Evlenmeliyiz Ama Neden Hemen?

unnamed-300x225Hep düşünmüşümdür, ne isteyip ne istemediklerimiz hakkında. Evlenenler hiç istemediler de mi evlendiler? :=)

Tek tek çıkıp soralım her birinize, klasik cevaplardan birisi “Ben çok şey istemiyorum ki” olur tahminimce. Hep istemediğimizi zannederek geldik bu zamanlara. Namazında niyazında olsun yeter ama ahlâkı da düzgün olsun. “Ahlâk” ne kadar kapsamlı bir kelime. Biraz ezberden söylüyoruz bazı şeyleri.

Önce “ben neden istiyorum?”un cevabını bulmaya çalışalım.

İnsanlar çeşitli sebeplerle evlenebilir. Birini çok sevmiştir, evlenmek ister, çocuğunun olmasını ister. Hormonel sebeplerle evlenmek ister, ailesine sahip çıkmak için evlenmek ister, maddi kazanç için evlenmek ister, prestij için evlenmek ister… Birçoğu bunları itiraf ederek evlenmez tabii ki. Bilinçaltımız, dürtülerimiz, maddi ve manevi ihtiyaçlarımız bir yere sürükler, götürür bizi. Bir şekilde karar alırız ve “bindik bir alamete gidiyoruz kıyamete” şeklinde başlangıçlar yaparız zaman zaman.

“Niyet neyse akıbet de o olur” demişler, ne güzel söylemişler.

Niyetin ne? sorusu, neden istiyorumun sebebiyle yan yana bir cevaptır aslında. Niyet sorgulaması yapmalıyız diye düşünüyorum. Niyet samimi ise sonunda da samimiyet kazanıyor. Süreçler yıpratıcı olabilir ama sonuç bağlar bizi.

İlk başta kabul etmemiz gereken şey, eşlerin birbiri için sıçrama tahtaları olmadıklarını bilmeleridir. Para, mevki, kariyer kazandırılabilir, kazanılabilir fakat kimse kimseye kişilik veremez. Kişilik ham madde gibi tüm kalıplarda şekillenir ama aslı değiştirmez. Şekillenebilir ama değiştirmez.

Hiç uzatmadan, kıvırmadan her iki tarafında kabullenmesi gereken gerçek; acziyetimiz. Kadın ve erkek olarak kendimizi kabul etmemiz. Kadın; korunmaya muhtaç, kırılgan, neşe verici, sıcak. Erkek; korumaya ayarlanmış, güven merkezi, beslemeye, ihtiyaç görmeye odaklanmış. Hepimizin hormonları, duyguları, hisleri var. Sadece düşünceden ibaret olsak hayat çekilmez olurdu sanırım. Fabrika ayarlarımız o kadar güzel ve muhteşem ki ne eksik ne fazla, ayarlardan biz ne kadar uzaklaşırsak o kadar hataya düşüyoruz, yanlış yapıyoruz. Sonra da hatamızın kefaretini ödüyoruz.

Fakat olayın realitesi en basit ve pratik, düz mantıkta olması gereken evlenme niyeti; Yaratılışa uygun yaşamak. Ve herkes yaratılışına uygun yaşamak hakkına sahiptir. Yaşamayınca ne olur? Boyutu ne ölçüde olursa olsun anormallikler başlar.

Bir iş yerinde uzun süre bekâr kalanlar hemen belli olur. Kabul edin veya etmeyin bu böyle. Çok nadir insan bunu aşmıştır. Bayanlara oranla erkeklerin işi daha zor. Kadınlar kendilerini dağıtmaya daha müsaittirler. Sanata verir kendisini, kurstan kursa gider, öğrenmedik şey bırakmaz, vaktini doldurur, kendisini meşgul eder. Erkekler öyle mi? Çok azı bunları yapar. Yaşı ilerlemiş bekâr erkeklerin takıntıları daha çoktur. Bakışları daha bir dikkatlidir. Ayrıntıcıdırlar, sertlerdir, tuhaf şeylere takılabilirler (Genelden bahsediyoruz, gereksiz alınganlık gösterilmesin)

Peki, olması gereken niyetimizden sonra “ne istiyorum?”un cevabına bakalım mı?

Kendimizi kandırmayalım, isteklerimizin haddi hesabı yok. Bu konuda bizim de içinde olduğumuz bolca model var.

Kadın veya erkek size birisi aracı olsa, bir teklifte bulunsa. İlk beş soru nedir? İşi, tipi, eğitimi, memleketi, kazanabileceği para…

Dini hassasiyeti, insani değerleri nedir? sorusu ilk kaç saniyede veya dakikada aklınıza gelir?

Kendimizi kandırmanın âlemi yok. Erkeklerin çoğu (suçlamıyorum) görüntüye önem veriyor. Yanında nasıl duracak? Güzel mi? Kilolu mu? Gözleri, kaşları derken o kadar abartıyorlar ki bazen meyve sepetini tarif ediyorlar zannediyorum.

İkinci önem verdikleri eğitimi, hele de kendisi kelli felli bir bölüm bitirdiyse vah haline. Nefsi cami direği gibi ortalarda dolaşıyor. Öyle duyumlar alıyorum ki evleneceği kızın diploma notunu bile soranlar olabiliyor. Kaba olacak ama içimden “Yuhh” diyesim geliyor. Tabii eğitim bir şeylerin göstergesi, bir seviye ve tarz belirleyici unsur fakat bir şekilde öğrenim göremeyen ya da farklı şekilde öğrenim görmüş, açığı fazlasıyla kapatmış kişilerin durumu nedir? Matematik Mühendisi olup da insani ilişkilerden çakabilir insan di mi?

Bazen iki üniversite bitirmiş, diploma koleksiyonu yapan kişileri görüyorum, konuşuyorum, fakat diplomaların kağıttan ibaret olduğunu hayretle seyrediyorum. Sakın yanlış anlaşılmasın, bizler öğrenim görmüş vs. vs. almış insanlarız. Sadece bu konunun diploma notuna kadar önemsenmesi veya olmaz olmazlardan olmasını tasvip etmiyorum. Tabii ki denklik, seviye önemli. Konuşabilirlik, zeka seviyesi hatta espri yeteneğinin uyması vs. oldukça önemli.

Her zaman dillendirdiğim bir ifade güzellik peşinde olan mankenlik ajansına, diploma düşkünü olan da İstanbul Üniversitesi’nin kapısına gidebilir..

İtiraf etmek gerekirse, erkeklerin kadınlardan daha az şeye önem verdiğini düşünüyorum. Yani bütünüyle her iki tarafın istekleri de Ağrı Dağı’nı geçmiş durumda da

Kadınlar… Memnuniyeti zor ve kolay, bazen aşılamaz dağlar gibi duran, bazen su gibi akıp giden, bazen yanan mum gibi, hassas, acı ve tatlının arasındaki fark gibi bizi şaşırtan yüce varlık

Erkekler bizim gibi karmaşık değil. Daha düzler. Biz bu modeliz. Kabul edilsin ve rahatlanılsın isteriz. Erkekler bu gerçekleri kabul etmeli. Biz konuşmasak onlar hiç konuşmazdı, biz gülümsemesek onların hayatının ne anlamı olurdu. Neşelenmesek, hayatın kaçırılmaması gereken tatlarını nasıl anlarlardı di mi?

Rabbimiz öyle dengeli, öyle muhteşem ve birbirine uyumlu yaratmış ki hayran olmamak elde değil. Bazen, kadınların “bir daha dünyaya gelsem erkek olmak isterdim”, ya da erkeklerin “kadın olmak isterdim” diyerek şaçmaladıkları anlarda şunu diyesim gelir. Her iki cinsinde acizlikleri, üstünlükleri, zorlukları ve kolaylıkları var. Mevcut olduğumuz hal bizim için daha hayırlı olduğundan şimdi bu cinslerdeyiz

Bazı hasletlerin yaratılışımıza verildiği gerçeğini kabul edince rahatlıyor insan. Fakat abarttığımızda sorunlar peş peşe geliyor. İsteklerimiz; bitmez tükenmez gerçekler…

Bir kadına talip olduğunuzda, o doğacak çocuklarını bile planlamaya başlayabilir. Hele de görüştüğü eş adayına ısındıysa.

(Bir yazımızda sadece görüşme olaylarını yazmayı planlıyorum o zaman ayrıntılı aktarırız.)

İsteklere geri dönecek olursak.

İş, kazanç, memleket, görüntü…

“Ben çok şey istemiyorum” un ardındaki sorular. Nereli? İşi ne? Ne kadar maaşı var? Annesiyle mi oturacak acaba? Ama şimdi ben işimi bırakıp başka memlekete gidemem ki? Sarışınları sevmem, esmeler itici gelir, dişleri nasıl? Giydiklerine dikkat ediyor mu? Acaba şiveli mi konuşuyor? Kendi evi var mı? Arabası ne marka? Bu sorular çoğaltılabilir.

Burada iki cinsin de birbirine üstünlüğünü konuşmuyoruz. Bir cinsi yüceltmek niyetinde de değilim. Gerçekleri görmek ve gereksiz takıntılarımızı üzerimizden atmak. Hedefe daha hızlı yaklaşmak Bazen önemsiz ve basit bir konu yüzünden uzun yıllarımız heba oluyor.

Neyi yörüngene koyarsan çevresinde dolanırsın. Güzelliği koyarsan güzelliğin çevresinde, parayı koyarsan paranın etrafında döner durursun. Elde edince mutlu olur musun peki? Olursun ama geçici mutluluklar huzur vermez insana. Huzur ve mutluluk arasındaki en önemli fark budur.

Mutluluk geçicidir, huzur daimi. Sizi mutsuz edecek birçok şey vardır ama huzurlusunuzdur. Ve gerçek huzurlular Rabbiyle barışık olanlardır.

Yörüngesine gerçek sevgiyi oturtturanlar kıla, tüye, kağıda, masaya, mevkiye, memlekete takılmazlar. Aslolanın farkına varanlar bunlarla oyalanmazlar. Samimiyet işte burada devreye girer.

Şimdi şunu duyar gibiyim; hiçbir şeye de önem vermeyecek miyiz? Tabii ki vereceğiz, vermeliyiz de… Öncelikle değer verdiklerimiz, bizim değerimizi belli edecek.

“Başörtüsüne önem veriyorum ama markaya asla”

“Tanışabiliriz ama flört etmemeliyiz”

“Dini bilgin olabilir ama namaz kılmalısın”

“Yalan her zaman yalandır”…Dürüst olmak Müslümanın en belirgin özelliğidir

“Bana yaklaşırken kendini kandırma, Allah her zaman bizi görüyor”

Hayata bakışımız, davranışımız, duruşumuz, bizim için önemli olan konularda verdiğimiz tavizler, bazen en ufak sözlerimiz, kelimelerimiz bizi biz yapanlardır.

“Neden ve ne istiyorum” un cevabını kendi içimizde sorgulayıp dürüstçe verebiliyorsak ne mutlu bize. İnce ve en önemli ayrıntı; isteklerimizin şarta dönüşmemesidir. İllaki, muhakkak, kesinlikle kelimelerini bu konuda sözlükten çıkartmalıyız. Esneklik, şans verme, değerlendirmeye açık olma esas alınmalı. Kestirip atılmamalı. Ben doktor istiyordum, ben mühendis bekliyordum, ben manken gibi hayal ediyordum, endamı şöyle olsun, konuşması böyle olsun, diyerek yıllar geçiyor… İsteyelim, dua edelim fakat olmazsa olmaz, tavırlardan uzak duralım. Bazen bunlar da nasibimizi kilitliyor, engelliyor. Sarışında, esmerde ısrar ederken saçlarımızdaki beyazlar artıyor.

Bir kurbağayı öperseniz belki prense dönüşür demiyorum tabii ki sadece beyaz atlı prensi beklerken seyisle karşılaşabilirsiniz…

Abartılı güzellik ararsınız da, Allah sizi normal biriyle sınar. Mavi değil de, kahverengi gözlüye ısınırsınız… Ayrıca artık lens diye bir şey var

Bir sonraki yazımızda -adam kalmadı, evlenilecek kız yok- gibi cümleleri kurdurtan sebepleri yazalım diyorum…

Kısmetiniz açık ve yakınınızda olsun…

Sağlıcakla.

Not: 2elmayarim@gmail.com ‘a gönderdiğiniz mailler için teşekkür ederim. Paylaştıkça üstümüzdeki yükler azalır.

 

 


Bunlar da ilginizi Çekebilir

14 Yorum Yorum Yaz

Yorum Yaz