Tılsımlı Bağ

gonca-profil (1)Kucağıma sokulmuştu kızım. Pencereden dışarıyı seyrediyorduk. " Duyuyor musun rüzgârın sesini, nasıl da ağaçların yapraklarını sallıyor" dedim.

" Hayır, sadece kalbinin atışını duyuyorum," dedi.

Şaşırdım o an, gözlerim doldu. Daha sıkı sarılmaktan başka bir şey yapamadım, “ Canımmm”dan başka bir şey diyemedim.

Kızımın yıllardır her an kalp atışlarımı duyacak kadar yakınlarımda olduğunu nasıl da unutmuşum.

Biliyordum, hamilelikte sakinlik önemliydi, çünkü bebekler annelerin kalp atışlarıyla hayat ritimlerini oluştururdu. Peki, doğunca kopuyor muydu o tılsımlı bağ?

Ben gerginken gergin oluyordu kızım; ben mutluyken gülüyor, ben ağlarken köşe bucak saklanıyordu, neden?

Sesimdeki sakinlik nispetinde yavaşlıyor, sesim yükseldikçe sağa sola koşturuyordu, neden?

Ben onunla konuştukça dinliyor, onu unutup konuştuğumda duymaz oluyordu, neden?

Meğer o bağ ömür boyu kalıyormuş anne çocuk arasında… geç anladım.

76 yıl annesini bir manastırda bekleyen Bahe geldi aklıma. Küçük bir çocukken annesi “ Burada bekle, seni almaya geleceğim,” deyip onu bir manastıra bırakıp gidiyor. Ve ölene kadar o manastırdan hiç ayrılmadan bekliyor Bahe, tam 76 yıl… Annesinin sözünü tutacağından ve bir gün döneceğinden emin…

Diyor ya şarkıda “anne sözü dinler gibi masum…” İşte o masumiyetlerin sorumluluğunu unutuyor muyuz ne ?

Kendimizi ne çok hafife alıyoruz, biz anneler… Sesimiz, sözümüz, kalp atışımız, bakışımız… Her bir halimizi fotoğraflayıp üzerine giydiren yavrular var etrafımızda.

Ve hızla büyüyorlar…

 

 


Bunlar da ilginizi Çekebilir

6 Yorum Yorum Yaz

Yorum Yaz