Cinsel Şiddet

2009 Yılında Yazdığım bir yazı. Evlilik Okulunda bu konuları işleyeceğimiz için önce bu yazıyı yayınlamak istedim.

"Yirmi yıllık evli bir kadınım. Geçenlerde eşim 'Bana yirmi yıldan beri cinsel şiddet uyguladın' dedi. Oysa ben onu bugüne kadar bir kez bile reddetmedim."

Yukarıdaki sözler bir okuruma ait. Ne düşündünüz? Ne nankör kocaymış diye mi düşündünüz? Aklınıza ilk ne geldi. Düşünüp yazının devamını öyle okuyun.

Şiddetin tarifini bir yapalım önce. Şiddet nedir?"Bedensel ve ruhsal açıdan zarar veren hareketlerin tümüdür." Şiddet deyince aklımıza genellikle dayak gelir. Örnek olarak da gözümüzün önüne dayak yiyen gözü morarmış kadınlar gelir.

Oysa şiddetin bir de görünmeyen yüzü vardır. Ruhsal şiddet. Bu çok daha yıkıcı ve zarar vericidir. Ruhsal şiddetin çeşitleri ve etkileri başlı başına sayfalarca yazı konusu olur. Ben burada sadece kadından erkeğe yapılan cinsel şiddet üzerinde duracağım. Maalesef ülkemizde kadınların çoğu eşlerine cinsel şiddet uygulamakta. Bunu çoğu zaman bilerek kötü niyetle ve farkında olarak yapmıyorlar. O zaman neden yapılıyor?

Ülkemizde kızlar yetişirken başlarına bir iş getirmesinler düşüncesiyle cinsellik:" ayıp, günah, erkeklerin hakkı ve acı verici" olarak öğretiliyor. Yıllarca bu yanlış telkinle büyüyen kızlar evlendiklerinde başlarına bir iş gelmesi gereken zamanda korku ya da tiksinti duyuyorlar. Eşleriyle cinsellik yaşarken sorunlar yaşıyorlar.

Şimdi belki diyeceksiniz ki "şimdiki kızlar öyle değil." Çok özgür takılan, sürekli erkek değiştiren uçlardaki kızlar konu dışı. Ben çoğunluğu teşkil eden aile kızlarından bahsediyorum. Onlar da artık erkek arkadaş edindikleri için "şimdiki kızlar her şeyi biliyorlar" diye düşünülüyor. Bu sadece işin görünen kısmı.

O her şeyi biliyormuş havalarındaki kızların çoğunun erkek ya da evlilik dendiğinde akıllarına şunlar geliyor: "Aşk, sevgi, mesaj çekme, el ele tutuşma, romantizm, birlikte sinemaya gitme, baş başa yemek yeme, birlikte gezmek." İşin cinsellik boyutunu pek düşünmüyorlar. Cinsellikle ile ilgili olan bilgileri annelerinin evdeki kulaklarına fısıldadıkları bilgiler olarak kalıyor. Bir de internetten bilgi alalım diye cinsel istismar için kurulmuş sitelere girip, acayip resimler görünce, annelerinden duyduklarıyla resimler birleşince korkuları artıyor.

Dindar kızlara gelince, onlar evliliği "evde eşiyle birlikte cemaat olup namaz kılma, dini aktivitelere katılma, akşam eşiyle baş başa oturup kitap okuma" olarak hayal ediyor. Tabi biliyor cinsellik yaşayacağını; ama onu çok da önemli olmayan, evliliğinde yaşayacağı küçük bir ayrıntı olarak düşünüyor.

Böyle büyüyen böyle düşünen kadınlar, evlenince büyük bir hayal kırıklığına uğruyorlar. Hiç önemsemedikleri bir konu birden bire hayatlarının merkezine oturuveriyor. Bu yüzden kavga ediyorlar, bu yüzden kırgınlıklar küslükler başlıyor. Erkek de büyük bir hayal kırıklığı yaşıyor. İstenmemek, reddedilmek, onurunu gururunu fazlasıyla incitiyor. Dışarı bakıyor, dizilere, filmlere, internete, gazetelere bakıyor istekli kadınlar dolu. Evde karısına dönüp bakıyor, bir adet buzdolabı gibi.

O da acısını evde başka şeylerden çıkarıyor, her şeye kusur bulmaya başlıyor. Kocası eften püften konularda huzursuzluk çıkardıkça kadın da kendini haklı görmeye başlıyor. "Tabi bana böyle kaba davranırsa ben de onu istemem, ne bekliyordu" diyor. Bir kısır döngünün içinde dönüp duruyorlar.

Hiç kimseye anlatamıyorlar, kimseden yardım istemiyorlar. Kadın:"Tam da annemin dediği gibiymiş, çekeceğim artık" diye düşünüyor. Erkek de ya dışarıya yönelmeye başlıyor ya da evde eşiyle arasında tavşan kaç tazı tut oyunu başlıyor.

Kadın milleti öyle kolay teslim olur mu? Kocayı baştan savma taktikleri geliştiriyor. Eğer hamile olduysa çocuk can simidi gibi imdadına yetişiyor. Hamile iken midesi bulanıyor, doğurunca bebekle uğraşıyor, bebeğin odasından gelmiyor. Çocuk büyüdüyse, şimdi olmaz çocuklar duyar, bahanesinin arkasına sığınılıyor. Ya da bütün akşam dizi izleyip yatma zamanı, bulaşık yıkamaya evi toplamaya başlıyor.

Dindarsa yatma zamanı namaz kılmaya, tespih çekmeye, kuran okumaya başlıyor. Böylece hem kocayı atlatmış oluyor hem de" öyle şeyler düşüneceğine utan, sende ibadetle meşgul ol" mesajı verilmiş oluyor.

Tabi taktikler bu kadarla kalmıyor. Çoğu zaman kocası daha kapıdan girerken: "Ay bugün çok işim vardı yoruldum, öldüm bittim, hiç halim yok" "Havalardan mıdır nedir bugün çok başım ağrıyor" "Migrenim tuttu" "Bu akşam çocuklarla biraz sen ilgilen, ben yorgunluktan ölüyorum". deniyor.

Bu arada evde "aman bir yerim açılmasın" diye paspal bir vaziyette dolaşıyor ki "kocanın aklına yanlış şeyler gelmesin." Bütün bunlar işe yaramayıp yakalandıysa "aman ne olacaksa bir an önce olsun da git başımdan sapık herif" düşüncesinden dolayı, "ölü balık" rolü oynuyor. Erkek de kendini eşine saldırıyormuş gibi hissettiği için mutsuz oluyor.

Kadın ne yaptığının farkında olmadan eşine "cinsel şiddet" uyguluyor. Onun ruhunu yaralıyor. Eşini hiç reddetmeyen; fakat "istemiyorum da mecburum" mesajı veren kadın da farkında olmadan şiddet uyguluyor. Aslında kadın kocasından önce kendi ruhunu yaralamış oluyor. Kendini aşağılanmış hissediyor, acı çekiyor, üzülüyor. Bu şekilde ya sevgileri tükeniyor ya da çok sevdiği kocasıyla mutlu olamamanın ıstırabını duyuyor.

Peki böyle davrandığı için kadını suçlayabilir miyiz? Hayır. Çünkü öyle yetiştirildiği, hiçbir eğitim almadan evlendiği için öyle davranıyor. Erkeği suçlayabilir miyiz? Hayır. O da eşine nasıl yardımcı olacağını bilmiyor. Söylüyor anlatmaya çalışıyor; ama karısı onun kendi keyfi için ön yargılı davrandığını düşündüğünden ondan yardım almayı reddediyor.

Geçen gün bu konularda verdiğim bir seminer sonrası bir hanım yanıma gelip "Teşekkür ederim, bu sorun bir tek ben de var zannedip kimselere söyleyemiyordum, meğer pek çok kadında aynı sorun varmış, bundan sonra çözmek için uğraşacağım, gerekirse psikologa gideceğim" dedi.

Kocası benim söylediklerimi belki defalarca söylemiştir ama ancak güvendiği bir kadından duyduğunda ikna oluyor. Yazdıklarımın kadınlara dolayısıyla ailelere faydalı olacağına inandığım için yazıyorum. Tabi bir tek benim yazmam yetmeyecek.

Destek için topluma yön veren kadın yazarların, psikologların, doktorların, vaizelerin, öğretmenlerin yardımlarına ihtiyaç var. Tabi okuyucularımın yorumları, destekleri de benim için çok önemli. Ayrıca bu konu dindar kadın meselesi değil genel olarak ülkemiz kadınlarının ortak meselesi. Sadece dindar kadınlar taktik bölümünde dini kullanıyorlar, o kadar. Sorunu yazdık. Kısmetse bundan sonra çözümler üzerine kafa yoracağız.

 

 

 

 

 


Bunlar da ilginizi Çekebilir

45 Yorum Yorum Yaz

Yorum Yaz