Farkındalığın Ağırlığı

gonca_anıl-150x150Hani bir haber alırsınız, uzaklardan… Çok sevdiğiniz bir dostunuz gelecektir ziyaretinize… Yıllardır görmediğiniz ama gönülden sevdiğiniz, hasretlik çektiğiniz… En hatırlı olanından işte… Hemen bir hazırlığa tutuşursunuz… Sarmalar, dolmalar bir yandan, diğer taraftan tatlılar… Camlar, perdeler, halılar, koltuklar… Silinmedik, yıkanmadık yer bırakmazsınız… Önemlidir gelen, kıymetlidir. Yatacağı yatağı hazırlar, kalacağı zamanın uzunluğuna göre bir plan bile yaparsınız. Şu mesirelik, bu ören yeri, o kapalı çarşı… Memleketin görülecek, duyulacak, yenilecek neyi varsa her şeyi sermek istersiniz önüne… Gelince de ne yapacağınızı, nasıl memnun edeceğinizi şaşırırsınız… Bir yorgunluk, bir telaş ama değer nihayetinde, en sevdiğiniz dostunuzdur, her şeyin en iyisine layıktır…

İşte böylesinden bir haber aldım. Yaklaşık 6 ay sonra bir misafirim gelecekmiş… Biliyorum ki çok hatırlı, çok kıymetli… Hatta benim dar zihnimle anlayabildiğimden daha da önemli… Bilmem ki acaba hazırlığa zamanım, gücüm yeter mi? Ne hazırlarsam onu yiyecek, önüne ne koyarsam onu yapacak, ne planlarsam öyle ağırlanacak. Ben nasıl bir ev sahibiysem o da öyle bir misafir olacak. Benim sesimde yankılanacak sesi, benim bakışlarım kadar şefkati tadacak, benim sıcaklığım kadar ısınacak yüreği… Bildiklerimi bilecek, bilmediklerimin sıkıntısını çekecek…

Bambaşka bir misafir bu… Derdini anlatamayan, konuşmayı bilmeyen, gözleri iyi göremeyen, yürüyemeyen, her şeyi yiyip içemeyen… Yalnızlığının bir saniyesinde bile huzuru hissedemeyen bir misafir… Duygularımı allak bullak eden, bütün bildiklerimi unutturan, aklımı başımdan alan… Sorumluluğunun büyüklüğünün farkına vardığım, ağırlamaya layık görülmüşlüğümden içten içe utandığım, bu büyük lütuf karşısında şükürsüzlük etmekten korktuğum… Bilirken misafirin azizliğini, layık olamamaktan, gerekenleri zamanında yapamamaktan kaygı duyduğum…

Yaklaşık üç buçuk yıl önce de işte böyle bir misafirim gelmişti. Ne kadar layığıyla hazırlanabilmiştim bilmiyorum… Kıymetinden habersiz halimle pek çok şeyimle eksiktim, belki de her şey hâlâ yarım… Ama gelişiyle gönlümü şenlendiren, hâlâ evimin en değerlisi, hayatımın merkezi… Memnun edebilmek ve iyi ağırlayabilmek için çabaladığım, layık olabilmek için gözyaşları döktüğüm… Gelişiyle hayatımın seyrini değiştiren, bana muhtaçlığında kendimi bulduğum, gözlerinin ışığıyla parladığım... En kıymetli misafir…

Gelirken yanında ne paha biçilemez hediyeler getirmişti… Yıllardır hediyeleri bitip tükenmedi. Benim kusurlarıma, hatalarıma rağmen sunduğu güzellikler her gün tazelenmekte…

Böylesi bir misafirin ikincisini beklerken, nasıl korkmaz insan? Nasıl gözyaşlarına boğulmaz? Nasıl uykuları kaçmaz? Bilmemenin hafifliği rahat tutar insanı, ama ya farkındalığın ağırlığına nasıl dayanılır? Ne kadar kalacağı belli olmayan, böylesine bir misafire nasıl hazırlanılır?

 

 


Bunlar da ilginizi Çekebilir

12 Yorum Yorum Yaz

Yorum Yaz