Zekat Aslında Vereni Sevindirir

 

 

CELAL1973 Her hafta olduğu gibi erkenden Ulu caminin avlusuna girdim. Yine minarenin gölgesine durdum, çünkü güneş yakıyordu. Hoparlörle avluya verilen vaazı dinlemeye başladım.



Hava sıcaktı. Yüzlerce insan tam ezan okunurken geliyor ve avluya serilen hasırlar üzerinde namaza duruyordu ve mecburen güneş tepelerinde hutbeyi dinliyorlardı.



Ben minarenin gölgesinde vaazı dinlerken, yanıma benim gibi akülü sandalyede yaşlı bir amca durdu. Çünkü avlu henüz boştu. Amcanın bacakları battaniye ile sarılıydı.



Selamünaleyküm amca hayırlı cumalar, dedim. Ve aleykümselam yeğenim, dedi.

Amca adın ne, nasıl oldu bu, kaza mı, dedim.

Evet otuz sene önce iş kazası geçirdim, uzun hikaye, dedi.



Geçmiş olsun, Allah şifa versin amca, dedim.

Sağol yeğenim, Allah sana da şifa versin, maşallah çok gençsin, nur yüzlüsün, dedi.



Vaazda infaktan, sadakadan bahsediyordu. Amcanın akülü arabası epey eskiydi ve görünümü fakirdi.

Sordum: Amca devletten engelli maaşı alıyor musun, diye.

Yok yeğenim, senin emekli maaşın var diye vermiyorlar, dedi.



Emekli maaşın yetiyor mu amca, dedim.

Yetmiyor, aslında az olsa da hanımla bana yeter ama üç yetim olunca yetmiyor yeğenim, dedi.



Hayırdır amca ne yetimi, dedim.

Oğlum sekiz sene önce trafik kazasında ölünce üç yetimi kaldı.



Üzüldüm, başın sağolsun, peki başka gelirin var mı,nasıl geçiniyorsun amca, dedim.

Allah razı olsun Eş, dost, akraba, komşuların desteğiyle işte... Bugünümüze binlerce hamdolsun.



Yanında hasırda oturan 5 yada 6. sınıfa giden oğlan bize bakıyordu. Yeşil gözlü çok tatlı bir çocuktu. Torunun mu amca, dedim.

Evet bu en küçük torun, babası öldüğünde dört yaşındaydı.



Maşallah efendi bir çocuk, okuyor mu?

Okuyor altıya gidiyor, dedi.

Amca Ereğli’nin neresinde oturuyorsun, diye sordum.

Gülbahçe mahallesinde..



Öyle mi, Bende aynı mahalledeyim, Gülbahçenin neresindesiniz amca, dedim.

… okulunun olduğu sokakta, dedi.



Amca, eğer evinizin önü müsaitse söz vermiyorum ama inşallah birgün çayını içmeye gelirim.

Müsait, Müsait, müstakil ev, Tabi yeğenim çok sevinirim.



Başımızı öne eğdik, hoparlörden gelen vaazı dinledik. Namazı kılarken amcanın oğlunu düşündüm, benimle yaşıtmış. Yeğenlerim aklıma geldi. İrem de seneye altıya gidecekti.



Secdeye eğilince göz ucuyla amcanın torununa baktım. Bir an onun yerine İrem’i düşündüm. Kardeşlerime bişey olsa, yeğenlerim de annesiz ve babasız kalacaktı. Secdede ‘sübhane rabbiyel ala’ derken yağmur gibi yaşlar dökülüverdi.



Namaz bitiminde amcaya baktım, cebinden para çıkarmış, torununa uzatıyordu.

Hadi git şurdaki fırından üç ekmek alıp gel de eve gidelim, dedi.



Amca bi dakika, dedim. Bel çantamdaki cüzdandan 20 TL çıkarıp kimse farketmeden amcanın avucuna sıkıştırdım.

Amca bugünlük ekmek paranız benden olsun. Kalanı torununa ver, dedim.



Yüzünü gülümseme kapladı ve içten, Allah senden razı olsun, dedi.”



***



Ben bu olayı Ankara’daki dostum Aydın Kaynarca beye telefonla anlattım. İşyerindeki arkadaşlardan yardım mı toplasak, ne dersin dedim.



Celȃl kardeşim benim bir miktar zekat param var, bu sene daha veremedim. Yarın babanın hesabına havale edeyim, onu verirsin olur mu, dedi.



Kendisi de yetim büyüdüğü için yetim denilince dayanamıyor çünkü… Aydın bey madem öyle düşündünüz, şöyle bir teklif yapsam size.



Siz birkaç hafta sonra Ereğli’ye geleceksiniz ya, siz babama havale yapmayın. Geldiğinizde beraber o amcayı evinde ziyaret edelim.



Siz kendi gözünüzle görün, direk siz verin, içiniz rahat olsun, dedim.



Celȃl, o ne demek ben sana güveniyorum, dedi. Aydın Beycim Peygamber Efendimiz SAV şeytan insanın damarlarında dolaşır, çok vesveseler verir, der.



Özellikle sadaka ve zekat konusunda… Uygun görürseniz dediğim gibi siz verin, dedim. Peki dostum, dedi.



Aydın bey Ereğli’ye gelince birgün ikindiden sonra evden çıktık. Hem o amcaya uğrayalım, hem de gezelim dedik. Ben akülü sandalyemle o ise yürüyerek gittik.



O okulun yakınına varınca, komşularına sora sora amcanın evini bulduk.



Amca bizi görünce çok sevindi. Epey muhabbet ettik. Amca, dostum Aydın Kaynarca bey beni ziyaret etmek için Ankara’dan geldi, dedim. Öyle mi, hakiki dostmuş, dedi.



Böyle dostluklar az şimdi. Sen de iyi dostsun, arkadaşınla bizi ziyarete geldiniz, Allah muhabbetinizi artırsın, dedi.



Liseye giden yetim torunu bize çay demledi. Müstakil evin avlusundaki asmanın altında çay içtik. Çaydan sonra müsade istedik.



Amca ziyaretimizden ve sohbetimizden öyle memnun oldu ki, inşallah yine gelin diye ısrar etti.



Tam kalkacağımız zaman Aydın bey cebinden zarfı çıkarıp amcaya uzattı. Amca bu benim zekat param, inşallah kabul buyur, dedi.



Zarfı açınca bir tomar parayı gören amca, Allah razı olsun evlatlarım, yakında okullar açılacak, üç yetimim de okuyor, dedi.



Sevgili dostum Aydın bey; Allah asıl senden razı olsun amca, dedi. Zekatımı kabul ettin, beni yükten kurtardın.



(Aydın Kaynarca bey bu yazıda isim vermesen dostum, dedi fakat örnek olsun diye paylaştım.)



 

AĞAÇLAR HERSENE BUDANIR, SENEYE DAHA BOL MEYVE VERİR. SAÇIMIZI UZAYINCA KESTİRİRİZ. KÖKÜ BİZDEDİR, DAHA GÜR ÇIKAR.



ZEKAT VERMEKLE MAL AZALMAZ, KÖKÜ MALİKÜL MÜLK olan CENAB-I ALLAH’TADIR, DAHA BEREKETLENDİRİR, NASIL ÇOĞALDIĞINI ANLAYAMAYIZ…



PEYGAMBER EFENDİMİZ SAV; “VEREN EL, ALAN ELDEN ÜSTÜNDÜR” buyurdu.

ALLAH HEPİMİZİ ZEKAT VEREBİLECEK ZENGİNLİĞE ULAŞTIRSIN…



Bunlar da ilginizi Çekebilir

1 Yorum Yorum Yaz

Yorum Yaz