Ben Kötü Bir Anne miyim?

35_b
Bazen okudukları, dinledikleri bilgiler ağır geliyor annelere. Kendilerini suçlu hissettiklerinden, kitaplarda yazılanların mükemmel annelere özgü olduğunu düşünüp, vazgeçiyorlar. Suçluluk duygusuyla yol almak istemedikleri içinde başka yollar ve kitaplar aramaya çalışıyorlar.

Bazen anlattıklarımdan ya da sorduğum sorulardan sonra “o kadar kötü bir anne değilim” cümlesini duyduğum oluyor. “Ben onun için şunları yapıyorum, şunları okuyorum diye “ekliyorlar anneler. Kötü bir anne olmak korkutuyor pek çoğunu…

Haklılar da hangi anne sabah gözünü açtığında bugün hayatı çocuğuma ve kendime zindan hale getireceğim der ki… Aslında tüm iyi niyet hisleriyle başlayan gün, yetersizlik hissiyle nihayete erdiği için yılgın bu zamanın anneleri. Pek çok rolün altında kaldıklarından böyleler. Geç gelen babanın yerine babalık yapmak, öğretmenin anlatamadığı yeri tamamlamak, her yaşa uygun ilgi göstermek, ev işleri yapmak, akrabalık ilişkilerini dengelemek, içine bir de suçluluk duygusu katılınca çok çekilmez olur bilirim. Bu duyguyu hatırlatmayacak her şeyden kaçar insan.

Elbette hiçbir bilgi bir anneye kendini kötü hissettirsin diye verilmiyor. Hiçbir kitap bir anne çıkmaz yollara girsin diye yazılmıyor. Ne var ki değişim denilen şey, dalgalanmadan durultmuyor insanı. “Önce bildiğin ve yanlış olduğunu düşündüğüm ne varsa onları taşıyacağım ve yerine ben yerleşeceğim” diyor. Yaşananlar eşyaları toplama süreci aslında. O karışıklık annelerin kaçtığı.

Bunun yanında anneler, kendilerini kötü hissetmesin diye çocukların kötü ve zor olduğu sonucuna çıkartınca reflekslerimiz bizi o vakit de çocuklarımıza haksızlık ettiğimizi gözden kaçırıyoruz.

Hiçbir bilgi annelere kendini kötü hissettirmesin tamam ama hiçbir bilgi çocuğun haylaz, söz dinlemez olduğunu da ispatlamaya çalışmasın. Birinin iyi olması için diğerinin de kötü olması gerekmiyor. Asıl istenen çocuğun iyiliğinde yıkanabilmeyi göze almak olmalı. Çocuğun masum bakışını, korkak hale getirmemek.

Asıl görülmeyen annenin kaygılarının, çocuğa geçiyor olduğu. Öğrendiği her yeni bilgiyi iç dünyasında kaygı haline dönüştüren bir anne, ne söylerlerse söylesin kaygılarını yansıtıyor çocuklarına. Kaygı girdi mi bir bünyeye, sonrasında sakin düşünmek zorlaşır nihayetinde.

O sebeple okunan, dinlenen, alınan her eğitim kim haklı kim haksız sonucundan çok çocuklarımın gözünde kaygılarım, korkularım, sözümü dinletme çabam girmeden yalın olarak nasıl yansırım olmalı?

İnsan kendini kendinden uzak hissettiğinde yeniden en başa dönerek yapabilir bunu. Beklentiden uzak sadece onu anlama çabamıza yeniden dönebilirsek, o bilgileri güvenle değiştirebiliriz bana kalırsa.

İnsanın sakinlikle ve yalınlıkla başladığı yolculuk uğradığı duraklarla yükü ağır bir hale dönüştürüyor insanı. Anneliğin hamallığını yapıyoruz pek çoğumuz.

Kim kendine tahammül ettiğini söyleyen, hareketleri ile belli eden birinin yanında kendi olabilir ki? Objektiflerimizi eyleme, duruma yansıtmadığımız sürece okuduğumuz kitabı iç sesimizle seslendirmekten kurtulamayız. Ya da dinlediğimiz bir bilginin vicdan azabını örtmek için savunma mekanizmalarına sarılmayı bırakmayız.

Yani demem o ki; kendimizi kötü hissetmeyelim diye bazen çocuklara haksızlık edebiliyoruz. Onların da bizim de kendimizi iyi hissettiğimiz ilişki için, öğrendiklerini uygulamaktan vazgeçmeyen insanlara dönüşmemiz gerekir. Bizdeki değişimin kalıcılığına inanan çocuklarımız da çözümün bir parçası olacaklardır sonrasında.

Mesele en başa dönme gücünü kendimiz de bulmamızda sanırım

 


Bunlar da ilginizi Çekebilir

1 Yorum Yorum Yaz

Yorum Yaz