Saklı Duyguya Ulaşmak

unnamedÇocukluktan itibaren o ya da bu sebepten duygularımızı saklamaya koşullanırız. Bazen buna zorlanır bazen de mecbur bırakılırız. Aslında sözde ‘kendini koruma’ çabasıdır bu.

Dünyadayızdır, insanlar bize yabancı biz insanlara yabancıyızdır, güvensiz aynı zamanda tehlikeli bir ortamdayızdır, her an sırtımızda çelik yelek olmalıdır, aksi halde sırtımızdan vurulabilir, gönlümüz çalınabilir, ruhumuz esir alınabilir.

Bu korkularla, endişelerle biz biz olmaktan çıkar kendimize yeni maskeler ve roller ediniriz.

Yerine göre, zamanına göre kişisine göre çantamızdan çeker alırız ustalıkla bu maskeleri. Yeri gelir anne oluruz, yeri gelir, öğretmen oluruz, yeri gelir ne olmak istiyorsak veya bizden ne olmamız isteniyorsa o oluruz. Akşam olur maskelerden sıyrılıp uzanınca yorgunluğumuzu, bıkkınlığımızı hissederiz. Ve bir yarışta yenik düşmüş, boşa koşmuş da yorulmuş oluruz kimi zaman.

İşte tüm bu döngü içerisinde hisler ve duygular bizlere duyurmaya çalışır sesini. Duyduklarımız olur, bazen duymadıklarımız ve bazen de bilerek duymak istemediklerimiz. Ne olursa olsun tüm bu duygular var ve bizler için. Kötüsü de var iyisi de, sıkışmışı da var özgürü de. Peki, bu duygular öylesine serbest dolaşırken, çocukken ki saflığıyla ne oluyor da bir zaman geliyor ve taştan duvar örülüyor gönül ve insanın kendisi arasına? Yaşanamamış, engellenmiş, ertelenmiş duygular, susturulmuş ifadeler, bitmemiş meseleler, çözümlenmemiş durumlar...

Bunlardan kaçmak yerine yüzleşmekle yola başlamalı insan. Çocukluktan getirdiklerini, sepetinde biriktirdiklerini tek tek döküp yüzleşmeli hatta. En önemlisi bunları atmak yerine kendisini var eden şeyler olduğunu kabul edip teslim olarak onları iyi niyetlerle; af ile, merhamet ile, şefkat ile, tövbe ile yerleştirmeli yerine. Kaçarak değil, bilakis acıyarak da olsa büyük bir hissiyatla salıvermeli birikmiş ve kokuşmuş duygularını. O ne zaman olduysa ve her ne olduysa ‘evet oldu, geldi ve geçti deyip’ geçmiş duygularla şimdiki anı şekillendirmemeli, eskitmemeli ‘şu an’ı. Öyle ki; hayat geçmişte geçerli olan kurallarla yaşanacak olursa yeniliklere kapı aralanamaz.

Bu açıdan bakıyorsa bir insan, teslimiyetle ve tefekkürle seyrediyorsa yaşadıklarını, o zaman çocuğunun onu itip ‘seni istemiyorum sevmiyorum demesini, ‘yanıma gel ne olur, sana ihtiyacım var’ mesajı olarak; eşinin şikâyetlerini, veryansınlarını, kıskançlıklarını ‘dingin ve kaygısız bir muhabbet özlemi’ olarak algılaması kolaylaşır.

Hepimiz görünenin ardında yatan saklı duygunun varlığından haberdar olmak ve ona ulaşmaya çalışmak arzusuyla yaşamalıyız. Başlıca kendini anlayarak, ne hissettiğini ve neden hissettiğini fark etmeye çalışarak, en önemlisi de bu koşuşturmada biraz yavaşlayarak.

Psikolog Ayşenur Yabanigül

 


Bunlar da ilginizi Çekebilir

1 Yorum Yorum Yaz

Yorum Yaz