Daha Fazlasını İste!

Geçtiğimiz hafta Medyasofa’nın düzenlediği (medyada çalışan hanımların oluşturduğu bir grup) bir panele katıldım. Notlarımı yazmak bir türlü kısmet olmadı ama söylenenlerin önemi açısından daha fazla bekletmekte istemedim.

Panel Sibel Eraslan’ın moderatörlüğünde gerçekleşti. Prof. Dr. Edibe Sözen, Emel Magazin Dergisi Editörü Sarah Joseph, Balçiçek İlter ve Bosnalı sanatçı Biesra Suliç Boskalio konuşmacılar arasındaydı.

Sarah Joseph İngiliz... Annesinin bir güzellik merkezi varmış ve çocukluğu, dışını güzelleştirmeye çalışan kadınlar arasında geçmiş (ki bu güzeller arasında mankenler, sanatçılar da varmış). İnsanın içsel yolculuğuyla ilgili sorduğu sorular neticesinde İslam’la tanışmış ve şimdilerde altmış bin tirajlı bir derginin editörü.

Sarah Hanım görüntüler eşliğinde yaptı konuşmasını. Önce 1930’lu yıllardan 1970’li yıllara reklamda kadının kullanılış biçimini anlattı. Ardından o tarihlerden günümüze değişmeyen unsurları... 1930’lu yılların reklam afişlerini bir görseniz? Kadına zerre değer vermeyen, teşhirci, aptal gözükmekten çekinmeyen kadın görüntülerine şahit olacaksınız. Günümüz reklamlarındaysa daha çok mükemmel ve zayıf kadın bilinçaltına sokulmaya çalışılan unsurlardan... Madonna’nın ellili yaşlarında çektirdiği bir katalog resminin bize yansıtılan kısmıyla, onun gerçekte olan hali arasında dağlar kadar fark varken, fotoshopla Barby bebek imajı oluşturuyorlar kadınların gözünde. “Böyle olmalısın!” mesajı gönderiliyor bilinçaltına. Oysa kameranın arkasında başka bir dünya var...

ABD’de insanlar üç binden fazla reklam görüyormuş günlük hayatın içinde. Düşünsenize sıradan bir günde, dikkatle bakmasanız bile nasıl bir gerçeklik algısı oluşturur insanın beyninde bu görüntüler. Bugün bizim de farkında olmadan daha zayıf, daha güzel, daha alımlı, daha zengin olmak için çalışan ve daha çok ayakkabıya ve kıyafete sahip olan kadınlara dönüşüyor olmamız, reklamın üzerimizdeki güçlü etkisinin bir göstergesi.

Diyor ki Sarah Hanım: “Sürekli daha fazlasını istememiz ve halimizden memnun olmamamız öğütleniyor reklamlarla.”

Onun için hep, “Olduğun halinle mutlu olma! Sahip olduğun ayakkabılarla mutlu olma! Elindekilerle mutlu olma!” telkini yapılıyor. Böylece mutsuz ve yetersiz hissettiğimiz her an kendimizi alışverişe vereceğiz ve onların ürünlerini satın alacağız.

Üstelik reklamlarda sunulan kadınlar dünyanın yalnızca yüzde sekinizi oluşturuyormuş. Yani yüzde doksan iki kendi gerçeğinin farkına varamayacak kadar inandırılmış bu ütopik dünyaya...

Sareh Josep'in anlattıklarına bu açıdan bakınca hızla kirlenen masum dünyamızı bu fikirlerden arındırmak için gördüklerimize, duyduklarımıza, ağzımızdan çıkanlara ve alışveriş sepetimize bir kez daha bakmamız gerektiğini düşündüm.

Diğer konuşmacıların -özellikle Edibe Sözen ve Balçiçek İlter'in - kadının medyada yer alma biçiminden rahatsız olduklarını ifade ettiği cümleler-arka sayfa ve şiddet- bu çarkın parçası olanların da kadınlar olduğu çelişkisini hatırlattı bana.

Her bir konuşmacının on beşer dakikalık konuşmasıyla bitti panel. Panelbitti ama beynimde şu sorular dönmeye devam etmekte o günden beri;

Kadın bunu kendine niye yapar?

Hep daha fazlasını istemek eşimizle ve çocuklarımızla yaşadığımız sorunların başlıca sebebi mi?

İnfak, kanaat ,fanilik cümlelerinin neresindeyiz?

tugbaakbeyinan@gmail.com


Bunlar da ilginizi Çekebilir

30 Yorum Yorum Yaz

Yorum Yaz