Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Politikaları (1)

her-alanda-cinsiyet-esitsizligi-ile-mucadele-suruyorBM, 1999 yılında “Toplumsal Cinsiyet Eşitliği” mücadelesinin en önemli kazanımı olarak görülen CEDAW sözleşmesine ek bir protokolü kabul etmiş ve üye ülkelerin onayına sunmuştur.

BM ve AB, üye ülkelerin toplumsal cinsiyet eşitliği politikalarını uygulamasını önemsemekte, ülkelerin takibini yapmakta ve periyodik değerlendirme raporları yayınlamaktadır. Toplumsal cinsiyet eşitliği AB uyum sürecinin de önemli makro göstergeleri arasında yer almaktadır.

Türkiye, 8 Eylül 2000’de imzaladığı bu protokolü, 30 Temmuz 2002 tarihinde onaylanmıştır.

Ayrıca Türkiye, 2011 Mayıs ayında, kısa adı “İstanbul Sözleşmesi/Konvansiyonu” olan “Kadınlara Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye İlişkin Avrupa Konseyi Sözleşmesi” adlı uluslararası sözleşmeyi, hiçbir maddesine çekince konulmaksızın, imzalayarak kabul etmiştir.

Bu sözleşme, 8 Mart 2012 tarihinde kabul edilen “Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun”a esas teşkil etmiştir.

Türkiye, Toplumsal Cinsiyet Eşitliği politikasını (TCE) bakanlıklar üstü bir ana politika haline getirmiş, 9. Kalkınma planı Toplumsal Cinsiyet Eşitliğine duyarlı olarak hazırlamıştır.

Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı, 5 yıllık Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Ulusal Eylem Planı (2008-2013)’ü hazırlamış, uygulamış ve Toplumsal Cinsiyet Eşitliği politikasına dayalı uluslararası belgeleri esas alan kanun ve yönetmelikler çıkarmıştır.

AB uyum yasaları çerçevesinde hazırlanan yasalar, toplumsal yapı ve dinamiklerle uyuşmamaktadır.

Batı Kültür ve medeniyetinin aileye ilişkin ürettiği kavram, teori ve modeller, yapılar ve bulduğu çözümler, kendi toplumsal yapımız, zihin dünyamız, kendi değerlerimiz ve kültür ve medeniyetimizle uyuşup uyuşmadığına bakılmadan alınmakta, test edilmeden, sonuçlarının ne olabileceği öngörülmeden hemen uygulamaya sokulmaktadır.

Bu anlamda “Toplumsal Cinsiyet eşitliği” ve “Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Politikaları” kavramları, aileyi ilgilendiren önemli, hayatı kavramlardır. Bunların felsefi boyutları, ana kabulleri ve getirip ne götürecekleri tam olarak tartışılmadan uygulamaya sokulması, Türkiye’nin ciddi bir zaafıdır. Bu gerçek, kanun yapıcılar tarafından göz önüne alınmamaktadır.

Prof. Dr. Burhanettin CAN

Not: Yukarıdaki yazı "Toplumsal Cinsiyet Eşitliğini Dayalı Politika Uygulayan Ülkelerde Kadın ve Aile (İzlanda, Finlandiya, Norveç, İsveç, Türkiye) ismiyle SEKAM Yayınları tarafından yayınlanan çalışmanın takdim yazısından alınmıştır. Kitabın içinden bölümler yayınlamaya devam edeceğiz.

Not: Yazı için görsel bulmak için açılan sayfalarda çıkan resimler cinsiyet eşitliği politikaları sebebi ile AB den nemalanan kadın derneklerinin gelmek istedikleri noktayı da iyi gösteriyor. Bunlardan biri de yukarıdaki resimdir. Mesaj son derece açık.


Bunlar da ilginizi Çekebilir

1 Yorum Yorum Yaz

hanne
18/09/2017
Takıldığım kısım hakkında biraz yazmak istedim. Kadına şiddetin önlenmesi ve aile içi şiddetin önlenmesi vs diyor ya.. olayı kaç gündür çıkan kadın cinayetleride destekliyor. Burda grubun bazılarına aykırı gelsede hiçbir olayın perde arkasını tv nin anlattığının dışında bilemiyoruz. Fakat ne olursa olsun ben boşanma sebeplerinin bir cana kıymaya kadar gitmesini kabul edemiyorum. Cinnet anını bilemiyoruz bizde ufak sebeplerle yaşamışızdır fakat bilinçli olarak tasarlayarak silah bulmak zaman kollamak kişileri tesbit etmek ve canına kastetmek ne sebeple olursa olsun benim tasvip etmediğim birşey. Nafakada istese boşanmakta istemese bir kadını öldürmeyi göze almak allah muhafaza diyorum...Ama bunun dışında kadına şiddeti önlemek böyle olmuyor malesef ve biz şiddete maruz kalsakta bunu resmi makamlara iletemiyoruz. eşimin bana olan şiddetini tedbirle hapisle biterimiyorsunuz ki bitmedide. Ancak kendisi uzak durdu isteyerek olan bu. Bu kişilerin ciddi kliniklerde ciddi dr lar ile tedaviye alınması gerekiyor hemde önce devlet eliyle. Bir kadın mahkemeye gitti diyelim. sebep ne diyor şiddet.. hakim karar verecek. erkeğin durumu gözönüne alınarak...şu kadar ay drların raporlarına istinaden tedavisine. kadın ve çocukların ve erkeğin maddi ihtiyaçlarının devlet bütçesinden ödenmesine. ayrıca sürecin durumuna göre kadınında tedaviye alınmasına, hem psikolojik olarak yıprananan kadının düzelmesi hemde eşine olan kininin azalması hemde topluma yeniden kazanılması yuvasını koruyacak eşini affeedecek ve herşeye yeniden başlamayı göze alacak kadar düzelmesi için desteğine. (tabi bu sürece sebep olan kadının psikolojik şiddeti varsa bunun tam tersi tedavisine )sürecin takibine buna rağmen hala aynı sorunlar devam ederse boşanmasına diyerek boşanmayı en az 2 -3 sene gibi zamana yaymasını beklerdim. ki ben bile mağdur olduğum halde... eğer bir kadın ve erkek gerçekten derdi yuvası evi çocukları ve geçimse bunları kabul edecektir zaten. etmeyecekse o zaman feminizmin dünya kadın özgürlüğünün pençesine düşmüştür diyebilirm.Yalnız bunu şiddetten dolayı boşananlar için diyorum. veya olaki tedavilik hastalıkları olanlar için kimse başka bir anlam çıkarmasın lütfen. ,ve en başta taaa evlenmeden önceki süreçte gerek kadın gerekse erkek özel din görevlisi, doktor, aile psikologu, sosyolog, pedagog vs gib bi kuruldan onay almadan evlendirilmemeli diye düşünüyorum. maddi sebeplerden boşanma var ise tamamen devlet desteğinde iş ev ne gerekiyorsa yapılmalıki bu yuvalar bozulmasın. selam ve dua ile.

Yorum Yaz