Kadın ve Süslenme

430566_308685999187023_1816551280_n3-150x1501Kadınların erkekleşmesi konusu ile ilgilendiğim günden beri kadınların süslenmesi mevzu ilgimi çekiyordu ve araştırıyordum. Kadını erkekten ayıran en belirgin özelliklerden birisidir süslenme. Geçen aylarda Fatih'te İnkilab (sonu b ile olan p ile değil) kitapevinde aynı zamanda kendi yayınları "İnkilab Yayınları"ndan "Hz. Peygamber Devrinde Kadınların Süslenmesi" isimli kitabı görünce hemen aldım. İlahiyatçı yazar Fatımatüz Zehra Kamacı tarafından yüksek lisans tezi olarak yazılıp kabul görmüş bir kitap. Peygamber dönemi hanımların süslenme konusunu her yönden ele almış. Ben kendi adıma çok şey öğrendim, okunmasını tavsiye ederim.

Öncelikle Rabbimiz süsü seviyor. Kainatta çiçekleri, böcekleri, yeryüzünü, gökyüzünü, her şeyi süslemiş. İnsan cinsinde de kadını süslü yaratmış. Kadın ve süs konusunda kafamızda genel olarak şöyle bir algı var. İlim ehli, dindar kadın ağır başlı, sade ve süssüz olur. Ne kocasına süslenir ne de diğer kadınların yanında süslü olur. Bir kadın süslü ise onu daha dünyaya ait görürüz. Oysa Peygamberimizin eşlerine ve sahabe hanımlarına baktığımız zaman bunun hiç de öyle olmadığını görüyoruz. Bizim nesil ve önceki nesil tesettüre dikkat edelim derken süs konusunu çok ötelemişiz. Günümüz genç kızları ve hanımları ise her ne kadar dışarıda süslü olsalar da evde genellikle kendilerine dikkat etmiyorlar.

Kadının fıtratında süslenme ve kendini beğendirme arzusu var. Fakat bu arzu bizim toplumumuzda kız çocukları küçük yaştayken bastırılıyor. Kız çocuğu süslenmek ister; annesinin ayakkabılarını giymeye çalışır, boyalarını sürmeye çabalar, engel olunur. Geçenlerde bir anne şöyle bir soru sordu: "Üç yaşında kızım süslenmek istiyor fakat ben korkuyorum bu yaşta süslenirse ilerde ne olur?" diye. Merak etmeyin ilerde kötü bir şey olmaz; tam aksi süs arzusu dengeli bir şekilde yol almış olur. Kız çocuğu elbise etek giymek ister aman pantolon daha rahat diye pantolon giydirilir. Çocuk pantolon giymeye alışır. Yavaş yavaş büyüdükçe fıtratı bozulmaya doğru gider ve süslenme arzusu başka yönlere kaymaya başlar.

Bizim kadınlarımızın çoğunda aşırı bir şekilde evini süsleme merakı var. Her eşyanın en iyisi, en kalitelisi ve gösterişlisi olsun istenir. Salonlar müze gibi kullanımı zor; fakat gösterişli eşyalarla doldurulur ve kapısı kapanır misafirden misafire açılır. Kimilerinde aşırı bir temizlik merakı vardır. Sürekli ev temizler, lavabo ovar, cam siler. Kimin de abartılı bir yemek yapma hevesi vardır. Her gün çeşit çeşit yemek yapar, börek açar, mantı yapar. Fakat süslenmeye gelince evden çıkarken kendini gösterir; kadınlarımız düğünlerde, bayramlarda, günlerde ne giyeceklerini ne takacaklarını şaşırırlar.

Galiba küçük yaşta bastırılan süslenme ve beğenilme arzusu eşyada kendini gösteriyor ve gösterişe dönüşüyor.

Öncelikle şunu kabul edelim. Bizim kültürümüz kadın yetiştirmiyor. Bizler askere gidecek er gibi yetiştik. Ne kadın olmak ne de karı-koca ilişkisi ile ilgili bir hanım neleri bilmeli hiç birini öğrenmedik. Ne öğrendiysek deneme yanılma yoluyla ya da kitaplarla. Bize kadınlık adına öğretilen; ev işi, temizlikten başka bir şey değil. Biz de bunları öğrenince kendimizi kadın zannettik.

Arap kültürü kadın yetiştiriyor. Kız çocukları küçük yaştan itibaren annelerini ve etraftaki kadınları gözlemleyerek, süslü giyinerek, onları modelleyerek büyüyorlar. Bir Arap genç kız ergenlik yaşına geldiğinde bir kız kocası için nasıl süslenmeli, nasıl giyinmeli, erkeğe nasıl davranmalı, erkek sinirlenirse nasıl yatıştırmalı, bunları öğrenmiş oluyor. Bütün bu süslerin yanında onlar kafaları boş hanımlar değiller; gayet takvalı, bilgili, ilim ehli hanımlar. İlmin ve süsün bir arada olabileceğini gayet güzel gösteriyorlar.

Bizim dini kitaplarımızda başta Hz. Aişe'nin olmak üzere Peygamberimizin eşlerinin ve sahabe hanımlarının mücahide yönleri anlatılır; fakat onların kadın olarak nasıl kadınlar olduğu, nasıl eşler olduğunu pek anlatılmaz. Bu yüzden "Hz.Peygamber Devrinde Kadınların Süslenmesi" kitabı sahabe hanımları ile ilgili bilmediğimiz yönleri çok iyi anlatmış.

Kitapta Peygamberimiz dönemindeki hanımların: Saç temizliği, bakımı, saç boyası, yüz bakımı, göz makyajı, diş bakımı, vücut temizliği, koku sürme, el ve ayak bakımı, kıyafetlerde boya, süs, desen ve kadınların kullandıkları takılar ile ilgili bilgiler var.

Öncelikle Peygamber Efendimiz hanımları süslenmeye teşvik etmiş. Kitabın bütünlüğüne bakınca iki sebep öne çıkıyor. Peygamberimiz hem kadınların fıtratlarının bozulmaması ve erkekleşmemeleri için süslenmelerini istemiş hem de kocalarına güzel görünmeleri için. Bu yüzden kadın evli olmasa bile ev içinde süsüne giyimine dikkat etmesi gerekiyor. Evli ise zaten süslenmesi emredilmiş.

Yakın zamanda yazdığım bir hadis-i şerîf vardı bu konu ile çok alakalı olduğu için tekrar yazacağım, tekrarda fayda vardır. Allah Rasulü şöyle buyuruyor “Allah’(c.c) a ve âhiret gününe iman eden bir kadının ölü için üç günden fazla yas tutması helal değildir. Sadece kocası için dört ay on gün yas tutar.” (Buhari, Cenaiz 31- Talak 46)

Peygamberimizin hanımı Ümmü Habibe, babası Ebu Süfyan vefat ettikten sonra ve yine hanımı Zeynep binti Cahş kardeşi vefat ettikten üç gün sonra güzel koku sürünüp “Canımız istediği için değil fakat Allah resul’ü böyle emretti” deyip yukarıdaki hadis-i şerîfi nakletmişler.

Peygamberimiz biata gelen bir kaç hanımın biatlarını ellerinin bakımsız olması ve erkek eline benzemesi yüzünden almamış, hanımlar gidip ellerine bakım uyguladıktan sonra gelmişler. (Bir ilahiyat tezi olması hasebiyle kitapta bolca dipnotlarda açıklama var ve hadislerin kaynakları tek tek belirtilmiş.)

Bir keresinde de Peygamberimiz ona bir şey uzatan bir hanımın verdiğini almamış.

"Bu kadın eli midir erkek eli midir?" diye sormuş. Kadın: "Kadın eli ya Rasulallah" dediğinde

"Öyle olsaydı tırnaklarına kına sürerdi." diye cevap vermiştir.

Hz.Aişe biat esnasında kadınların el ve ayaklarını desensiz şekilde boyayacakları konusunda söz verdiklerini ifade etmiştir. Görünen yerlerde kına yakarken dövme gibi desenler yapmak yasaklanmış. Kadınlar açıkta görünen yerlerine desensiz boya; el, yüz ayak dışında görünmeyen yerlerini desenler yaparak boyamışlar.

Hz. Aişe Hz. Peygamberin hanımlardan ellerini erkek eli gibi kurutmamalarını istediğini bildirmiş. Peygamberimiz bir hanıma ellerine boya sürmezse elinin sertleşeceğini söylemiş.

Başka bir misal: Hz.Peygamber biata gelen ve ellerine boya kullanmayan kadına bunun nedenini ve evli olup olmadığını sormuş. Kadın evli olduğunu söyleyince boya kullanmasını söylemiş ve şu tespitte bulunmuş. "Kadın boya kullanırsa bekarsa kısmeti açılır, evliyse eşinin beğenisini kazanmayı amaçlar."

Kadınlar o dönem el ve ayak bakımı için süt, hurma, vers, safran gibi maddelerden el ve ayakları yumuşatıcı doğal kremler yapıp kullanıyorlarmış.

Hz.Peygamber ısrarla kadınlarla erkeklerin hal ve hareketlerle giyiniş tarzı ve benzeri hususlarda birbirlerine benzememelerini kuvvetle vurgulamış. Bu uyarılar neticesinde altın, ipek, kırmızı ve koyu tonda sarı renkli elbiseleri erkekler kullanmayı bırakmışlar.

Peygamberimizin hanımları evlerinde daha çok pembe ve kırmızı tonlarda elbiseler giyiyorlarmış.

Ümmü'l Âliye bin Eyfa çeşitli sorular sormak için Hz.Aişe'nin yanına gidiyor. Hz.Aişe'nin üzerinde açık kırmızı renkte bir elbise olduğunu anlatıyor. Tam ayrılmak üzere iken Hz. Aişe "Hanımlara eşlerini ihmal etmemeleri" konusunda uyarıda bulunuyor. Bahsi geçen uyarıyı yaparken Hz.Aişe'nin üzerinde kırımızı elbise olduğunun belirtilmesi Hz Aişe'nin sadece sözleri ile değil giydikleri ile de süslenme konusunda örnek olduğunu gösteriyor.

Hanımlar süslenmeyi sadece evin içinde yapmamışlar. Sefere çıkarken, hacca giderken de tesettürlerinin içinde süsü ihmal etmemişler. Hemen herkes bilir teyemüm âyeti bir seferden dönerken Hz.Aişe'nin gerdanlığının kaybolması sebebiyle susuz bir yerde olduklarından gerdanlığın aranması sırasında abdest alacak su bulunmaması sırasında inmiştir.

Hz. Aişe hanımların hac için Mekkeye giderken alınlarına sük denilen bir koku sürdükleri ve yolculuk sırasında sıcağın etkisi ile kokunun yüzlerine aktığını anlatıyor. Boya yüzüne akan Hz.Aişeye Peygamber efendimizin "Esmercik!" diye hitap ettiği, yüzünün renginin güzel olduğunu söylediğini rivayet edilmiş.

Yüzlerine renkli kokular sürüyorlar. Zaten koku ayrı bir kültür. Sürmelerinin içine bile koku katmışlar. Saçlarını yıkadıkları ve taradıkları suların içine güzel kokular katmışlar. Elbiselerinde kokular var fakat bu kokular üzerine su serptiğinde yayılan kokular. Koku konusunda Hz.Peygamber "Evden çıkarken kadınların erkekleri etkileyecek keskin ve etkileyici kokular kullanmalarını yasaklamış."Kadınlar dışarıya yayılmayan hafif kokuları hep kullanmışlar.

Sürme kullanımı ayrı bir öneme haiz kadınlar arasında. Sürme kullanmayan kadınlara "merha" deniliyor. Hz. Aişe Hz. Peygamberin gözlerine sürme çekmeyen hanımlarla (merha) ilgili düşüncelerinin olumlu olmadığı ifade ediliyor. Hz. Peygamber hanımlara özellikle "İsmit sürmesi" tavsiye ediyor ve "görmeyi kuvvetlendireceğini ve kirpikleri gürleştireceğini" söylüyor.

Sürmenin dışarıda kullanılıp kullanılmayacağı konusu benim uzun zamandır araştırdığım bir konu. Çünkü evde sürme çekince dışarı çıkınca da gözde kalıyor. Dışarıda caiz değilse evde de kullanamıyorsunuz çünkü ne zaman dışarı çıkacağınızı bilemezsiniz. Ben sürmeyi yasaklayan hiç bir hadis-i şerîfe rastlamadım. Kitapta bu konu ile ilgili bir fetvalara yer verilmemiş fakat kocası ölen kadınların sürme çekmek için Hz. Peygamber'den izin istemelerine bakarak sürmenin dışarıda kullanıldığı ortaya çıkıyor. Kocası ölen kadını hiç bir erkek görmeyecekse sürme niçin yasaklansın?

Ümmü Seleme'nin eşi vefat ettiğinde Hz.Peygamber sürmeyi terk etmediğini görünce uyarmış ve sadece gece sürebileceğini gündüz sürmemesini söylemiş.

Fakat buradan kimseye fetva vermiş durumda kalmayayım konu ile ilgili bilgi sahibi olan ilahiyatçılarımız bizi bilgilendirsin.

Takı konusu ayrı bir öneme haiz Arap hanımlarında. Hanımlar küpe, kolye, bilezik, el ve ayak parmaklarına yüzük ve ayak bileklerine bileklik ya da halhal kullanılıyordu.

Halhallara ses çıkarsın diye taşlar takılıyormuş, ayak yere vurularak dikkat çekerek yürünüyormuş bu yasaklanmış.

Altın takılarla ilgili Hz.Peygamber ara ara hanımları uyarmış. Bazı hadis alimleri bu konuya Müslümanların ekonomik olarak sıkıntıda oldukları dönemde altın takıların yasaklandığı sonra kadınlara serbest bırakıldığı şeklinde bir açıklama getirmişler. Bazı alimlerde kadınların altının zekatını vermeyi unutmaları halinde vebali yüzünden kadınlara peygamberimizin altın yerine gümüşü sarartıp altın gibi kullanmalarını tavsiye ettiği açıklamasını getirmiş.

Bir seferinde Hz.Peygamber kadınlara altın takı kullanmamaları yönünde telkinde bulunuyor. Bir hanım "Altın takmazlarsa eşlerinin onları beğenmeyeceğini" söylüyor. Peygamberimiz bu sözler karşısında gülümseyerek "Gümüş takıları safranla sarartarak" kullanmalarını tavsiye ediyor.

Arap hanımları midyelerden, deniz kabuklarından, inci ve mercandan ve değişik taşlardan, bitki tohumlarından, olgunlaşmamış hurmaya varıncaya kadar pek çok malzemeden takılar yapıp kullanmışlar. Ayrıca ticaret yoluyla gelen fildişi, kaplumbağa kabuğu ya da hayvan boynuzlarından yapılan bilezikler, kolyeler, küpeler kullanmışlar.

Hz. Peygamber biat için gelen Ümmü Sinan el-Eslemiye isimli bir hanıma deri parçasından dahi olsa bileğine bir şey takması gerektiği şeklinde bir uyarıda bulunmuştur.

Ümmü Fadl'ın Enes bin Malik'e sorduğu soru kadınların takı kullanmasına ne kadar önem verildiğini çok iyi anlatıyor. Ümmü Fadl: "Bir kadının kolye takmaksızın namaz kılıp kılamayacağı" soruyor. Enes bin Malik: Hz. Peygamberin tavsiyesine uygun olarak kadınların deriden dahi olsa takı kullanılması gerektiğini ifade ediyor.

Takıların süslenme dışında kadın ve erkeği dış görünüş olarak birbirinden ayıran unsurlar olduğu görünüyor.

Hz. Peygamber kızı Fatıma için hayvan mafsallarından bir kolye ve fildişinden bilezik sipariş etmiş. Hz. Aişe'nin üzeri altınla süslenmiş iki gümüş bilezik kullandığı anlatılıyor. Ayrıca kitapta diğer eşlerinin kullandığı takılarla ilgili bilgiler var.

Mekke' de ve Medine' de kuaför hanımlar var. Hz. Haticenin kuaförünün adı Ümmü Züfer. Bunun dışında Medine'de başta Ümmü Rile olmak üzeri mâşita denen gelinleri ve hanımları kocaları için süsleyen saç ve vücut bakımı yapan hanımlar varmış.

Kısacası Hz. Peygamber döneminde canlı ve renkli bir süslenme kültürü varmış. Bizim de onları örnek almamız gerekiyor. Seminerlerimde hanımlara soruyorum:" Kaç hanım akşam kocasını saçını başını tarayıp, bir sürme çekip, güzel bir elbise ya da etek giyerek hoş bir hal ile karşılıyor?" dediğim zaman beş yüz kişilik salondan on ya da on beş kişi ancak çıkıyor.

Neden acaba? Erkekler için görselliğin önemli olduğunu biliyoruz da hâlâ neden her gün kocalar eşofman üstü tişörtle karşılanıyor? Tamam ev işi yaparken rahat kıyafet de koca gelecek zaman kıyafet değiştirilemez mi? Her gün olmasa bile hiç olmazsa haftada üç dört gün süslenip koca güzel bir şekilde karşılanamaz mı? Komşumuz dahi haber verip geldiğinde üzerimize çeki düzen veriyoruz da kocaların komşu kadar kıymeti mi yok? Ya da ele güne, düğüne, bayrama, dışarıya çıkarken süsleniyoruz da kocaların el gün kadar değeri mi yok? Yoksa süslenmenin ne kadar önemli olduğunu mu bilmiyoruz?

Bunun için illa ki evli olmak gerekmiyor. Bekarların da kendini kadın hissetmek için süslenmeye kıymet vermesi gerekir. Kız çocuklarımızı küçükken güzel giydirmeye çalışmalı, elbise etek giydirmeye gayret etmeli, süslenme arzularını bastırmamalıyız, diye düşünüyorum.

Velhasıl kadın ve süslenme konusunda daha fazla bilgi sahibi olmak isterseniz "Hz. Peygamber Devrinde Kadınların Süslenmesi" kitabını tavsiye ederim.

www.cocukaile.net Sema Maraşlı

 

 

 

 

 


Bunlar da ilginizi Çekebilir

106 Yorum Yorum Yaz

Yorum Yaz