“Sevgi Evleri” ve "Ev Annesi" Sorumlulukları


















Aile Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığını"nın kurduğu"Sevgi Evleri" sisteminin korunmaya muhtaç çocuk sayısını nasıl dörtte bir oranında düşürdüğü meselesine şimdilik girmeyeceğim fakat bu noktada dikkat çekmek istediğim husus anneler olacak.

"Sevgi Evleri" "Çocuk Evleri" adı altındaki bu sistemi ayakta tutan “bakım elemanları” kurumun en alt birimi olan "ev anneleri" oldu.
Kısaca bu birimin sorumluluklarını yazmak istiyorum;

Bir ev annesi, evde bulunan 5 çocuğun her türlü bakımından sorumludur. Yemek, ev temizliği, kişisel bakım ve temizlik, alışveriş, eğitim, sağlık, aile görüşmeleri, çocukların kurum değişiklikleri, çocukla ilgili yaşayacakları her türlü vukuatta ilk sorumlu tutulacak kişiler oluyorlar.

Yemek her gün 4 çeşit yapılacak
Ev her zaman pırıl pırıl olacak
Evde asla sıkıntı çıkmayacak; çıkarsa çözümü yine anne bulmalı
Evin her türlü harcaması
Çocukların okul toplantıları
Hastalıkları, ameliyatları, refakatçileri
Aileler ile çocukların görüşmelerini takip, hapishane ziyaretleri
Çocuklarda varsa madde kullanımı sorunu veya bağımlılık bununla mücadele...

Hüzünleri sevinçleri, hırçınlıkları kızgınlıkları ile bizzat ilgilenen kişilerden bahsediyoruz.

Bu evlerde öğretmen yok, meslek elemanı yok, peki onlar neredeler?
Evlerinde, odalarında, masalarında bir yerlerdeler. Ellerinde telefon, sorun çözme kahramanları olarak görevlerine sabah 8 akşam 5 mesai saatleri içinde “görevlerine” devam etmekteler.

Çocuklarla birebir iletişimleri neredeyse sadece sorun çıkardıklarında söz konusu. Yukarıda sıralı maddelerde belirtilen tüm sorumluluklarından dolayı hesap sorma noktasında çok başarılı oldukları söylenemez.
Bunları nasıl mı söylüyorum?
7 yıldır bu kurumu yakinen takip ediyorum. Kurumla alakalı bakan kadroları dahil herkesle temasta olan biriyim.

Yaşanan sıkıntıları tek tek yazmıyorum; sadece kurumda 0-18 yaş arası her yaştan çocukların genel durumundan bahsediyorum.

Tek, bir anne ve beş çocuktan bahsediyorum. Bu çocukların sosyal hayatlarını yöneten yine anneler. Çocuk ev ortamını tadarken bazı komşuların şikayetleri karşısında ne tür durumlarla karşılaşıldığını anlatmama gerek yok sanırım.

Şimdi “biz büyük bir aileyiz”e tekrar dönelim.

Antropolog Levi Strauss‘un açıkladığı gibi, aile her çocuğun hayatının ilk yıllarında karşısına çıkan ilk referans, toplumun en temel parçasını temsil eden bir ideal, bir “rol model” olmalıdır.

Bizim çocuklarımızın modeli bir anne, diğer taraftan biyolojik annelerinin ve akrabalarının rol modelliğini yazmayacağım. Tabloyu zihninizde canlandırmaya çalışmanızı rica ediyorum.
Aile dertlerin, sıkıntıların, sorunların, korkuların paylaşılıp parçalanması, ufalanması, küçülmesi, yok olması demek ya hani. Sevinçlerin, umutların, güvenin, sevginin paylaşılıp çoğalması, büyümesi demektir; değil mi?

Bir ailede, her üyenin özel ihtiyaçları, nitelikleri ve yetenekleri vardır.

Çocuklar ile sosyal, kültürel, manevi bir bağ kurmak için kan bağı şart değil malum. Yine malumdur ki, bu birliğin temeli sadakat ve sevgiyle mümkün.

“Aileyiz” diyoruz; görevlendirmek üzere seçtiğimiz insanlarla yeni bir sisteme geçiyoruz. Çocukları nasıl dinleyeceğini bilen, onlara aile içerisindeki yerlerini öğreten, sınırları belirleyen, kendilerini güvende hissedecekleri aidiyet duygusunun gelişmesini sağlayan, muhtemel travmalarını çözen, her üyesi yeni ve temiz bir kimlik kazanmaya çalışan kocaman bir aile olarak görmeyi çok istiyoruz.

Ailenin inşasında her türlü beceri ve kabiliyeti gösterebilecek, ileride sosyal sorumluluklar üstlenecek, ahlak örneği olacak, onurlu görevler sahiplenecek, kendisini başkalarının yerine koymaya çalışan, ülkesinin meselelerini tartışmaya açık, yetkin ve özgüvenli, sorunu yerinde çözebilen, her zaman iletişime açık, problem çözebilen insanlar yetiştirip onlara belli birtakım rol üstlenecekleri pratik bir sistem kurulduktan sonra orada kendini “aile üyesi” hissedebilecek zemin kurulsaydı ne güzel olurdu.

O takdirde görüş veya tercihlerini beğenmesek bile düşüncelerini, hayallerini anlamamız daha güzel, daha iyi ve kolay olmaz mıydı? Ailede herkese ve tüm topluma fayda sağlayan ortak bir payda da buluşmak belki de bu şekilde mümkün olabilir diye düşünüyorum.

Toplumun her tabakasından, her kesiminden insanın, kendisini başkalarının yerine koyabileceği bir aile düşüncesini güçlendirmek hayatı kolaylaştıracaktır. En azından annelerin çabalarını takdir etmek dışında neler yapabiliriz?

Bir değişim ve düzenlemeye sadece tabela asarak gidileceğinin mümkün olmadığının bilincinde aile fertleri olarak, sadece teorinin yetmeyeceği açıktır. Sorunlarla birebir yüzleşmiş, hayat tecrübesi geçirmiş, pratik çözüm teklifleri olan insanlar da dikkate alınmalıdır.

Bu nokta, acil ve gerçek ihtiyaçların farkına varılması ve bu konuda tutarlı olunması bakımından fevkalade önemlidir. Aile ilişkilerini zayıflatan olumsuz davranışlar, ilk etapta güçlü olanın zayıf olana tahakküm kurmaya çalışmasıyla baş gösterir.

Yöneten-yönetilen arasındaki ilişkide atılacak her adımda akılda tutulması gereken husus şu olmalı;
Bir ferdin kişiliğini zayıf düşürücü, sosyal kimlik ve sorumluluk bilincini tahrip edici, toplum içinde pasifleştirici hiç bir tavır ve davranış hoş görülmemelidir.

Beki o zaman aile kurmaya cesaret eden, toplumdaki sorumluluklara talip insanlar yetiştirecek bir iklime sahip olabiliriz. Bu iklim, tek tek herkesin önce kendini yönetebileceği ve giderek tüm toplumu bütün dallarıyla ağaç gibi milli ve manevi bir köke bağlamakla mümkün olabilir.








































Bunlar da ilginizi Çekebilir

0 Yorum Yorum Yaz

Yorum Yaz