Kızların Ölüm Fermanını Anneleri İmzalıyor

184130Hamit İzol 63 yaşında. İzol aşiretinin ileri gelenlerinden. Onun doğduğu topraklarda hep törenin sözü geçti. Çok insanın canı yandı, çok insan bazen akraba elinden gelen kurşunlarla hayatını kaybetti. Yeri geldi baba kızını, yeri geldi oğul babasını katletti. İşin içine töre girdiğinde, neredeyse her zaman hayat kaybetti, töre kazandı.

Babasının üç eşi, 10 çocuğu vardı. Biri resmi nikahlı, diğerleri imam nikahlı. Annesi babasının ilk eşiydi. Henüz 25 yaşındayken üzerine kuma gelince, susma yemini etti. Kocası ve kumalarıyla aynı evde yaşadı ama tam 50 yıl boyunca kocasıyla tek bir kelime konuşmadı.

Hamit İzol böyle bir evde büyüdü. Birlikte büyüdüğü amca kızıyla evlendi. Şimdi dört kızı, bir de oğlu var. Ama o farklı bir ağa oldu hep. Kızlarını baş tacı etti. Oğlu neyse kızları da o oldu onun için. Üstelik başkalarının çocuklarını da dert etti kendisine. Yıllardır, aşiret ve töre üzerine kitaplar yazıyor. Kitaplarına konu olan birçok hikaye kendi hayatından.

Son romanı Roza da bir töre hikayesi. Cesaret timsali Roza ile güzeller güzeli ablası Ğezal'ın başına gelenleri anlatıyor İzol. Bir gerçek hikaye. Olayın kahramanı Ğezal amcası tarafından öldürüldü. Geride bir yaşında kızını bıraktığında Ğezal henüz 20 yaşındaydı. Aile meclisinin kararı, annesinin ısrar ve onayıyla öldürüldü. Suçsuzdu. Onu ve çocuğunu aç bırakan kocasını tehdit etmişti: "Ya bize sahip çık ya da önüme çıkan ilk gazinoda çalışmaya başlayacağım" dediğinde, başına geleceklerden habersizdi. Ne kocası ona acıdı ne de ailesi.

Kocası aileyi "Kızınız kötü yola düştü" diye aradığında cezası kesildi. Suç 17 yaşındaki erkek kardeşe atıldı. Fakat Roza susmadı. Gerçekleri bir bir anlattı emniyet güçlerine. Şimdi katil amca hapiste. Roza devlet desteğiyle bilinmeyen bir yerde yaşıyor. Ğezal'ın küçük kızı ise Çocuk Esirgeme Kurumu'nun gözetiminde. Onun da nerede olduğu saklanıyor. Ailenin geri kalanı da hayatlarına kaldıkları yerden devam ediyor. Hamit İzol, yeni kitabını, töreyi ve töreyle olan savaşını anlattı...

- Yeni kitabınız bir töre cinayetini anlatıyor.
- Çocuklarımız ölmesin diye yazıyorum ben bütün bunları. Aslında töre cinayetleri sadece Güneydoğu'ya has şeyler değil. Karadeniz'de de oluyor, Batı'da da. Ama Batı'dakinin adı aşk cinayeti oluyor. Hatta Avrupa'da, ABD'de bile yaşanıyor. Bunlar sadece bölge insanına özgü değil. Batıdaki insanlara yazıyorum daha çok. Bizi anlasınlar, tanısınlar diye. Kan davası, töre, evliliklerimiz, bağlılıklarımız dışarıdan hikaye gibi izleniyor.

- Ama yurt dışında da töre cinayetleri yine Doğulular tarafından işleniyor.
- Doğru. Şunu da söylemek lazım, Bizim bildiklerimiz basına, kamuoyuna intikal edenler. Bir de öldürülüp de gömülenler var, intihar etti denilenler var. Bu eğitimle alakalı bir şey. Anaokulundan başlamalı, orada öğretilmeli çocuklara. Ve bence devlet bunu ele alacak. Çocuk bunu okulda öğrenmeli, yoksa bu sonradan olmuyor. Bu sorunların çözülmesi için eğitim ve ekonomi çok önemli. İnsanın kendi öz çocuğunu öldürebilmesi için çok güçlü bir şey lazım. Kolay mı? Çocuğunu öldürüyorsun, onun ölüm fermanını veriyorsun. Anne diyor ki 'öldür kızımı'... Bu kadının kararıdır.

- Kitapta da hep bunun altını çiziyor, "Kadın isterse engel olur diyorsunuz" ama erkeklerin oluşturduğu bir sistemde yaşıyoruz. Söz hakkı olmayan, ezilen bir kadın nasıl yapsın bunu?
- Kadın çok güçlüdür. Ve kadın erkekten cesaretlidir, erkekten daha dürüsttür bana göre. Kadının aydını çok yararlıdır. Ülkeyi, şirketi hatta dünyayı yönetir. Ama kadının cahili çok tehlikelidir. Adam da öldürtebilir, çocuğunu da öldürtebilir. Çocuğu yetiştiren anadır. Ananın aydın olması, o çocuğun iyi yetişmesinin en önemli garantisidir. Bizim ailede yaşanmış bir olayı anlatayım size. Biz de bir kan davası yaşadık. Amcam ve aşiretin en büyüğü, tepedeki adam. O zaman üniversitede okuyordum. Amcamın eşine, abla diyorduk. "Abla bu kan davasını durdur" dedim. "Altı çocuğun var, biz varız" dedim. Çocuk derken erkekleri kast ediyorum. Üniversitede okuyoruz, her an öldürülme tehlikesi yaşıyoruz. Amcamın eşi dedi ki "Erkek adam ya öldürülecek ya da hapse girecek. O kadar. Çocuğum ölse bile. Aşiretimin şerefi, çocuğumdan daha önemlidir."

- Peki nasıl oluyor da bir kadın böyle bir noktaya geliyor, bu duyguları hissediyor?
- Cahil kadındaki deli cesaretidir. Aydın kadın da cesaretlidir. Ama o gücü, cesareti nerede kullanacağını bilir. Aşiret reisinin karısı hanım ağadır. Büyük bir gücü vardır. Ve onun için o güç, çocuğundan daha önemlidir. Aile küçüldükçe mahalle baskısı başlar. Bu arada kızlar çok cesaretli. Bakın bu kaçanların çoğunda, kızlar kaçalım der. Kaçacağına aileyi ikna etmesi lazım. Hiç kimseye anlatamıyorsa, valiye gidecek, emniyet müdürüne gidecek. Yardım isteyecek. Adam öldürerek yiğitlik yapılmaz. Bu temaların ne kitaplarda ne dizilerde kullanılmaması gerekiyor.

- Ne zaman değişecek bunlar, hep böyle mi gidecek sizce?
- Bir kız çocuğu var, aile hiç önemsemiyor çocuğu. Kız biraz çirkin, bakımsız. Köye bir öğretmen geliyor. Birbirlerine âşık oluyorlar. Hiç değer görmemiş kız, öğretmen ona değer verince heyecanlanıyor, kendine bakıyor. O öğretmenle, şehre gidiyorlar. Ve bir pastanede oturuyorlar. Sırf o pastanede oturdular diye kızı öldürdüler. Öğretmenin peşine düştüler, öğretmen kaçtı. Ki erkeğin ailesi "Evlensin bu çocuklar" demişti. "Senin oğlun bizim kızı kandırdı, pastaneye götürdü. Ölecekler" dediler. Oğlan izini kaybettirdi. Babayı çağırıp "Ya oğlunu kendin öldür ya biz öldüreceğiz" diyorlar. Baba sahte bir mezar kazıyor, "Oğlum burada yatıyor, öldürdüm" diyor. Bunlar gidip mezarı açıp, boş olduğunu görünce çocuğu bulup öldürüyorlar. Bu kadar cehalet olduğu sürece, hiçbir şey değişmez. Bunun tek çaresi eğitim. Size bir töre cinayeti daha anlatayım. Yöre ismi vermiyorum. Bir kız çocuğu birini seviyor. Aile karar alıyor. Kız 19 yaşında. Dayı oğluna öldürme görevi veriliyor. Çocuk kızı öldürüyor. Ama önce kızın ırzına geçiyor. Bunu doktor tespit etti.

- Erkeklerin hiç mi suçu yok?
- Kan davasında kadın kocasına, "Eğer intikam almazsan, benimle aynı yatakta yatamazsın" diyor. Anne, oğlunu çağırıyor "Git kardeşinin katilini öldür" diyor. Anne öldürülen oğlunun elbiselerini giyiyor, onunla doalşıyor ortalıkta. Gözüne sokuyor insanların. Evde hep bir yas havası, ağlaya ağlaya dolaşıyor. "Oğlumu öldürdüler, siz yemek yiyorsunuz" diyor. Kadın baskısı çok güçlüdür. Adam dayanamıyor ve kadının istediğini yapıyor.

Cumhurbaşkanımız cesaret gösterdi
- Romanın arka planında hep bir kardeşlik vurgusu var. Politik bir tavır söz konusu. Türk, Kürt, Arap kardeştir diyorsunuz.

- Evet çünkü sorunlarımız çözülürse kimse Türkiye'yi tutamaz. Şunu unutmayalım: Burası bizim ülkemiz. Hep dışarıdan bize insanlar gelir. Balkanlar'dan, Afganistan'dan, Suriye'den ama bizim gidecek yerimiz yok. İnsanlar sokağa dökülmüyorsa, bu barış sürecinin bir eseridir. Cumhurbaşkanımız orada büyük bir cesaret gösterdi. Eskiden küçük bir şey olsa insanlar sokağa dökülüyordu. Şimdi neler oluyor. Halk hâlâ barış bekliyor. O yüzden sokağa çıkan yok. Bence Cumhurbaşkanımız şaşırtacak yine bizi. İç düzenimizi sağlarsak, kimse bu ülkeye bir şey yapamaz. Biz içimize sokmayacağız fitneyi. Benim gibi düşünen, benden çok üstün insanların düşünceleri bu ülkeyi iyi bir yere getirdi. Bakın bu ülke kötüye gitmiyor. Böyle olduğu için bizimle oynamak, kimyamızı bozmak istiyorlar.

KIZLARIMIN HEPSİ OKUDU
- Sizin kızlarınızla aranız nasıl?

- Benim dört kızım var, dördü de üniversite okudu. En büyük çocuğum oğlumdur. Çocuklarımla aram hep iyi olmuştur.

- Sizin için oğlunuzun yeri ayrı mı?
- Hayır, hayır, hayır. Bazı yerlerde kızlarım bazı yerlerde de oğlum öne geçer. Elbette benden sonra oğlumdur. Ama bu demek değildir ki kızlarım ondan geridedir.

- Siz bunları yazıp çiziyorsunuz, bir kanaat önderisiniz. Size kızanlar oluyor mu bunları neden yazıyorsunuz diye?
- Ben her yerde anlatıyorum, özellikle kadının gücünü. Hatta bir aşiret reisi diyor ki "Bu Hamit ne anlatıyor?" Eşi de diyor ki "Doğru değil mi, sen bensiz hareket edebilir misin?" Ben kızımı hukuk okusun diye Kıbrıs'a gönderdiğimde bir arkadaşım beni çok eleştirdi. Bugün o aynı yere torununu gönderiyor. Ama bunu benden 20 sene sonra yapıyor.

BİZİM DAVAMIZDA 39 ERKEK, BİR KADIN ÖLDÜ
- Siz bir aşiret liderisiniz. Sonuçta sizin de elinizde büyük bir güç vardı. Ne oldu da aklınız değişti?

- Ben Siverek Lisesi'nde okudum, liseyi bitirdikten sonra Ankara Üniversitesi'nde ziraat okudum. Dünyaya baktığınız zaman gerçeği görmelisiniz. Olay Siverek'le, ağalıkla bitmiyor. Bir dünya var, sayısız pencere var. Güzel yaşamak varken, silahlarla insanların ölümüyle uğraşmak ne kadar doğru? Gidip kan davası uğruna hiç günahı olmayan birini öldürmek ne demek! Bizim kan davamızda 39 erkek, bir kadın öldü. Amcamın oğlu gitti kendi babasını, kardeşlerini öldürdü. Biri eczacıydı, kolejlerde okumuş insanlar. İlk öldüren mimarlıkta okuyordu.

- Sizin kan davası nasıl başladı?
- Kız kaçırmakla başladı. 70'li yıllarda oldu. Amcamın oğlu teyzesinin kızını kaçırdı. Kızın kardeşleri amcamın oğlunu öldürdü. Altı-yedi yıl sürdü. Kan davasını bilmeyenler çok rahat konuşuyorlar. Adam öldürmeyi kolay sanıyorlar. Sen yıllarca gece gündüz, her an öldürüleceğini ya da bir yakının ölüm haberini bekleyerek yaşıyorsun. Böyle bir yaşam olmaz.

Sabah Gazetesi


Bunlar da ilginizi Çekebilir

7 Yorum Yorum Yaz

Yorum Yaz