Tanı

Biraz aradan sonra tüm okurlara merhaba.

Oğlumla yaptığımız kendimizi, kainatı ve Yaratıcımızı tanıma sohbetlerimiz devam ediyor.

Bugünlerde çok oynadığı legoları var. Legolara baktık inceledik. Elimize aldık.

Anne: Legolara baktığımızda ne görüyoruz?

Çocuk: İç içe geçmesi için yuvarlaklar var.

A: Evet, legoların iç içe geçsinler diye yuvarlak kısımları var üstlerinde. Alttaki büyük yuvarlakların, aralarına giriyor üstteki yuvarlaklar. İç içe geçebilmesi için böyle tasarlamışlar. Bunları çocuklar oynasın diye tasarlayan birisi ya da bir ekip var. Araba için ayrı, ev için ayrı parçalar düşünmüşler. Farklı şekiller farklı renkler tasarlamışlar.

Ç: Öyle mi?

A: Evet, tasarımcılar yapıyor bunu.

Ç: Hmm

A: O tasarımcılar lego işini çok iyi biliyorlar. Bu kadar çok parçayı düşünmek tasarlamak çok zor. Baksana her birisinin ayrı ayrı nereye takılacağını düşünmek gerekiyor.

Ç: Evet.

A: Hani seninle kendimizi tanırken, elimizden gözümüzden burnumuzdan bahs etmiştik hatırlıyor musun?

Ç: Evet, hatırlıyorum.

A: Legoları yapan tasarımcının işini çok iyi bilmesi gibi, bizi yapan Yaratıcı’mız da bizi çok iyi biliyor değil mi?

Ç: Nasıl yani anne?

A: Yani bize el göz kulak vermiş, bunları bilerek görerek yapmış. Tıpkı lego tasarımcısının yuvarlakları işe yarasın takılabilsin diye yaptığı gibi. Bizim neye ihtiyacımız olduğunu bilmiş.

Ç: Evet doğru.

A: Bir de, bize göz veren Yaratıcı elbette kendisi çok iyi gören biridir değil mi? Görmeyen birisi göz verebilir mi?

Ç: Hayır elbette veremez anne.

A: Duymayan birisi kulak verebilir mi?

Ç: Sanmıyorum.

A: Ben de sanmıyorum. Duymak ne demek bilmeyen biri, kulağı tasarlayabilir mi? İnsanın duyu organı yapabilir mi? Hayır.

Ç: Bence de. (Bu konuşma sırasında ikimiz de yerde sırt üstü yatarak konuşan bir duruma gelmişiz. Pencereye doğru bakıyoruz ve konuşuyoruz. Legolara bakarken yavaş yavaş pozisyon değiştirmişiz)

A: Evet, bizi yaratan bizim bütün ihtiyaçlarımızı çok iyi bilerek yaratmış. Devamını sonra konuşuruz. Şimdi okul vakti.

Toparlanıyoruz.

Hem vaktimiz kısıtlı hem de bundan sonra kısa kısa olsun istediğim için diyaloğu kısa tuttum.

Bu diyalogta,

- her ihtiyacımızı bilerek hikmetle karşılığını veren Hakîm,

- tüm gözleri, görmeyi, gözün gördüğü her şeyi yaratan ve görmesi her şeyi kuşatmış olan Basir,

- ve tüm kulakları, duymayı, karıncadan file kadar insan hayvan tüm canlıların duyduğu tüm sesleri yaratan, duyması her şeyi kuşatmış olan Semi

isimlerini anmış olduk Rabbimizin. Tabi ki tamamen değinmedik. Mesela gözü yaratan Zat, görür dedik ama “bu dünyadaki her şeyi görür” kısmına girmedik.

Şu isimleri önce konuşalım gibi bir planım olmamıştı, çocuk hangisini en kolay anlayabilecekse öyle konu açıldı.

Evet, eserden yola çıkarak Müessir’i tanımaya başladık. Sonraki yazılarda devam edeceğiz.

Müessir: ( Eser bırakan, tesir eden, etken)

………………

Bir not:

Birkaç hafta önce halk arasında yapılan bir dinî sohbete misafir katılmıştım. Hoca gibi olan kişi, her hafta belli adette çekilmek üzere esma-i İlahiye’den bir ismi ödev gibi veriyormuş. Bu hafta şu ismi tesbih gibi çekeceğiz dedi, 66 kere dedi. Adedi önemli dedi. Sonra sordu, geçen hafta hangisini çekmiştik. Kimse hatırlamadı, anlaşılan kimse çekmemiş. Sanırım hoca kendisi de hatırlamıyordu.

Esma-i İlahiye’nin kudsi manasından haberdar olmadan, ele tesbih alarak çekilmek için var olduğunu zanneden çoğunluğun “din” algısını bir daha düşündüm.

Belki de bu yüzden, çocuklara esma-i İlahiye’nin şarkı gibi öğretilmesinden de pek hoşlanamıyorum. İsimleri ezberlettik, epey bir şey yapmış olduk canım zannı oluyor. Söylenişini öğretmek, hakikatini öğretmenin önüne geçen bir perde olabiliyor.

Anlamı üzerinde durmak, her bir olmayacak şeyi öğrenip bizi şaşırtan, her bir tarafların akıl ve hazır cevaplık fışkıran zamane çocuklarına ağır gelecek bir şeyse hiç değil.

wwww.annenotlari.com


Bunlar da ilginizi Çekebilir

2 Yorum Yorum Yaz

Yorum Yaz