Merak Eden, Öğrenen Çocuk

Konularda hızlı hızlı gitmek yerine, aralarda bazı hatırlatmalar yapmak ve nasıl gidiyor, yazılanları uygularken nelerle karşılaşıyoruz konuşmak istiyorum. Sizlerden de biz böyle yaptık, şöyle şöyle oldu gibi yorumlar bekliyorum.

İlk olarak çocukların öğrenmeye çok açık olduklarını ama kendilerine bir şey öğretilmesine daha kapalı oldukları hatırlatmasıyla başlamak istiyorum.

Kızımın gittiği yuvanın müdürü olan hanımdan öğrendiğim ve çok sık duyduğum bir cümle var. Çocuklara bir şey öğretmeye çalışmıyoruz siz de çalışmayın, çocukların kendi kendine öğrendiği bir zemin hazırlamaya çalışıyoruz der.

Öğretmek diye bir şey yok, öğrenmek diye bir şey var der. Peygamberimiz (ASM)’ın öğretme kaygısı olmamış, kendisi yaşamış ve insanlar öğrenmiş O’nu örnek almış der basitçe.

Çok sevdiğim bu gerçeğin hayatta pek çok örneği var. Mesela dil öğrenmek isteyen bir insan kursa gidip öğretmenden ders alınca çabuk ve sağlam öğrenemiyor ama o dilin konuşulduğu bir ülkede farkında olmadan en güzelini öğreniyor.

Çocuklara fizik kanunlarını yerçekimi böyle böyledir diyerek tanıtmak çok zorken, bir deneyde gösterdiğimizde hemen öğreniyor. Oğlumun belki ilkokul hayatı boyunca ancak öğreneceği fizik kanunlarını, Arka Bahçede Bilim programındaki eğlenceli deneyleri izleyerek nasıl zevkle öğrendiğini gördükçe şaşıyorum.

Eğitimciler, seminer veren insanlar bir konuyu anlatırken ancak yarım yamalak anlıyor gibi olabiliyoruz, ama uygulamalı bir örnek, bir canlandırma vs. bir şey yaptıklarında ne kadar iyi anlıyoruz ve kolay kolay unutmuyoruz.

Kısaca konuyu şuraya getiriyorum. Çocuklarımızın imanî şuur kazanması için gösterdiğimiz gayretin üslubuna çok dikkat etmek lazım. Bir şeyler öğretmeye çalışır tarzda yapmamak lazım. Aktiviteleri, çocuğun karşısına geçip kafasına bir şeyler sokmamız gereken bir görev gibi düşünmeyelim. Önce biz kendimiz, öğrendiğimiz iman hakikatine bağlanalım. Aktivitemiz daha doğal olacaktır. Doğal değil de, fıtrî diyelim en güzeli.

 



Dikkatinizi çekmek istediğim başka bir konu da şu;

İman hakikatlerini öğrenirken bize yabancı ve uzak malumatlar öğreniyormuş hissine kapılmayalım. Bize yabancı gelirse çocuğa da öyle yansıtmamız kaçınılmaz.

Yabancı bilgiler öğrenmiyoruz, aslında kendi fıtratımızı tanıyoruz. Müslüman olurken eşhedü dediğimiz şeylere, evet ben bunlara şahidim dediğimiz şeylere, şahitliğimizi arttırıyoruz. Evet Allah bir, evet O benim ve her şeyin sahibi diye bir kere daha, daha sağlam tasdik ediyoruz mesela önceki yazıda.

Çocuklar Allah katında mükellef olacakları teklif yaşına gelene kadar, zaten kendilerini ve kainatı tanımaya öğrenmeye çok meraklıdırlar. Aslında bu konuda sıkıntı yok, nimete ve kolaylığa mazharız.

Sıkıntı şurada, teklif yaşına gelene kadar verilen ortalama 15 yıl mühlet, tanıma, araştırma ve merak zamanı olduğu halde biz ana babalar, çocuğun kendisini ve Yaratıcısı’nı tanıması ve imanî olgunluğuyla ilgili çok fazla bir şeyler yapamıyoruz. Fıtratını bozacak binlerce şeye çocuk her gün maruz kalırken, fıtratının gereği olan merak ve yaradılışa ilgi duygusu köreliyor. Evet sure, dua öğretiyoruz, namazı öğretiyoruz ama çocuğun “dünyada en yüksek değerli hakikat imandır, imandan sonra namazdır” bilincini severek kazanacağı bir zemin hazırlamak, sure ezberletmeye benzemiyor.

Sonra teklif yaşı gelip, çocuk mükellef olduğunda işler değişiyor. Çocuk biraz daha kendi kabuğuna çekilen bir genç oluyor. Bizden uzaklaşıyor. Duygusal olarak farklı bir döneme giriyor. Yaşadığı bu süreç de, fıtratın gereği muhakkak.

Ama işte o zamandan sonra ana babadan pek bir şey almayan bir hale geliyor. Ana babanınsa etekleri tutuşuyor, artık mükellef oldu diye pek çok şeyi ve ibadeti sorunsuz yapsın istiyor. Garip bir durum oluyor yani.

Çocuklarımız şu dünya hayatında rezil rüsva olmasın, kimseye muhtaç olmasın, ekmeğini kazansın, itibarlı bir statüsü olsun diye, yıllarca okula gönderip her sabah kalkıp okula hazırlıyoruz, eğitim hayatlarıyla ilgili yüzlerce meşakkati göğüslüyoruz.

Eminim ahiret hayatında rezil rüsva olmasın, Rabbinin karşısına kulluğunun şuurunda olarak çıksın, bunu daha çok isteriz. Dünya nasıl olsa geçiyor bir şekilde.

Kesinlikle emin olun, çocuk sinn-i teklife girene kadarki 15 senelik hazırlık döneminde, çocuğu dünya hayatına hazırlamakta uğraştığımız kadar meşakkat yok. Biraz ferasetli ve anlayışlı olmaya çalışmak yeterli:

- Çocuğun kafasına bilgi sokma derdi çekmeden, kendiliğinden öğrenmesine zemin hazırlayalım.

- Kendimiz imanın ve Kuran’ın esaslarını yabancılamayalım, yabancılaşmayalım, tanıyalım bağlanalım. Yaşayalım.

- Çocuğun kendisi ve dünyayla alakalı merakını önemseyip, fıtratı tanımasına yardım edelim. Soru sormasını sevelim. Tenkit etmeyelim. Merak ilmin hocasıdır malum.

- Elbette en önemlisi, Allah’ın hidayeti hep üstüne olsun, zalimlerden ve yoldan sapanlardan olmasın diye çok dua edelim.

Bu yazı dizisinde, bu hususları dikkate alarak çocuklarımla yaptığım diyalogları aktaracağım. İnşallah herkese faydası olur. Daha çok 6 yaş ve üzeri çocuklarla.

Çocukların sorularına cevap vermekte zorlananlar için ayrıca Özkan Öze’nin “Merak Ediyorum” serisini önerebilirim. Allah’ı Merak Ediyorum, Kuran’ı Merak Ediyorum gibi bir çok kitap var seride.

Ve -şimdilik sadece bir tane ele aldık ama- yazılardaki aktivite ve diyalogları uyguluyor musunuz, neler deneyimliyorsunuz merak ediyorum.

http://www.annenotlari.com/


Bunlar da ilginizi Çekebilir

2 Yorum Yorum Yaz

Yorum Yaz