Anneliğin Şükür ve Tövbe Hali

unnamedŞimdilerde çok rastladığım bir durum çocuk yetiştirmeye çabalarken annenin kaldığı ikilem ve yıpranmışlık hali…

İyi çocuk yetiştirmek hepimizin arzusu… Evladını hayırlı bir evlat olmasını istemeyen çok az anne vardır. Eğer niyetimiz Allah rızası temelinde hayırlı evlat yetiştirmek ise, merak etmeyin eğer bu niyetteysek Rabbimiz bizden razı olacak ve eksiklerimizi tam eyleyecektir. Ama hayırlı evlat yetiştirme adına bu işi epey abarttık, kendi nefsimize zulmeder olduk sanırım.

Fazlaca bilgi kirliliği ve çocuğun özgüvenini şişirten ama ayarını tutturamazsan duyarsızlaştıran yaklaşımlar ile yüz yüzeyiz. Herkes yazıp çiziyor, ama biz neyi örnek alıyor, hangi süzgeçten geçiriyoruz hatta bir süzgecimiz var mı okurken ve uygularken? İyi çocuk yetiştirmenin bütün herkesin iyi çocuk yetiştirme tekniğini ya da sadece birinin çocuk yetiştirme tarzını benimseyip ona tutulmakla olmadığı, olamayacağı açık.

Bazı kurallar çıkartıp onu uygulayıp, kendi yapımıza ve geçmişten gelen biriktirdiğimiz ve bize yerleşmiş tekniklere benzer tekniklerle bir şeyler elde edemediğimiz noktadayız. Günümüzde çoğu anne öğrendiği ve kafasına yatan çocuk yetiştirme teknikleriyle hem kendini yıpratıyor hem çocuğunu tutarsız davranışlara itiyor, hırçın ve kural tanımaz hale sokuyor.

Çocuğuma sesim hiç yükselmesin, çocuğuma hiç hayır demeyeyim, çocuğuma sınırlama koymayayım...

Çocuğuma kimse söz söylemesin, kimseyle kavga etmesin, kavga edecek diye kimseyle oynamasın, başkalarının yanında sınırsız davranayım çocuğum ezik görülmesin, sussun diye- susturamıyorum diye eline ne istiyorsa verilsin düşünceleriyle dolduk ve taşıyoruz haliyle…

Ve giderek tutarsızlaşıyoruz. Başkasına ve hep başkalarına bakıp kıyaslamalarla çocuklarımızı ziyan ediyoruz. Ama bu noktada annelik makamı zedeleniyor. Anneler neyin doğru neyin yanlış olduğunu düşünmekten ve hatta bilememekten küçük çaplı ataklar yaşıyor.

Tüm bu karmaşalar içinde bir itidal, bir orta yol tutturacak isek; çocuk dostu olup anne dostu olmayı unutmayalım.

Değerli anneler bizler de insanız. Bizim de duygularımız var, içimizde halledemediğiniz bitmemiş meselelerimiz, yetersizlik hislerimiz, zaaflarımız, muhakkak eksikliklerimiz, yüzleşemediğimiz özelliklerimiz, ailemizden getirdiğimiz yanlış teknikler veya kalıplarımız var. Bunlar varlar. Ve biz kadar gerçekler. Derindeler ama varlar.

Bunları kabul edelim ve ne olursa olsun kendimizi sevip bütün özelliklerimizle kabul edip onaylayarak işe başlayalım. Üzülmeden kendimizi yıpratmadan önce durup bir yavaşlayalım. Ben hem biz anneleri tutuyorum hem evlatlarımızı tutuyorum. Ama yola yanlış tekniklerle çıktığımız için yarı yolda patlak verdiğimizi düşünmekteyim. Kendimize çeki düzen vermeden bilinçsizce kontrolsüzce rehbersizce çocuk yetiştirmeye çalışıyoruz. Dolayısıyla çoğu zaman içi boş kalıyor hem duygularımızın, hem tavırlarımızın, hem yaklaşımlarımızın…

Yeni nesil anneleri bırakalım o zaman çocuk nasıl yetiştirilir kurallarının anlatıldığı kitapları eğer rahatsız ediyorsa, bize hep yetersizliğimizi hissettiriyor ve demoralize ediyor, şükürsüzlüğe itiyorsa, başkalarının çocuklarına bakıp imreniyor kendi çocuklarımızdan hıncımızı çıkarıyorsak, bizi teslimiyete ve şükre itmiyor aksine memnuniyetsizliğe, aşağılık kompleksine itiyorsa boş verelim o ekolleri, farklı tekniklerde çocuk yetiştirme tarzlarını önce kendimizi eğitmeye bakalım, kendi eksiklerimizi gidermeye çalışalım, ‘nasıl bir anneyim’ den önce ‘nasıl bir insanım, nasıl bir kulum, her şeyden evvel Allah benden razı mı acaba’ ları sorgulayalım.

Çünkü iyi bir insan olamayan; özü sözü doğru, dilinden elinden emin olunan bir insan olamayan; evinde eşine, kendine, ailesine karşı tavırlarında hikmeti, nezaketi, teslimiyeti, huzuru hâkim kılamamış insan iyi bir anne olamaz ve maalesef “iyi çocuk” yetiştiremez. Bırakalım bu özenti halleri.

Çocuğumu fazla doyuracağım diye aman başkalarının çocukları altında ezilmesin diye uğraşmak yerine çocuğa kendimiz iyi birer örnek olalım çünkü çocuk bizim ne söylediğimizden evvel ne yaptığımızla ilgilenir. Biz nasılsak evladımız onu görür ve yapar ama burada bu sözüm ümitsizliğe itmesin çünkü demek istediğim ‘sadece sen etkiliyorsun’ değil tabi burada çevresi, arkadaşları, ailesinin tüm bireyleri, dışarıda gördüğü dünya da etkili ama ben hamurunun şekillenmesinden bahsediyorum.

Doğru örnek olabilmekten, doğruya ve hayra yöneltebilmekten bahsediyorum. Yoksa elbette ki her şeyini kontrol edemeyeceğiz, etmemeliyiz de ama ne yazık ki böyle de bir telaşa düşüp kendimizi lüzumundan fazla yoruyor ve yiyip bitiriyoruz. Çünkü ne diyorlar çocuk dostu yaklaşımlar ‘aman şöyle yapmayın çocuk böyle olur, aman kısıtlamayın şu olur bu olur’… Çocuk bu tabi ki dışarıda bir sürü şey görecek, öğrenecek ve istemediğimiz tavırlarla da karşılaşacağız ama bu tavırların kalıcı olacağını düşünmek yorucu olur.

Bırakalım, çocuk bu tavırları da denesin nasıl bir karşılık bulacağını yaşayarak bulsun doğru mu yanlış mı diye. Yeri gelsin yanlış tavırlarından dolayı (mesela küfür ediyorsa) dışlansın arkadaşlarının arasından. Ama şunu yapmayalım; ‘dışarısı güvensiz bir dünya, dışarıda seni bozarlar, dışarıdakiler sana zarar verebilir, seni incitebilir’ mesajlarıyla çocuğu eve tıkmayalım, çocuğu kendi dünyasına hapsetmeyelim. Aksi halde o çocuklar bizim kendi nörotik kaygılarımız yüzünden, kendi güvensiz dünya algımız, kendi yetersizlik duygularımızla yüzleşememe yüzünden asosyal, içe kapanık, memnuniyetsiz, mutsuz, tatminsiz, yetersiz duygu halleriyle yaşamaya mahkûm olacaktır.

Sözüm şu ki, neyin derdindeyiz neyle dertleniyoruz çekip kendimizi kenara düşünelim, koyalım başımızı avuçlarımızı arasına fark etmeye çalışalım… Ne için yaşıyoruz, asıl derdimiz ne, neye hizmet ediyoruz, çocuklarımızı mı ilahlaştırıyoruz yoksa kendi çocuk egomuzu mu şişiriyoruz? Bu tehlikenin bir an önce farkında olmalıyız. Özgüvenli ama duyarlı çocuk, hareketli ama durması gereken yeri bilen çocuk, her şeyin kendisinin olmasını isteyen ama paylaşmaya açık çocuk( yaş durumuna göre), dünyada sadece kendisi varmış gibi cesur ama başkasını ezmeyecek kadar merhametli, öfkesini duygularını hislerini çatışmalarını ifade edecek kadar girişken ama nasıl söylerse daha etkili olabileceğini bilen çocuk ve empati kurabilen…

Kendi derdini sıkıntısı şahlandırıp karşısındakinin derdiyle dertlenmeyen değil aksine halleşebilen onunla hislenebilen… Bana dokunmayan yılan bin yıl yaşasın diyen değil o da üzgün deyip yaklaşmayı erdem olarak öğrenen çocuk iyi çocuktur. Hangi yaklaşımın neyi bize salık verdiğini, temelinde hangi öğretilerin olduğunu iyi tespit edip okumalıyız yoksa bilgi karmaşasından şuan yaşadığımız karmaşaya düşeriz. Geldiğimiz yeri şaşar gittiğimiz yönü karıştırırız.

Çocuk sahibi olmak isteyişimiz de yetiştirmemiz de Allah rızası için olmalı. En başta bunu sorgulamalıyız.

Ne için çocuk istiyorum ben? Gelecek kaygısı yüzünden mi, insanlara karşı övünme aracı olarak mı, yalnızlık korkusundan, ilgisiz ve sevgisiz hissettiğimizden, kendimize bağımlı olacak birini arayıp kendi buluşma, birlikte olma ihtiyacımızı doyurmak için mi… Tüm bunlara verecek bir cevabımız var mı ona bakalım önce.

Önce kendi hesabımızı koyalım ortaya. Kendimizi ve yüreğimizi. Kendi teslimiyetimizi, kendi niyetimizi tartışalım. Bunu yaparken sadece anneler veya anne adayları değil hep birlikte tüm aile bireyleri olarak tartalım kendimizi. Ve en önemlisi kandırmayalım kendimizi dürüst olalım. Sonra çocuğumu nasıl yetiştiririm tarzı birçok sesi birçok yorumu okudukça yetişemeyiz, yıkık bina üstüne sağlam çocuk oturtmaya çalışırız neticesinde hayal kırıklığı olur.

Altında kalan ise çocuklar olur. Bırakalım hayıflanmayı, harekete geçelim. Besmeleden evvel estağfurullah çekerek başlayalım işe…

Arınalım ki yeni sayfamız da eskiden getirdiğimiz yanlışlarımız olmasın. Merak etmeyin. Çocuğumuz bizdeki bu değişimin farkına hemen varacaktır. Onu eğitmeye çabalamadan evvel kendimizi arındırıp, yetiştirip, iman noktasında en güzel insan vasıflarla donatalım çok geçmeden o da durulacak ve bizim akışımıza kapılacaktır.

Bence asıl eğitim, asıl çocuk yetiştirme budur. Sıralamayı iyi yapmalıyız, evvela işe kendimizi eğitme gayretiyle başlamalıyız. Çünkü çocuk kendini kendi yetiştirecektir, kendi potansiyelini bizim akan, dupduru nehrimizde bulacak ve keşfedecektir. Bizim engin ve derin teslimiyetimiz içinde huzur bulup kaygısız bir gelişim gösterecektir… Şükür ve tövbe ile…

Psikolog Ayşenur Yabanigül

 


Bunlar da ilginizi Çekebilir

5 Yorum Yorum Yaz

Yorum Yaz