İyi Puan Almak Yeterli mi?

gonca hanımAnnesi “Konuşmuyor,” dedi gözyaşları içinde.

“Okuldan gelince yemeğini yiyip yatıyor ve sabah yine hiç konuşmadan okula gidiyor,”

“Sınavdan beri böyle…”

İçimde sebebini bilemediğim bir yangın çıktı sanki… Sanki bir yerlerden yarama dokundu duyduklarım…

Hiç birşey yapamayacak olsam bile kapandığı dünyanın düğümlerini çözebilmek istedim… Gözyaşlarını ellerimle silebilmek, “Yalnız değilsin güzel kardeşim” deyip, hemhâl olabilmek istedim çaresiz yüreğine…

“Bir konuşsam, acaba kabul eder mi?” dedim… Bir terapist değildim, pedagog, psikolog hiç değildim…

Hani damdan düşen birinin başına toplanmışlar, “Tez, damdan düşen birini getirin, halimden ancak o anlar” demiş ya… İşte onun misali ben de anlardım halinden. Kaç defa düşmüştüm o damdan…

Körelen yeteneklerimin, yanlış seçimlerimin, boş bilgilerle doldurulan beynimin sorumlusu olan eğitim sisteminin içimde açtığı yaraları anlatmalıydım ona. Suçun her şeye rağmen başarmak için savaş veren kendinde olmadığını bilmeliydi.

Bu sistem içinde alamadığımız puanların bizi hayatta başarısız kılmayacağını; aldığımız derecelerin de hayattaki tek başarı olmadığını anlatmalıydım.

En iyi puanlara sahip olmanın mutlu olmanın garantisi olmadığını; çok iyi bir üniversitede güzel bir bölüm bile kazansa; meslek sahibi olup, çok kariyer çok para sahibi bile olsa mutluluğun buna bağlı olmayacağını anlatmalıydım.

Hayatın bir sonuçtan değil, bir süreçten ibaret olduğunu; eksiklerimiz, yanlışlarımız bile olsa, yaşamın tüm güzelliğiyle ve sürprizleriyle devam ettiğini anlatmalıydım.

Puanından, sınavına, okulundan işine kadar her şeye karışan elalemin, evinin kapısını kapattığı anda dışarıda kalacağını… Başkaları için kendimizi soktuğumuz çıkmazlarla yapayalnız baş etmeye çalışacağımızı bilmeliydi.

Anlatmalıydım…

Lisede ezberlemeye çalıştığım periyodik cetvellerin, teorem ispatlarının hayatıma kattığı kâbuslar dışında getirisinin olmadığını anlatmalıydım ona. Her dersten başarılı olma kaygısıyla ruhuna işlemeyen bilgilerle istese de yapamayacağını, ama bunda da suçun onda olmadığını anlatmalıyım.

Üniversitedeyken ‘ders’ adı altında gördüğüm statik, dinamik, ileri matematiklerin hayattaki ilerlememe katkı sağlamadığını tersine gerilettiğini anlatmalıydım. Kendine haksızlık etmemesi gerektiğini bilmeliydi; sistemin parçası olmaya çalışmanın değersizliğini taşımamalıydı.

Bugün hayatının sonu olduğunu hissettiği olayların, aslında bir başlangıç olduğunu; 20 sene sonra hayatının küçücük bir parçası olarak kalacağını anlatmalıydım.

Ve anlattım…

Ağladı, ağladı… “Ama annem babam çok para harcadı, kendimi suçlu hissediyorum.” dedi mahcup bir sesle.

“Onlar üstlerine düşenleri yapmışlar, hadi gel şimdi senin üstüne düşen ne var, neyi nasıl değiştirebiliriz, ona bakalım.” dedim.

Sımsıkı sarıldı, gülüyordu güzel yüzü…

Yaşadıklarımın bir gencin yaralarına pansuman olmasına sevindim, daha ne kadar süre gülümseyebileceğini bilmesem de…

 


Bunlar da ilginizi Çekebilir

0 Yorum Yorum Yaz

Yorum Yaz