Teşhis, Tedavi ve Nefis Terbiyesi

Ortanca kızım son bir aydır nazal bir sorun yaşıyor. Doktora götürüyorum soğuk algınlığı ilaçları veriyorlar, kullanıyorum ama geçmiyor. Bir anne olarak korkmaya başladım tabii. Acaba iki aydır niye geçmiyor, başka bir hastalığı mı var? diye düşündüm. Tabi arkadaş çevremin bu konudaki fikirleri,farklı hastalık örnekleride iyice evhamımı artırmıştı. Bunun üzerine alanında uzman bir çocuk doktoruna gittik. Gerekli tektikler yapıldıktan sonra kızımın alerjisinin olduğunu anlamış bulunduk. Tabii bir nebze rahatladık. İyi bir hastalık değil ama belirsizlikten iyidir diyerek tedavisine koyulduk. Tedavinin yanı sıra kızımın nelere alerjisinin olduğunu tesbit edip onu bu maddelerden korumaya çalıştık. Sonuç itibariyle de kızımda büyük bir rahatlama gözlemledik.

Şimdi "Tüm bunları niye anlattın?" diyeceksiniz. Son zamanlarda başta kendim olmak üzere, eşim çocuklarım çevremdeki insanlar daha geniş dairede düşünürsek müslümanların sıkıntılarının temelinde ne olduğu konusunda düşünüyorum. Yani yolda üç beş kişiye sorsak müslümanmısın? diye" Elbette" diyecek hatta peygambere sevgisinden bahsedecek şimdi götürseler müslümanların savaştığı çephelere hemen giderim diyecek. Lakin hayatlarımıza ve yaşam tarzlarımıza baksak bir, dinimizin en önemli emirlerinde, namazımızda, niyazımızda muamelemizde sıkıntılar mevcut. En önemlisi de inandığımız gibi yaşamamanın verdiği sıkıntıdan olsa gerek mutsuzsuz.

Sonra bunun temelinde yatan sebep nedir? Yani bugün büyük manevi tabiblerden İmam Rabbani yaşasaydı ve biz bu sıkıntılarımızı da alıp yanına gidip," Ya imam bizim derin manevi yaralarımız var istesekte inandığımız gibi yaşayamıyoruz. Namaz kılamıyoruz. Sürekli huzursuzuz, zahmeti sevmiyoruz, anlık isteklerimiz yerine gelmezse bunalıyoruz nedir hastalığımız?" desek büyük ihtimalle "nefsinize yenik düşmüşsünüz evladım.Bir an önce nefsinizi terbiye etmezseniz korkarım imanınızın ömrü çok kalmamış, ötelere imansız gitme ihtimali var" teşhisini koyardı. Bırakın hastalığı bu bir sendroma dönüşmüş durumda "nefis sendromu."

Bu kanıya nereden vardım. Ali Demirel'in "nefsimizi nasıl yeneceğiz" yazısını okuyunca ve tabi sonsuz istek ve arzularımızın peşinde ne kadar zaman harcadığımızı görünce, önce kendimin sonrada çevremdeki müslümanların, rahatsızlığını yoğun bir şekilde hissettiğimiz, fakat nedenini bulamadığımız manevi hastalığımızın ruhi bunalımlarımızın nedeninin nefis terbiyesi konusundaki eksikliklerimizden kaynaklandığını farkettim.

Hastalığımızın teşhisini bulduğumuza göre tedaviye geçecek olursak, öncelikle bu hastalıktan korunmak için hastalığın çoğalmasına neden olan mikrobu iyi tanımamız, vücudumuzda hızla yayılmasını durdurmamız ve onu hızla yayan nedeni bulmamız öncelikli işimiz olmalı değil mi?

Nefis nedir? Bizden ne ister? içimizde ya da fıtratımızda bulunan hangi istekler nefisten, hangileri normal duygularımızdır? Peki bu hastalığın ilacı nedir?

Peygamber efendimizin buyurduğu: " En can alıcı hasmın benliğin içinde bulunan nefsindir!" hadisinden yola çıkacak olursak, yine peygamberimizin ifade ettiği gibi "nefis daima kötülüğü emreder" kuralına göre onu yenmemiz ona karşı durabilmemiz ve dolayısıyla cennete ehil hale gelebilmek için onu iyi tanımamız ona karşı cephaneliklerimizi iyi hazırlamamız gerekiyor.

Peygamber efendimiz nefsin en kuvvetli hasım yani düşman olduğunu söylediğine göre onun muhakkak bize karşı tehlikeli ve bir o kadarda etkili silahları var. Önce onun bize karşı kullandığı bu silahları iyi tesbit edip onu alt edecek silahlar geliştirmemiz gerekiyor.Onun bize karşı kullandığı silahları Ali Demirel yazısında çok net ifade etmiş Şöyleki; Nefsin bize karşı kullandığı birinci silah: Kuvve-i şeheviyye( Cinsi istek kudreti.. Yemek içmek konuşmak uyumak gibi kabiliyetler) Yani nefis bu istekleri kullanarak insanı tuş etmeye çalışıyor. Bunu en güzel anlatan busayri'nin: "Nefis çocuk gibidir. Sütten kesildimi kesilir. Kesmezsen emdikçe emmek ister. Bir de onun üzerinde gelişirse öyle gelişir ki, üstesinden gelemezsin. Bu sebeple onu sütten kesmek lazım" sözü oldukça güzel özetliyor anlatılmak isteneni.

İkinci silahı çabuk öfkelenmek, üçüncüsü ise zeka. Yani insanın, zekasını, Allah (CC)'nun onun muhtevasında yarattığı akıl kabiliyetini, tabiri caizse şeytanlıkta, kendi istekleri doğrultusunda kullanması, yani demagoji yapmak üzere,bize esasında rabbimizi ve sanatlarını tanıma yolunda verilen bir nimet olan aklı, nefis adına kullanması.

Görüldüğü üzere nefsin silahları yine bizim içimizde benliğimizde bulunan istek ve arzularımız. Yani nefis bizi bizimle vuruyor, bizi yine bize kırdıyor. O zaman kendi içimizdeki silahları yine kendimize doğrultmak yerine bu silahları ona karşı kullanmayı öğreneceyiz. Peygamber efendimiz ve manevi büyüklerimiz nefse karşı kullanmamız gereken en büyük silahın birincisini dua ikincisinide istiğfar olarak tanımlıyorlar. Rabbimizle ciddi bir dua randevumuz ve O'(cc)nun tevbe kapısını sık sık çalmamız gerekiyor.Bu noktada bize yardımcı olacak kaynaklar ve tatbiblerin en büyüğü şüphesiz ki, Kuran-ı Kerim ve Peygamber efendimizin sünnetleri. Daha sonra da İmam-ı rabbani'nin mektubatı, İmam-ı azam'ın ihyası ve daha bir çok sayamayacağımız kadar şaheserleri elimizden düşürmemeliyiz.

Rabbim nefsimizi iyi tanımayı bu konuda kafa yormayı, nefsime uyarak niye kör olayım!" diyerek nefsin burnunu kırıp ondan uzaklaşmayı nasip etsin...

Rabia Karagöz


Bunlar da ilginizi Çekebilir

1 Yorum Yorum Yaz

Yorum Yaz