Bayram Bayram Ola...

mine-izgi111Bayramlar küskünlerin barıştığı, küstüğümüz herşeyle barıştığımız bir gündür. Sevinci, kurtuluşu müjdeleyen bayramlar barışma günüdür. İlk başta kendimizle, çevremizle, küstüğümüz, tavır koyduğumuz herşeyle... “Bir müslümanın diğer müslümana üç günden fazla dargın durması helal olmaz,” buyuran bir Peygamberin ümmeti olarak, kendimizi hizaya çekme günüdür bayramlar. “Hadi bakalım, ben kimlerle küstüm ve onlarla barışmak için ilk adımı attım mı? Attıysam, işte bayramı hak ettim” demektir. Maddi manevi hak etmenin adıdır bayram.

Peygamber Efendimiz bayram namazını mescidde değil, musalla adı verilen namazgahda, açık ve geniş bir alanda kılardı. Bayram namazlarına özgün musallalar günümüzde de birçok İslam ülkesinde uygulanır bir sünnettir. Peygamberimiz böyle güzel bir günü ve coşkusunu en üst düzeyde katılımı sağlamak amaçlı ve müslümanların gövde gösterisi olarak yapardı. Bir de bu coşkunun oluşturacağı sinerjiyi biliyordu. Düşünsenize binlerce, yüzbinlerce dinde kardeşiniz olan insanlarla beraber namaza duruyorsunuz, aynı coşkuyla tekbirler getiriyorsunuz. Ben bu heyecanı, yıllar önce Mısır’da bulunduğum zamanda yaşamıştım. Orada bayram namazına ailece gidildiği için Zeynep Gazali ile de ilk orada bir Bayram namazı öncesi tanışmıştım. Gözünüzü alabildiğince insan... kadınlı çocuklu... Tek yürek ve tek bir amaç içir bir aradalar.... Ne güzel bir bayram sevinci... Hala devam ediyor mu bilmiyorum, hele bu bayram nasıl geçer bilmiyorum, ama birşey biliyorum ki, bayram bir hamddır, şükürdür herşeye, “Hayır ve Şerrin Allah’tan geldiğine inanan” “Râziyeten Merziyyeh”(Fecr Sûresi 28) şuurunda mü’minler olarak herşeye şükrümüzün belirtisi olarak kılacağımız bir namazın olacağıdır. Ama 3 kişiyle ama 3 milyon kişiyle... Gönül ister ki, aynı duygularla çarpan binlerce kişi aynı anda bayram namazı kılsın ve bayram coşkusunu yaşasın.

Sadece bir tepsi baklavaya, gezip tozmaya, tatil yapmaya hasretmek yanlışından sıyrılıp, Rabbe şükür makamında ibadetlerin hazzına vakıf olmaktır bayram. Hicretin 2.yılından itibaren Şevval ayının 1. günü kutlanmaya başlayanmıştır. Oruç da ilk defa bu yıl farz kılınmış olup, bayramdan önce fitre verildiği için de îdûl fıtr, fıtır bayramı da denmektedir.

Ülkemize has olarak da “şeker bayramı” denmesinin espirisini de, ideolojik bağnazlıktan, tarafkirlikten, yanıltmacadan, gerçeği gizlemekten ya da cehaletten değil de, iyi niyetle düşünürsek her halde Peygamber Efendimizin bayramdan önce ilk hurma yemesi olabilir, ya da ilk Fatîmilerle başlayan tatlı ikramı olayından gelmiş olabilir. Osmanlı’da da bayram bayram gibi kutlanır, Padişahın bayram namazını kılmak için saraydan camiye gidişi ve dönüşü bir merasim havasında geçer.

Bir de bayramlarda yaşadığımız çelişkilere bakalım...Gereğince sevinemiyoruz, çünkü gözlerimizin önüne bu bayramı gözyaşlarıyla karşılayan evlatlar, analar, kardeşler, çocuklar geliyor... İslam aleminde ve ülkemizde ağlayan canların vahları yüreğimizi dağlarken, sevincimiz kursağımızda kalıyor. Gerektiği gibi üzelemiyoruz da... Ama bugün bayram, sevinç ve mutluluk günü diyoruz.

 

Abdullah bin Mübarek şöyle anlatıyor: “Bir gün rahiplerden birine, sizin bayramınız hangi gündür? diye sordum. Cevabında; ne zaman Cenab-ı Hakk’a isyan etmezsem o gün benim bayramımdır, dedi. Rahibin sözüne iyice dikkat etmek gerekir. Bir bayram günü pejmurde bir kıyafetle sokağa çıkan bir zahide; niçin böyle bir günde bu kıyafetle çıkıyorsun, demişler. Cevabında, süs ve güzellik nazarımda elbiseyle değil, ancak iyilik ve ibadetledir, demiştir.

 

Bizler de bayramı ibadet şuuruyla kutlayacağız, şükrümüzü ifa ederken kulluğumuza yakışır davranışlar içinde olacağız. Bu ihyaya Ramazan-ı Şerifte başlamışsak eğer bayramın coşkusu yüreklerimizi dolduracaktır zaten. Kara bulutların kapladığı cahiliyye şehrini nura çevirmek için bir Ramazan günü, ufku aydınlatarak inen Kur’an-ı Kerim’i hayatının merkezine koyanlar ve rehberliğinde hayat sürenler, Ramazanı Kur’an aydınlığında geçirenler, bayramın heyecan ve neşesini iliklerine kadar hissedeceklerdir. İç huzurları bayramın müjdesi olacaktır onlara...

Bayram naraları atalım, yeyip içip israf edelim, gönlümüzce gezip tozalım değildir bu bayram... Kulluğun künhüne vakıf olmuş, Ramazanı Ramazan gibi geçirmiş, Ramazanda inen Kur’an’ı dilinden gönlüne indirmiş, 11 aylık yıpranmışlıkları için kendini bu 1 aylık bakımla yenilemeye çalışmış, sıfırlamış insanın, dünyadaki cenneti olan bayramı, bu şükür ve sevinç içinde kutlamaktır yakışan... Mustafa İslamoğlu’nun dediği gibi “Cennetin provasıdır bayram.”

Gece ile gündüz birbiri içinde birbirini tamamlarlar, ne gecenin gündüze ne de gündüzün geceye üstünlüğü yoktur. Birini diğerinden ayırmak ve tercih etmek zordur. Hepsi yerinde güzel ve anlamlıdır. Aynen bugün ulaştığımız bayram gibi... Acı ve sevinç iç içe... Acılarımıza ve İslam dünyasındaki durmak bilmeyen kana, katıla katıla ağlamak varken, kahkahalar içinde bayramı kutlamak olur mu? Her ikisinde de dengiyi yakalamaktır bu bayram. Çünkü bayramın da bizler üzerinde hakkı vardır. Onu da hak ettiği şekilde, dengeli bir şekilde karşılamamız gerekir. Gerçek bayramlara ulaşıncaya kadar acı acı da olsa buruk buruk da olsa, bayramlarımızı kutlayacağız. Geleceğe bir hazırlık olarak kutlayacağız. Acı bayramları sevinç bayramlara çevirme umudu kaybolmasın diye kutlayacağız. Sevinci, mutluluğu ibadete dönüştürmek için bayramı kutlayacağız. O güzel günlerin gelmesini hızlandırmak için dua kabilinden, şükür kabilinden... Bayramları bayram gibi yaşamanın sırrını aramaya başlayacağız ve inşallah bulacağız.

İbadet şuuruyla kutlayacağımız bu bayramımızı, İslamoğlu’nun güzel bir bayram teminnisi ile bitirelim. “Bayramınız mübarek, gözünüz ve özünüz aydın, bahtınız açık, hatırınız âlî, hayatınız Ramazan, ahiretiniz bayram olsun.”

Bu bayramda herşey gönlünüzce olsun, gönlünüz iman ve huzurla dolsun.

twitter.com/mineizgi44


Bunlar da ilginizi Çekebilir

4 Yorum Yorum Yaz

Yorum Yaz