafgirliğin içinde kendilerini buluyorlar.

Bu sebeple ailelerin bu süreçte fazla müdahil olmaması, olursa da destekleyici ve kolaylaştırıcı olması en uygun olan yoldur. Anne baba ile bağlılığını sağlıklı bir zemine oturtamayan gençlerde bu süreç sıkıntılı olabilmektedir. Artık kendi yuvasının sorumluluğunu almak için aileden sağlıklı bir şekilde bağımsızlaşmak önemlidir.

Evliliğinde yaşadığı her sorunu anne babasıyla, arkadaşlarıyla paylaşan çiftlerde sorunlar daha çok büyümektedir. Problemleri çözmek niyetiyle olsa bile, durum kim haklı savunmalarına dönüştüğü için sağlıklı sonuçlar almak güçleşir. Herkes bir yorum yapar. Eşler aralarında muhabbete binaen yaşananları unutsa da akrabalar ve anne baba unutmaz. Hep aynı şekilde evlatları sıkıntı çekiyor diye düşünerek geline ya da damata tavır yaparlar. Yaşanan her şeyin bu kadar aleni yaşanması eşleri ve ailelerini taraf haline getirir.

Bu sebeple eşler arasında yaşanan sıkıntı ve sorunlar, aşk ve muhabbet kadar mahrem sayılmalıdır. Eşler yaşadıkları sorunları başkalarıyla ve yakınlarıyla paylaşmamalıdır. Bu durum faydadan çok, kendini haklı çıkarma şekline dönüştüğü için çözüme dair engel oluşturur. Eğer bu konuda birinden yardım alınmaya ihtiyaç varsa, psikolojik anlamda evlilik danışmanlığı konusunda destek alınabilir.

Bizim toplumumuzda çiftler genellikle aileleri konusunda sorun yaşamaktadır. ‘Senin ailen, benim ailem gibi söylemler eşleri yıllarca süren tartışmalara sürüklemektedir. Her insan ailesinin bazı tutumları hakkında olumsuz fikirlere sahip olsa da bunu eşinden veya bir başkasından duymak onu savunmaya iter. Eşler diğerinin ailesi hakkında kötü söz söylememeye özen göstermelidir. Senin annen benim annem yerine, her ikisini de annelerimiz olarak nitelendirmek bile işe yarayacaktır.

Negatif kelimelerin negatif etkileri olur. Eşimizin savunmaya geçmesini istemiyorsak, ailesi hakkında doğrudan aşağılayıcı ve suçlayıcı sözler kullanmamaya özen göstermeliyiz. Toplumumuzda bir çok çift kendileri olarak iyi anlaştıkları halde sırf aileleri konusunda birbirlerine incitici sözler söyledikleri için sorun yaşamaktadır. Daha sakin ve daha özenli kelimelerle ne hissettiğimizi ve ne yaşadığımızı eşimize anlatmak daha etkili olacaktır.

Evlilikle beraber eşle geçirilecek özel vakitler ayarlamak, hayatın hızına karşı molalar vermek aradaki sevgiyi besleyecektir. Sevdiğini hal diliyle olduğu kadar bir sünnet tavsiyesi olarak sözle de ifade etmek, aradaki bağı güçlendirir. Eşin duygusal ihtiyaçlarını keşfetmek, ona bu yönde destek olmak gerekir. Yaşadıkları onun özgüvenini mi sarstı, kendini eskisi kadar yeterli ve değerli hissetmiyor mu? Öyleyse ona hayatımızda ne kadar önemli olduğunu hissettirmek fazlasıyla işe yarayacaktır.

Sevilen ve kabul edilen insan, zamanla karşısındakine bu duyguyu yansıtmayı da öğrenir. Bizi rahatsız eden davranışları ve huyları olabilir, aynı şekilde biz de hiç fark etmeden bazı davranışlarımızla onu incitiyor olabiliriz. Savunmaya geçmek, haklı çıkmaya çalışmak yerine kendimizi doğru ifade etmeye çalışmalıyız. Kişiliğine yönelik eleştiriler yerine davranış üzerinden konuşmayı alışkanlık haline getirmeliyiz. Sen ne kadar sorumsuz bir adamsın ya da sen ne kadar beceriksizsin yerine, gayret ettiğinin farkındayım ama böyle davranınca kendimi çok kötü hissediyorum, inciniyorum demek daha doğru bir iletişim cümlesidir. Özgüvenine saldırılan bir kişi tehlikelidir. O da karşı saldırıya geçer. Çözümsüzlükte aslında burada başlar...

Evlilikte yapılmaması gereken şeylerden biri de eski yaşanmışlıkları ve kötü anıları sürekli gündeme getirmektir. İlk yıllarda yaşanan kötü anılar tekrarlanmıyorsa, hala ısrarla yapılmıyorsa, bunları düşünmek ve sürekli ifade etmek öfkeyi beslemekten başka işe yaramaz. Öfke ise iyi şeylere değil hep olumsuz duygulara odakladığı için, eşlerin yüreğindeki sevgiyi dondurur. Hatta bazen sevgisizlik şekline bile sokabilir.

Modernizmle beraber hızın ve hazzın bu kadar hayatımıza girmesi birçok şeye olduğu gibi evliliğe emek vermeyi, çaba harcamayı da insanların gözünde düşürmeye başladı. Tüketim çağının etkisiyle hep yenisini almak, tamir ettirmemek kültürü ilişkilerimize ve evliliğimize de yansır oldu. Eskiden bozulan saatimizi tamir ettirirdik ve yeniden yıllarca kullanabilirdik. Şimdilerde bozulan telefonumuzu ya da saatimizi atıp yenisini ve yeni modelini almayı düşünüyoruz. Hatta bazen arıza yapmadan bir üst modeli çıktı diye değiştirebiliyoruz. Artık mahallemizde tamirci arasak da bulamıyoruz. Her şeyin sayısının arttığı ama hikmetinin anlaşılamadığı, kıymetinin azaldığı bir zamanı yaşıyoruz.

Yaşadığımız bu tüketim çağının etkileri malesef ki evliliklere de yansıdı. Artık insan hiçbir şeye emek vermeden, çaba göstermeden, sorumluluğunu almadan ve sonuçlarını üstlenmeden, en iyisini zaten hakettiğini düşünerek yaşamak istiyor. Biraz sorun çıktığında da hemen bitirmek, uğraşmamak yönünde kararlar alıyor. Boşanmaların bu kadar artmasının en önemli sebebi de bu aslında... Emek vermeyi, birlikte büyümek için zaman tanımayı, sorumluluk almayı enayilikle ve akılsızlıkla eş tutan bir zihniyetin hızla yayıldığını görüyoruz. İnsanlar birbirine nasihat ederken, neden bunu çekeceksin ki, sen kendi hayatına bak gibi enaniyeti besleyen cümleler kullanılıyor.

Her şeye rağmen dünyanın artan hızına, zamanın biz anlamadan dönüp durmasına inat, ritmimizi biraz yavaşlatıp, eşimize tam da şimdi yanımızda olduğu için ne kadar mutlu olduğumuzu söyleyelim. Onunla hayatı keşfetmenin, birlikte düşe kalka büyümeye çalışmanın her ne kadar bazen yorucu olsa da, imtihanlardan yaralı çıksak da eşşiz bir deneyim olduğunu söyleyelim... Yıkmanın çok kolay olduğu bu asırda, eğer olabiliyorsa tekrar tekrar tamir etmenin yollarını arayalım... Eşimizi tüm eski yaşanmışlıkların gölgesinden çıkarıp, bugün tekrar sevelim, tekrar bağlanmanın yollarını arayalım... Bugün yeniden tüm gururumuzu ve benliğimizi bir kenara koyup, sadece kalpten onu ne kadar sevdiğimizi bir kez daha söyleyelim....


Bunlar da ilginizi Çekebilir

4 Yorum Yorum Yaz

Yorum Yaz