O Bensiz Hiç Bir Şey Yapamaz ki !

-Benim oğlum bensiz yemek yiyemez ki...

-Benim kızım para yatırmayı bilmez, yapamaz o şimdi ben yapayım.

-Benim çocuğum yumurta bile kıramaz.

-Bu gece kalamam, bizimki çamaşır makinesinin düğmesine basmayı bile bilmez.

-Tek başına bir yere gidemiyor.

-O bensiz asla yapamaz.

-Benden hiç ayrılamıyor.

-Bana sormadan hiç karar veremiyor.

Yukarıdaki cümlelerden herhangi biri tanıdık geldi mi?..Benim oldukça sık duyduğum cümleler bunlar. Her zaman olmamakla birlikte, ister 6 aylık olsun ister 60 yaşında olsun, ebeveynler için çocukları “yapamaz, edemez, bilemez..." Çünkü o kendisinin “yavrusu”dur ve ona muhtaçtır.

Doğrudur, hepimizin her yaşımızda ebeveynlerimize ihtiyacımız oluyor. Ama ebeveynimizin bir şeyleri yerimize yapmasından ziyade ihtiyaç duyduğumuz şey onların manevi yakınlıkları, sevgileri.

Yukarıdaki cümlelere yeniden bakalım;

Çocuk eğer engelli değilse neden yemek yiyemesin ki?

Neden bir para yatırma işlemini halledemesin, mesela bir doğalgaz kartı doldurmasın ki?

İnce ince Legoları birleştiren, bisiklet süren, iplere tırmanan çocuk bir yumurtayı mı kıramasın?

Çamaşır makinesinin düğmesine niye basamasın? Sırlı ve gizemli bir iş mi 

Uygun bir yaşta tek başına neden bir yere gidemesin? Yer ve yönleri biliyor öyle değil mi?

Sizsiz de yapabileceği, sizden ayrı kalabileceği duygusu, size sormadan karar veremiyor olması, sizi incitiyor olmalı.. Ama minik çocuğunuz artık büyüyor. O artık sizden ayrı bir birey. Onun sizden bağımsızlaşması, sizin değerinizden bir şey kaybettiğiniz anlamına gelmiyor, sadece rolünüz ve onun hayatındaki destek vereceğiniz alanlar değişiyor. Panik yapmayın. Hâlâ çok değerlisiniz, hala çocuğunuzun biricik annesi ya da biricik babasısınız!

Konuya bir örnek verelim. 18 yaşında, lise son sınıf öğrencisi olan genç kız ya da genç erkek, haliyle üniversite sınavına çalışmaktadır. Çocuğunun güzelce ders çalışması için ona tüm şartları sağlayan anne, onun bir yumurta bile kırmasına izin vermemekte, market, giyim, kırtasiye alışverişini de onun yerine kendi yapmaktadır. Neden? Çünkü çocuğu çok meşgul, harıl harıl ders çalışıyor, aman dikkati dağılmasın, aman kolunu kaldırıp da yorulmasın.

Anne de, bunu bir övülme sebebi sayarak mutlu olmaktadır. “Çocuğumun elini hiçbir şeye değdirmiyorum yeter ki o güzel bir yeri kazansın.”

Bu yaklaşımı doğru bulmuyorum sevgili ebeveynler. Bir çocuk üniversite sınavı çalışırken gerekirse fatura da yatırabilir, çamaşırlarını da makineye atabilir, yatağını da toplayabilir, bilir de bilir. IQ kapasitesi oldukça yüksek, reşit olan bir bireyden bahsediyoruz.

Ama maalesef son dönemde yetişkin çocuklarımıza özürlü muamelesi yapma, onları bebekleştirme meyli dikkatimi çekiyor. Onlara sorumluluklar vermeyi çok erteliyoruz. Bu hem kız çocukları hem erkek çocukları için geçerli. Aslında, hayata ufak tefek de olsa bir takım rollerle katılmaları, ders motivasyonlarına olumlu katkıda bulunacaktır diye düşünüyorum.

Kendi ders çalıştığım dönemden de hatırlıyorum, bir süre ders çalıştıktan sonra örneğin dışarı çıkıp ufak tefek alış-veriş yapmak hem temiz hava almaya, kan dolaşımını hızlandırmaya , hem de zihni rahatlatmaya yarar. Çocuklarınızın ders programlarının arasında onlara ufak tefek sorumluluklar verebilirsiniz. Mola verdikleri bir sırada yapabilirler mesela.

Aksi takdirde aslında her şeyi bilen, ama iş bazı sorumlulukları yerine getirmeye gelince kaçan, bir bahane üreten bir gençlik yetiştiriyoruz.

Bazı evlerde bulaşık makinesi, çamaşır makinesi nasıl çalışır, büyük bir sır olarak annede saklıdır. Sanki çok kompleks bir işmiş gibi çocuklar bunu bilmez örneğin. Sizin o bilmez dediğiniz çocukların bilgisayar oyunlarında tamamladıkları görevlerin yanında bir iki düğmeye basmak, deterjan koymak nedir ki?

Batı toplumunda gençleri “kendi ayakları üstünde durmak “ üzerine yetiştiriyorlar. Bu fikre sadece kısmen katılıyorum. Bu sistem ruhsuz, sevgisiz ve aile kavramından uzak bireyler yetiştiriyor gibi geliyor bana. Ama sadece” kendi işlerini kendi yapma” becerisi kazandırmasın beğeniyorum. Bizim son yıllarda uzaklaşmaya başladığımız bir kavram bu.

Şimdi ergen örneğinden oyun çocuğu grubuna geçip meseleye bir de o taraftan bakalım ne dersiniz?

3-4 yaşlarında bir çocuk ve annesi bir geceliğine ayrı kalmak zorunda diyelim, anne;

-Ah evladım o benden bir gün bile ayrı kalamaz ki, ne yapacak şimdi, ah, vah..

Bu düşünceyi incelediğimizde, zihnimde aslında annenin evladı olmadan bir gün bile ayrı kalamayacağı düşüncesi oluşuyor. Annenin bu tutumu ve kaygısı elbette çocuğa yansıyor ve çocuk da “Demek ki annemsiz bir gece bile kalamam” gibi bir hisse kapılıp, farklı davranışlar sergiliyor olabilir. Halbuki dünyanın sonu değil ya, hiçbir çocuk annesinden bir gece, bir hafta kaldı diye geleceğini ve karakterini etkileyecek denli ağır bir travma yaşamaz.

Bunun yerine örneğin bir hastalık ya da önemli bir iş nedeniyle anne çocuğundan ayrı kalacaksa, yukarıdaki tutum yerine şöyle bir tutum sergilenebilir. İki ebeveyn kendi arasında konuşurken :

“Benim kızım/oğlum şimdi tam 3 yaşında. Annesinin 1 gecelik işi çıktı. Sadece bir gece ikimiz farklı evlerde uyuyacağız. Sonra sabah geleceğim. Bir de bakacağım ki benim akıllı kızım/oğlum güzel güzel dedesi/ninesi/beraber kalacağı kimse ile oynamış, güzel vakit geçirmiş. Ne mutlu bana!

Gibi cümleler kullanabilir. Direkt hitap bulunmayan satır arası cümleler çocukları kendilerine direk söylenenlerden çok daha fazla etkiliyor. Böyle ön konuşmalar yapıldıktan sonra çocukla artık direk konuşulup durum anlatılabilir. Anne soğukkanlı, yüreklendirici olursa, çocuk da durumu daha iyi anlayacaktır.

Bu sadece bir gece ayrı kalmak gibi basit görünen bir örnek ama farklı olaylar ya da durumlar için de aynı yöntem izlenebilir.

Ama siz panik olup kaygılanırsanız, bu kaygılarınız çocuğunuza bulaşır, çocuk kendini tedirgin hisseder.

Çocukların hislerini asla yabana atmamalı. Onlar nerede güvende, nerede mutlu ve huzurlu olduklarını çok iyi bildikleri gibi, ortamda bir gerginlik, bir sıkıntı olduğunu da çok iyi hissederler.

İşte annelerin “çocuğum yapamaz” serzenişlerinin altında genelde “kaygılı bir anne” profili bulunmaktadır. Oysa ki olumsuz cümleler yerine: “Yapabilirsin “ gibi yapıcı cümleler çocuğu rahatlatacaktır.

Çocuğunuzla direk konuşmadığınız, örneğin bir arkadaş ya da akrabanızla çocuğunuz bir köşede oynarken yaptığınız sohbette eğer mevzu bahis oysa hemen hissedip o küçük radar kulaklarını dikip sizi dikkatle dinleyecektir.

İşte bu anlar, çocuğunuza aslında söylemek istediğiniz şeyleri daha etkin bir şekilde söyleyebilmeniz için en etkin anlardır.

Dr.Rabia Nazik Yüksel


Bunlar da ilginizi Çekebilir

0 Yorum Yorum Yaz

Yorum Yaz