On Dört Çocuklu Genç Anne

Geçtiğimiz günlerde bir organizasyon vesilesiyle Viyana’daydık. Birbirinden değişik kültür ve karakterde insanla kaynaşıp kucaklaşmak heyecan vericiydi. Bir ara karşıma ayakları üstüne dimdik basan, kendinden emin bir hanım gedi. Tanıştık, sohbet ettik. Yeni çıkan kitaplardan, filmlerden, gidişattan nesilden ve güncel olaylardan söz ettik. Hanım oldukça dakikti. Kültürel anlamda dopdolu bir insandı. Bahsettiğim her konudan haberdardı.

Bir anda onun kendini ne kadar güzel donattığını düşündüm. Söz döndü dolaştı sonunda kitap almaya geldi. Tam da işin çözüldüğü noktaydı bu. Her yaştan yaş grubuna ayrı kitaplar seçti. Benden de birkaç imza aldı. Kitabın sayfasına kime imzalayacağımı sordum. İşte o an hayatımın en ilginç karesini yaşamaktaydım.

Karşımdaki hanımefendi ardarda çocuk isimleri sıralıyor ve ben de yazıyordum. İlk anda hediye alacağı bir sınıf ya da derneğe kayıtlı çocuk isimleri olabileceğini düşündüm. Tam on dört çocuğun ismini sıraladı. Fakat yanılmışım. Kitabı imzalayıp teslime ettiğimde bu çocukların hepsinin annesi olduğunu söyledi. Kendi öz çocuklarıydı üstelik.

Bizler o güne dek çok çocuklu hanımların hep kültür düzeyi düşük ailelerden olduğunu düşünürdük. Kendinden vazgeçmiş derecede perişan, çocuklarına adanmış yarı hasta kadın profillerine alışıktık.

Karşımdaki hanımefendi bütün ön yargılarımızı tarümar etmişti. Oldukça görgülü, bilgili ve neşeliydi. Kültürlü hanımefendinin tam on dört çocuğu vardı. Bir düzineden iki fazla. Üstelik anne gayet genç ve dinç bir o kadar da hayat dolu bir kadındı. Neşeli ve candan tavrıyla çocuklarını topladı etrafına. Bu nasıl şeydi böyle!

Avrupa'nın göbeğinde bu kadar çocuk doğurabilecek insan var mıydı. Bizim şaşkın halimizi görünce de şöyle dedi:

“ Hiç şaşırmayın, dedi. Biz çok mutluyuz. Eşim ve ben önce birbirimizi sonra da çocukları çok seviyoruz. İşleri kendi aramızda paylaşıyoruz. İşi birbirimize bırakmadık. Eğitimi çok önemsedik. Yani biz hayatı hep birlikte öğreniyoruz. Evimizi bir okul yaptık. Ve bu okulu uyum içinde döndürüyoruz. İnsan sevip istedikten sonra hiçbir şey imkansız değil.”

Daha sonra yanına eşi ve çocukları geldiler. Ailenin dış uyumu iç ahengin ip uçlarını ele veriyordu. Hepsi pırıl pırıl. Apaydınlıktı yüzleri. Çocuklarda tatlı bir neşe. Ebeveynde ise ince bir sorumluluk bilinci hakimdi. Belli ki yuvada ahenk ve uyum vardı.

Gönülden alkışladım onları. Ne yalan söyleyim. Biraz da gıpta ettim. İnsanın böylesine uyumlu ve güzel evlatlar sahip olmasını kim istemez. Darısı çocuğunu da hayatın tüm şartlarıyla birlikte bir okul addeden ve o konumda keyifle ilerleyen nice ebeveynlerin başına.


Bunlar da ilginizi Çekebilir

11 Yorum Yorum Yaz

Yorum Yaz