Tahammülsüz Olduk Vesselam



Toplum olarak el birliğiyle sözleşmiş gibi birbirimize tahammül edemez hale geldik. Ne hikmettir bilmiyorum ama şundan çok eminim ki böyle devam edecek olursa toplumdaki değer yargılarımız ciddi zarar görecek.

Konuyu toplumdan aileye ve yakın çevreye indirgeyecek olursak annenin evladına sabrı yok. Çok şahit oluyorum. Çocuk annesine soru soruyor öğrenmek için gayet masumca. Anne bağırarak cevap veriyor. Neden? Karı koca birbirlerine tahammül gösterememişler küçücük mesele sabırsızlıkla olmuş kocaman devlet meselesi. Akabinde çocuğa yansıyan olumsuz anne portresi. Anneden bu davranışı görüp öğrenen çocuk; arkadaşlarına, çevresine, hatta gün gelip büyüdüğü zaman anne ve babasına karşı bu davranışları gösterir. Bir zincirin halkası gibi ondan ona tahammülsüzlük sirayet ederek bir sonraki nesillere miras kalacak düzeye gelir.

Resmi çaresizlik içinde izlerken farkında olmadan geriye doğru bir yolculuğa çıkıyorum. Annemin, anneannemin, teyzelerimin, komşu teyzenin yaşadığı o yıllarda insanların birbirine karşı iletişimleri ve ilişkileri gözlerimin önünde bir film şeridi gibi akıp geçiyor.

Bir anda hafızamda babamın (nur içinde yatsın şu anda hayatta değil) süt köpüğü gibi kabarıp, esip gürlediği hali canlanıyor. Allah’ım nasıl bir sinir halidir o! Sinir küpü koca adam aradan beş, on dakika geçtikten sonra çoğu zaman "Çocuklar anneniz nasıl derse öyle yapın." der ve o iş annemin istediği gibi olurdu genellikle. Şimdi düşününce hiç mantıklı gelmiyor bu hal. Nasıl olurda bu kızgınlıktaki bir kişi bir anda sakinleşip kızdığı kişinin dediği olsun diye talimat verir?

Dönüyorum tekrar o güne ve zamana. Babamın bu davranışı üzerine annemin tutumuna. Babam sinirliyken annem "Haklısın hoca efendi" derdi. Başkada asla cümle kurmazdı. Babam susup aradan çok kısa süre geçtikten sonra annem babamın yanına gelir hafifçe eğilerek güler yüzle "Hacı efendi, beni seviyor musun?" derdi. Babam gülmeye başlardı. Bir anda o buz gibi evi sıcacık bir hava kaplardı.

Annemin babama karşı tahammülü evimizin havasını kıştan bahara çevirirdi bir anda. Çok iyi hatırlıyorum büyüklerimizin bizlere sık sık verdiği öğütleri. En çok sabrı tavsiye ederlerdi. Kendi hayatlarından bizlere örnek verirlerdi. Onlar da insandı, biz ve çevremizdekiler de insan. Onların da duyguları vardı bizlerin de. Neydi o farkta onlar bu kadar sabır ve tahammülüydüler.

Günümüz insanları olarak sabırdan nasip alamamış gibi duruyoruz. Kimsenin kimseyi dinlemeye bile sabrı yok. Acaba hızla bencilleşip bireyselleşiyor muyuz? Toplum yıllardır cahil dediği sürekli eleştirdiği babaannelerimizin ve anneannelerimizin tahammüllü, sükûnet içindeki yaşamlarını özler hale gelmesin sakın?

Kendi adıma söyleyemem gerekirse ben o yılları çoktan özler hale geldim bile. Çevreme ve bazen kendime baktığım zaman bu davranışın getirdiklerini ve götürdüklerini de irdelemek lazım diye düşünüyorum. Boşanmaların ve dostların içinin boşluğu ve yapaylığı, çocukların anne ve babalarıyla paylaşım içinde olmayışı, komşunun komşuyu tanımaması, yabancılaşan ve yalnızlaşan bir toplum olarak hızla bu tarz bir yaşama el birliğiyle itiliyoruz sanki.

Birbirini hep şikâyet eden, eleştiren, dinleme erdemliğinden uzak bir insan topluluğu gelecek nesillere bu davranışı miras bırakacak diye büyük kaygılar taşıyorum. Cidden tablo bu kadar vahim mi derseniz tabii ki istisnalar var. Rabbim az olan sayılarını arttırsın da çoğunluğa örnek teşkil etsinler inşallah.

Gelin el birliğiyle farkındalık duygumuzun fitilini ateşleyelim. Önce kendi eksiklerimizin savaşını içimizde verelim. Kişi yanlışı önce kendinde görüp düzeltmezse baktığı her yerde kendini görecektir. Peygamberimin dediği gibi: ‘Mümin müminin aynasıdır.’ Yeter ki karar verip harekete geçelim. Her kul kendi üzerine düşeni yaparsa zincir halkalar halinde sürüp gidecektir.

Rabbim bizleri tahammüllü, sabredip sonsuz ecir alan kişilikli kullarından eylesin. Amin!


Bunlar da ilginizi Çekebilir

3 Yorum Yorum Yaz

Yorum Yaz