Nazik Yürekler

gonca-profil (1)Hiç dikkatinizi çekti mi?

Nerede bir çocuk varsa, orada en çok duyulan şey, çocuk cıvıltısı değil emir cümleleri oluyor:

“Hemen yatağa!”

“Çabuk elini yıka!”

“Git odana!”

“O tabak bitecek!”

“Sus artık, kesme sözümü!”

“Çabuk topla şunları!”

“Çek elini dokunma!”



Bu ne büyük tezattır ki, en emrolunmaya ters kişilerdir çocuklar…

Yaradan’ın en kıymetlisi, hiçbir şekilde yaptıklarından sorumlu tutulmayan varlıklardır onlar. Kainat Sultanı Efendimiz’in mübarek sırtında taşıyacak kadar değer verdiği, nezaketi en çok hak edenlerdir.

Zira çocukların büyüklerin talimatlarını yerine getirmekten çok daha önemli işleri var.

Onlar öğrenme peşindeler, yenice geldikleri dünyanın bilinmezlerini çözebilmek için.

Aç zihinlerini doyurmak, gördüğünü anlamlandırmak zorundalar. Cümle âlemi keşfetme telaşındalar.

Oynamalılar her an, oynadıkça gelişecek çünkü zihinleri, ruhları…

İstediğinde ağlamak zorundalar ki ağladıkça genişlesin duygu dünyaları.

Var yoğa gülmeliler onlar, neden sebep sorulmaksızın kaygısızca tebessüm edebilmeliler ki kendileri olabilsinler.

Koşmaya, hoplamaya, zıplamaya ihtiyaçları var, en az yemek içmek kadar… Hareket, gelişimlerinin en temel gıdası…

Dokunmak zorundalar renkli, farklı, yeni… herşeye… Tutarak, bakarak, bazen de kırarak…

İçlerinde uyanan merakın peşinden gitmek zorundalar. Merak yoksa öğrenme de bir o kadar uzak.

Her yerde sormak zorundalar, devamlı konuşmaya, anlatmaya muhtaçlar. Yeni cümlelerle kendilerine açacakları ufuklara tutunacaklar çünkü bir ömür boyu…

Ya biz büyükler? Ne çok şeyle doldurmuşuz hayat kabımızı. Anlamlı anlamsız kaygılar, telaşlarla dağılmışız kaç bin parçaya.

Merakımızı yitirmişiz, hem de kaç defa bulup, yeniden kaybetmişiz…

Geçmişimizin keşke’leri altında toz duman olmuş heyecanımız.

İçten gülüşlerimiz uzaklaşmış, kim bilir nerelerde mahsunca bekliyor gizli saklı…

Doyasıya ağlamaya çekinecek kadar kendimize yabancılaşmışız.

O yabancı, soğuk, donuk dünyamıza çocukları sürüklemek neden?

Kendimizi hapsettiğimiz sıkıcı dünyanın parmaklıkları arasında ne işi var çocukların? Onca kıymetli işleri varken…

Bizim gibi değil onlar… Farketmeliyiz… Kişilik inşasındalar. Henüz kaygısızca, içlerinde Yaratıcı’nın koyduğu büyük güçle, kendilerini var etme çabasındalar. Koşmaları, susmaları, kızmaları, inatları… Herşeylerinin bir anlamı var.

Yaptıklarının da yapmadıklarının da var bir sebebi... Biraz durup, susup, dinlemeli, izlemeli…

Suskunluklarına bakıp ‘uslu’ diye övünmeden, hızlılığına bakıp ‘yaramaz’ diye etiketlemeden.

Hayatlarını onlara teslim etmeli yeniden, talimatlarla eğip bükmeden.

Kendimizi görmek ve belki de kendimizi yeniden bulmak için onların dünyasına sokulup, kıvrılmalı biraz. Sıcacık, dingin, masum hallerinde can bulmalı… Yaratıcı’nın içine rızasını gizlediği nazik yüreklerini öpüp, koklamalı… Büyük ve karmaşık dünyamıza çekip, incitmeden…


Bunlar da ilginizi Çekebilir

11 Yorum Yorum Yaz

Yorum Yaz