Rüşd

img-20161230-wa00141. Mâhiyeti


Rüşd, lügat itibarıyla salâh, uygun ve normal davranış mânâsını ifade eder.

İslâm Hukukunda ise lüğavî mânâsı çerçevesinde rüşd için değişik tarifler yapılmıştır.

İmamlar içerisinde değişik tarifiyle dikkat çeken, İmam Şafiî olmuştur. Ona göre rüşd, dinî ve mâlî konularda salâh, normal davranış ve hareket demektir.

Bu tarife nazaran rüşd, dinin emirlerine bağlılık, dinî endişe taşıma, emir ve ya­saklara karşı hassasiyet, malı güzel tasarruf edip işletme, is­raf etmeme gibi akıllı ve tecrübeli insandan beklenen tavır ve davranış demek olmaktadır.

Diğer imamlar, rüşdün tarifine “dinî konularda normallik” kısmını katmazlar. Onlar rüşdü sadece “mâlî ko­nularda normal hareket ve davranış” şeklinde tarif ederler.

Rüşdüne ermiş kişiye “reşîd” denir. Mecelle reşîdi şöyle tarif eder:

“Reşîd, malını muhafaza hususunda tekayyüd ederek sefeh ve tebzîrden (israftan) tevakkî eden kimsedir.”

Böylece Mecelle rüşdün tarifinde ikinci görüşü esas al­mış olmaktadır.

Rüşd aynen temyîz gibi tamamen akıl ve tecrübeden kay­naklanan bir vasıftır. Rüşdün bedenî gelişimle bir irtibatı yok­tur. Denebilir ki bedenî olgunluğa nasıl bulûğ deniyorsa, aklî olgunluğa da rüşd denir.

İnsan, iki ayrı sahada gelişim gösterir: Beden ve Akıl.

Bedenî gelişimini bulûğla, aklî gelişimini de rüşd ile ta­mamlar. Bulûğ bedenî gelişimde nasıl ki dönüm noktası ve zir­veyi ifade ediyorsa, rüşd de aklî gelişimde dönüm noktası ve zirveyi ifade eder. Aklın zirveye ulaşmasında yani insanın rüşdüne ermesinde şahsî tecrübenin payı büyüktür.

Bulûğ ve rüşd değişik sahalarda çocukluk dönemini so­na erdiren iki haldir. Bulûğ mükellefiyet yüklenme, bazı hak­lar elde etme; rüşd ise artık kânûnî temsilcinin dahli (hacr) olmaksızın müstakillen tasarrufta bulunabilme konularında çocukluk dönemine kesin olarak son verir.

Reşîd insan malını güzel idare eder. Normal bir insanın aldanabileceği ölçüde aldanabilir. Genelde aldanmaksızın alış­verişte bulunur.

2. Rüşd Yaşı

Rüşd aklî ve tecrübî gelişmişliği ifade etmesi yönüyle temyizde olduğu gibi belli bir yaşa bağlı olmamak icab eder. Çünkü aklî gelişim ve kabiliyet insandan insana farklılık gösterir. Bazı insanlar erken rüşdünü ispatladığı ve bazıları da yaşları çok ileri olduğu halde normal bir davranışta bulunamamaktadır. Bu gerçeğe göre ilke olarak rüşdün belli bir yaşı olmaz dene­bilir. Aynı noktaya temyîz ve izin konularında da temas edilmişti.

Şunu da ilave edelim ki:

وَابْتَلُوا الْيَتَامَى حَتَّى إِذَا بَلَغُوا النِّكَاحَ فَإِنْ اٰنَسْتُمْ
مِنْهُمْ رُشْدًا فَادْفَعُوا إِلَيْهِمْ أَمْوَالَهُمْ

“Yetimleri evlenme (bulûğ) çağına varıncaya kadar de­ne­yin. Eğer kendilerinde rüşd hali görürseniz onlara malları­nı teslim edin...” âyetinin işaretinden rüşdün genellikle bulûğdan sonra görüldüğünü anlamaktayız. Zaten bulûğdan sonraki rüşd haline itibar edilmiştir. Bulûğdan önce nor­mal tasarrufta bulunabilme hali ancak “izin” konusu olabilir.

Rüşdün yaş ile ilke olarak bir ilgisi olmamakla beraber, hukûkî münasebet ve muamelelerin karmaşık bir hal aldığı zamanımızda rüşdü de temyîz gibi bir disipline bağlamak zarûrî olmuştur. Bu bakımdan son devir hukûkî düzenlemeler­de rüşd için belli bir yaş tayin etme yoluna gidilmiştir.

Bu arada şunu da belirtmeden geçemeyeceğiz. Ebû Hanife’nin, 25 yaşını bitiren yetime, rüşdüne ermese bile malla­rının teslim edilmesi gerektiği şeklindeki görüşü onun rüşd için bir yaş tahdidi getirmeye meyyal olduğunu gösterir. İmamlar arasın­da Ebû Hanife, bu meyl ile ve yetime mallarını teslim etme konusunda belli yaş tesbit etmekle dikkati çekmektedir.

Ancak yanlış anlaşılmaması için tekrar edelim ki Ebu Hanife 18 yaşı rüşd yaşı olarak değil, vasisinin ona mallarını teslim etme yaşı olarak söylemiştir. Bu kişi gerçekte sefih bile olsa Ebu Hanife’ye göre buluğa ermekle zaten reşid olmuştu.

UVK’nun ilgili madde raporunda şöyle denmektedir: “...18 yaş rüşd yaşının mebdei, tam 20 yaş da müntehası ol­mak üzere kabul edilmiştir...”

Yapılan açıklamadan anlaşıldığına göre rüşd için, bulûğ­da olduğu üzere iki yaş tesbit edilmiş, bu yaşlardan küçüğü asgarî rüşd yaşı, büyüğü ise a’zamî rüşd yaşı kabul edilmiştir. Tabiatıyla asgarî rüşd yaşından önceki rüşde itibar edilmemiştir.

UVK’nun ilgili maddelerinde bu durum şu şekilde beyan edilmektedir:

“Sinn-i rüşd tam 20 yaşdır. Fakat 18 yaşını tekmil eden kimsenin rüşdünü, talebi üzerine velisi istima’ olunduktan son­ra, hâkim ilan edebilir...”

“18 yaşına varmayan kimse, reşidim deyu dâvâ eylese istima’ olunmaz.”

Kadri Paşa, Kod’una Ebû Hanife’nin görüşünü aynen almıştır:

“Çocuk reşîd olmadığı halde bâliğ olursa rüşdü daha önce tahakkuk etmedikçe, tam 25 yaşını dolduruncaya kadar malı kendisine teslim edilmez”.

TMK ise daha önceki UVK’nun asgarî rüşd yaşı olan 18 yaş esasını benimsemiştir:

“Rüşd, 18 yaşın ikmâliyle başlar.

Evlenme, kişiyi reşîd kılar.”

Orhan Çeker/ "İslam Hukukunda Çocuk" kitabından



Bunlar da ilginizi Çekebilir

0 Yorum Yorum Yaz

Yorum Yaz