Mecburiyetten



Son zamanlarda "Aileyi Koruma ve Kadına Şiddeti Önleme" kanunu ile ilgili sitede üst üste yazılar yazdım. Bugün kadın okurlarımızdan bir kaç eleştiri geldi. Haklı oldukları nokta var. İnanın ben de bu konuda yazmaktan usandım fakat mecburiyet olunca yazmak zorunda kaldım. Evlilik, mutluluk yazıları yazmak bana daha uygun, benim için daha kolay. Son günlerde kanun yüzünden çok gerildim.

Kanun ile ilgili yazarken çıkmasına engel olamayacağımızı biliyordum; fakat belki hep birlikte tepki gösterirsek iyileştirmeye sebep olabiliriz, diye gayret sarf ettim. Kadın dernekleri, yasayı ağırlaştırmak için nasıl meclise baskı yaptılarsa, biz de belki, iyileştirme noktasında etkileyebiliriz, diye uğraştık. Destek olan herkese buradan teşekkür ediyorum; fakat yeterli bir güç oluşturamadık.

Eleştirilere kısaca buradan cevap vereyim de aynı sorular aklına gelenlere de cevap olsun.

Kadın okurumuz: "Emin olun Türkiye’deki kadınların yarısından çoğunun kanunlar hakkında bir fikri yok. Lütfen biraz daha itidalli yazılar yazın, sadece kadınlar ve erkekler birbirinin dostudur demek yetmiyor maalesef…" demiş.

Üzülmeyin benim vesilem ile değil, kanundaki bir madde ile yakında herkes fazlası ile her şeyi öğrenecek.

Bakan Fatma Şahin' de "Radyo ve televizyonlarda kamu spotlarıyla ve kısa filmlerle kanunun ayrıntılarını anlatacaklarını" bildirdi. Her gün televizyonlarda en çok izlenen saatlerde bütün kanallar kadınlara haklarını anlatacaklar.

Bunun ne kadar kışkırtıcı olacağını düşünebiliyor musunuz? "Kocanız size bağıramaz, istemezseniz birlikte olmak zorunda değilsiniz, paranızı az veremez, bunları yaptığında şikayet edip hapse attırabilirsiniz" gibi bilgilendirici(!) yayınlar olacak. Merak etmeyin o zaman sağır sultanda duyacak. Bizim insanlarımız duygusaldır, kadını da erkeği de çok çabuk gaza gelir.

O yayınları izleyen kadınların siz etkilenmeyeceğini mi düşünüyorsunuz? Bakın şikayetler nasıl artacak. Kadının iftara atmasına da gerek yok. "Kocam bana bağırdı" diye şikayet etmesi bile suç olacak. Kocasına gözdağı vermek isteyen; fakat sonuçlarını hesap etmeyen kaç kadın bunu yapacak ve sonunda çok pişman olacak, kaç aile dağılacak?

"Hep medyadaki dövülen, öldürülen kadınların uç örnekler olduğunu söylüyoruz ve de biliyoruz, ama aynı zamanda kocasını polise şikayet eden kadınlarda çok uç örnekler." Keşke öyle olsaydı. Ben bu konuları yazdığım için bana o kadar çok iftiraya uğramış erkek okurlardan mail geliyor ki. Bazılarına inanamazsınız. Çok azını yayınlıyorum. Bazılarına ne diyeceğimi bilemiyorum. Belki de bu yüzden bu kadar duyarlıyım.

Ayrıca hukukçu okurlarımdan çok destek geliyor. Avukatlardan, hakim, savcılardan. Daha hafif olan, kanunun bir önceki halinde bile ne kadar mağdur kişi olduğu ile alakalı. Diyeceksiniz ki "Siz konuşmayın onlar konuşsun."

Fakat konuşamıyorlar. Hepsi memur, konuşamazlar. Bu ülkede okuma yazma bilmeyen Ayşe, Fatma'nın konuşma hakkı kadar bizim hakim, savcı, polisimizin konuşma hakkı yok. Yasalar kadınları özgürleştirdikleri kadar adaletle uğraşan kişileri özgürleştirseler keşke.

Bu kanunun uygulayıcısı kimler olacak? Hakim, savcı, polis. Kanun hazırlanırken onların görüşleri alındı mı? Hiç seslerini duymuyoruz, neden? Yasak. Konuşamazlar yoksa meslekleri tehlikeye girer. Toplanıp bir açıklama yapamıyorlar. Onlar bir konuşsun bakalım, bir açıklama yapsınlar. Önceki kanunla ilgili aksayan yönleri mağduriyetleri söylesinler.

En çok onlar bu konuda bilgi ve tecrübe sahibi fakat ağızları bantlı. Ve vicdanları yaralı. Kadının haksız, erkeğin haklı olduğunu gördükleri halde kanun sebebi ile kadını haklı görmek zorundalar. Yoksa uğraş dur.

Adaletle ilgili en çok konuşması gereken, memleket meselelerini en iyi bilenlerin konuşması, bilgi ve tecrübelerini anlatmaları yasak.

Öyle olunca iş bana kaldı, üzgünüm. Mecburiyetten yani, haksızlık karşısında susmamak için yazıyorum. Evet, benim yazılarım sol kesimde dahil pek çok yerde yer aldı, bundan rahatsız değilim. Keşke daha güçlü bir ses çıksaydı da onların yazıları yer alsaydı. Fakat dindar kesim sessiz kaldı. Bir kaç vicdan sahibi itiraz etti; fakat onların sesi gür çıkmadı.

Ayrıca medya da sabah akşam erkekler "cani, sapık, kötü" gibi gösterilirken kimse sesini çıkarmıyor, ben erkeklerin haklarını yazınca bu nasıl oluyor da kadınları kötü gösterdiğim şeklinde yorumlanıyor. Erkeklere hakarete itiraz yok.

Kadınlar ne zaman melek oldu da haberimiz olmadı? Kadınlar kötü demediğim halde, erkeğin zulme uğradığını söyleyince dolaylı yoldan kadına kötü demişim gibi bir anlam çıkıyor diye, bunun derdini çekemem, kusura bakmayın.

Bu konuları yazmayı gerçekten istemiyorum; fakat ihale üstüme kaldı.(!) Dindar kadın yazarların çoğu kanunu destekliyor. Dün Ayşe Böhürler Yeni Şafak Gazetesi'nde İsviçre'den örnek veriyor ve şöyle diyor " Bir kadın eşinden hakaret görse dahi polise telefon açtığında ispat etmesine gerek olmadan polis anında ceza uyguluyor. Şiddetin ağırlığına göre cezalar da farklılaşıyor. Önce 500–1.500 frank arası bir para cezası uygulanıyor. Dayak durumunda rapora göre hemen hapis cezası, evden uzaklaştırma veriliyor. Hayati tehlikesi olduğunu söyleyen kadına ise hemen chip takılıyor. Göçmenler de ise en yaygın ceza uygulaması sınır dışı etmek. Eh, bizde de bunların yasası çıktı; darısı uygulanmasının başına diyelim."

Bugünkü yazısında, Nihal Bengisu Karaca,"Her halükarda görünen o ki erkeğin ferah feza şiddet uygulama lüksü epey örselenecek, bu aileyi bölmez olsa olsa kurtarır. Aksi takdirde yeni nesilden evlenecek kimse çıkmayacak çünkü." demiş.

Sanki bu yasalar Avrupa'da evliliği çok artırdı da bizde de işe yarayacak. İnsaf yani.

Erkek yazarlardan da doğru düzgün bir ses çıkmadı. Keşke çok güçlü sesler çıksaydı da ben yazmak zorunda kalmasaydım. Artık yasa geçti, yakında televizyonlarda gümbür gümbür anlatacaklar. O zaman canına taş değen herkes neye evet dediğini anlayacak; fakat iş işten geçmiş olacak.

Yasanın psikolojik şiddeti de içine alıyor olması çok büyük bir kargaşaya sebep olacak. Ve hem de tek taraflı psikoljik şiddet. Kadın kocasına bağıracak sorun yok; fakat erkek karısına bağırırsa suç olacak. Ne büyük bir adaletsizlik ve ne büyük bir zulüm. Siz bunun karşısında sessiz kalmaktan rahatsız olmayabilirsiniz; fakat ben rahatsız oluyorum.

Ne kadına ne erkeğe zulüm olsun. Ben erkeklerin haklarını yazmak zorunda kalıyorum; çünkü kadınların haklarını fazlası ile devlet, medya, halk koruyor zaten. Eğer tersi olsaydı o zaman da kadınların yanında olurdum.

Allah Resul'ü "Kim kötü ve çirkin bir iş görürse onu eliyle düzeltsin; eğer buna gücü yetmiyorsa diliyle düzeltsin; buna da gücü yetmezse, kalben karşı koysun. Bu da imanın en zayıf derecesidir." buyuruyor. Ben de Allah'ıın izni okurlarımın da desteği ile elimle düzeltmeye çalışıyorum. Siz de hiç olmazsa kötülüğe kalbinizle buğz edin.

Bu kanun biz kadınları özgürleştirecekmiş. "İslam teslim olmak demektir." Biz nasıl özgür oluruz? Biz canımızı da özgürlüğümüzü de seve seve Allah(c.c)' a sattık. Ben Rabbimin verdiği kadar özgür yaşamaya gönülden razıyım.

www.cocukaile.net Sema Maraşlı


Bunlar da ilginizi Çekebilir

51 Yorum Yorum Yaz

Yorum Yaz