Priz Kenarındaki Çocuklar

gonca hanımEskiden yola fırlayan toplar olurdu ve ardından koşan çocuklar…

Şimdi yollarda top yok, sokaklar boş, parklar sessiz… Çocuklar televizyon, internet ve telefon üçgeninde kaybolup gitmekteler ve maalesef karanlık bir köşede, tek başlarına yitmekteler pek çoğu.

Daha “anne” diyemeden bütün sosyal becerilerini androidlere teslim eden minikler var artık dünyamızda. Küçücük kafasından büyük bir ekran ardında kaybolan yüzleri gibi, zihinleri de silikleşiyor. Minicik yaşlarda tablet kullanabildiği için zekâ küpü zannedilen çocukların var olan zekâsını törpülüyor “teknoloji” dedikleri.

Diş fırçalamayı öğrenmekten daha kolaymış bilgisayar kullanmayı öğrenmek, biliyor muydunuz? Biz kafasını kullansın, zekâsına zekâ katsın, ama mümkünse bizden de uzak olsun deyip; renkli ve bol ışıklı ekranlar ardında çocuklarımızı tutsak ederken, yarın da okumadığı kitaplar, yerine getirmediği sorumluluklar için dert yanıyor olacağız. Şimdi gözlerini ayıramadığı renkli ekranların dağıttığı dikkatlerini toplamak için, ileride ne kapılar aşındıracağız, kim bilir…

Siz de görüyor musunuz, sürekli canı sıkılan, hiçbir şeyden keyif alamayan, omuzları düşük, moralsiz, hevessiz çocuklar? Ya da yere göğe sığamayan, sürekli koşturan ve bir türlü odaklanamayan?

İşte onlar renkli ekranların hazır sunumuna alışmış, emek harcamadan bol görsellik servisi yapan teknolojiyi fazlasıyla tatmış çocuklar… Aç zihinleri gereksiz yüzlerce kareyle dolduran bu görsel alışkanlık, bir kere girdi mi hayatlarına, kopması bir hayli çaba istiyor.

Çocuğum yan odada güven içinde, deyip keyifle kahvemizi yudumlarken; fiziksel ve zihinsel aktivitelerden uzak, var olan yetenekleri köreliyor çocuklarımızın. Biz farkında olmadan… Daha önemlisi acaba farkında olmak istiyor muyuz?

Bir çocuğu sessizleştirmek ve taleplerini durdurabilmek adına eline tutuşturulan bir tablet ya da telefonun, ondan köşe bucak kaçırdığımız bıçak ya da makas gibi sivri uçlu aletlerden daha mı az tehlikesi var? Aksine bir çocuğun elinde oynadığı tehlikeli cisimler sadece fiziksel zarar verirken ve hemen hepsinin telafisi, tedavisi varken; elindeki siber tehlikenin nüfuz ettiği yer çok derin. Ruhundaki bozulmaların geri dönüşü yok. Teknolojinin tükettiği yaşam enerjisinin yenilenmesi daha çok çaba gerektiriyor.

Sanal tehlikenin sinsiliğinin farkına varamadan, kötüyü iyi zannedip içselleştiren çocuklar, uzun vadede ciddi sıkıntılar yaşıyor.

İnanması zor ama teknolojiyi üretenlerin, Google, Apple gibi büyük firmaların yöneticilerinin, çocukları dikiş dikmekle, örgü örmekle meşguller; üstelik bizim çocuklar priz kenarlarında kendilerine yer ararken, oyunda puan toplamayı marifet sanarken... Bilgisayar ekranı, akıllı tahta, tablet, telefon… Hepsinden uzak, gerçek yeteneklerini ortaya koyabilecekleri bir ortam sunuluyor onlara… Biz teknolojiyi önlerine sermeyi bir modernlik zannedip, sözde zenginliğimizi sergilerken aslında çocuklarımızın verimli zamanları boşa harcanıyor.

Bir ekran karşısındaysa çocuğumuz, zannettiğimizin aksine ne oynadığının, ne izlediğinin önemi yok. Zaten maruz kaldığı ışınlarla gözleri, zihinleri ve duyguları tahrip olmakta. Var olan verimli saatlerini sanal ortamda tükettikleri için, yerine yapılabilecek pek çok yetenek geliştirici faaliyetten mahrum kalmaktalar.

Belki teknolojiden tamamen kurtulmak bir hayal, belki imkânsız ve belki de gereksiz… Fakat ailece bu tutsaklığı fırsata çeviremez miyiz?

“Onun için faydalı” diyerek kendimizi kandırdığımız ve sessizleşmesini fırsat bildiğimiz, bir kenarda kendi kendine zaman tüketen yavrumuza sokulsak, kollarına temas etse kollarımız, belki oynadığı oyunda onun heyecanına ortak olsak ve birlikte gülsek, eğlensek… Bu sayede, sanal alemden çekebilse ruhunu, bağlandığı biz olsak.

Sonra birlikte kapatsak renkli ekranları…

Bütün şarjlı cihazları başka bir odaya hapsedip; kalbimizi, zihnimizi bütünüyle birbirimize versek, bir kerecik… Kısacık da olsa teknolojisiz geçen vaktin huzuru sarsa bütün bedenimizi ve yoğun geçen koca günün en güzel vakti olsa o anlar. Çocuklarımız sanaldan sıyrılıp, biraz gerçek huzuru tatsa yuvamızda… Yanımızdan iteklemediğimiz için kendinin birey olduğunu hisseden çocuklarımız duygusal ihtiyaçlarını giderseler yanımızda. Biz anne babalar ise uyuduklarında yüzlerine bakmaya utandığımız ve onları ilgimizden mahrum bırakıp teknolojiye teslim ettiğimiz anların pişmanlığını daha az duysak…

Değmez mi? Allah’ın bin bir farklı yetenekle bezediği çocuklarımızın, vücut, zihin ve ruh sağlığı için biraz çaba göstermeye, keyfimizden fedakârlık etmeye değmez mi?

 


Bunlar da ilginizi Çekebilir

2 Yorum Yorum Yaz

Yorum Yaz