Hükümet Sizi Ne Kadar Temsil Ediyor?

Filistin meselesinde gördük ki pek çok kişi halkı ve hükümeti ayırmayı bilmiyor.

Filistinliler toprakların sattı…

Filistinliler 1.Dünya Savaşında Türklere şunları yaptı…

Filistinliler Doğu Türkistanlıların değil, Çinlilerin yanında yer aldı, soykırıma destek oldu…

Filistin, Ermeni soykırımını tanıdı, Türkiye’nin değil, Ermenilerin yanında yer aldı…

Bize ne, ne halleri varsa görsünler, yaşadıklarını hak ediyorlar, bunlar bize dost değil…

Bunlar dediğiniz kim?

Filistin halkı mı? Filistin Hükümeti mi? İkisi birbirinin aynısı mı? Hükümetler halkı ne kadar temsil ediyor? Hükümetin yaptığı her şeyden halk da sorumlu mu?

Yukarıda söylenenleri yapan Filistin halkı değil. Filistin hükümetidir. Filistin hükümeti halkı temsil etmiyor.

Gerçi sadece Filistin hükümeti değil, dünyada pek çok hükümetin başında Siyonistlerin seçtiği kişiler var. Demokrasi koca bir YALAN. Halk kendini temsil eden insanları seçemiyor. Sağdan ve soldan ona sunulan birkaç parti arasından seçim yapmak zorunda. Çoğu zaman sağın ve solun adamlarını da Siyonistler seçip destekliyor. İktidara geleni de kukla gibi oynatıyorlar.

Mesela Filistin’in başında 19 yıldan beri gitmeyen Mahmud Abbas adında Yahudilerin bir adamı var. Halk bir türlü bundan kurtulamıyor. Filistin’de 75 yıldan beri Yahudiler Filistinlilere zulmediyor. Filistin hükümeti bu zulmü yok sayıyor.

75 yıldan beri Yahudi keyfine göre davranıyor ve hiçbir bedel ödemiyor. Sokaklarda masum çocukları öldürüyorlar, suçsuz insanları toplayıp hapse atıyorlar ve akıl almaz işkenceler yapıyorlar. Hapse atılanlar ya ölüyor ya bir deri bir kemik ailesine teslim ediliyor. Kadınlar tecavüze uğruyor.

Filistin devleti, bu zulümleri hiçbir zaman uluslararası arenada dile getirmedi ve halkı Yahudi zulmünden korumak için hiçbir şey yapmadı. Bu yüzden halk kendi arasında gruplar oluşturarak kendini savunmaya çalıştı.

Filistin hükümetinin yaptıkları halkı bağlamaz. Filistin halkı her zaman Türkiye sevdalısı olmuştur.

Bu yüzden mazlumun yanında olabilmek için “halk ve hükümet ayrımını” iyi yapmamız gerekli.

Empati yapmak adına kendi ülkemiz için düşünelim: Hükümetin politikaları sizi ne kadar temsil ediyor? Mesela Filistin politikasından başlayarak geriye gidelim.

Hükümetin, Filistin halkı için somut hiçbir şey yapmaması bir yana, bir de katil, soykırımcı İsrail ile ticarete devam etmesini, ben kabul etmiyorum. Filistin halkı Yahudi ablukası altında açlıktan, susuzluktan ölürken, her gün katillerin meyvesinin, sebzesinin gemilerle taze taze ülkemizden gitmesi nasıl kabul edilebilir?

Sadece meyve sebze de değil, demir, çelik, çimento, akaryakıt…

İsrail’e silah satışı haberlerinden sonra TÜİK yaptığı açıklamada “Harp mühimmatı değil, tabanca aksam ve parçalarının ihraç edildiğini” açıkladı. Bombaya katkımız yokmuş, ama tabanca bizden.

Siz buna razı mısınız?

Ben bunlardan razı değilim. Bu politika ile hükümet beni temsil etmiyor. Halkın çoğunu da temsil ettiğini düşünmüyorum. Bazıları diyecek ki “Hükümete oy verenleri temsil ediyor.” Bence her oy vereni de temsil etmiyor.

Zira seçenek azlığından oy vermiş olabilir, kötünün iyisi diye…

Ya da beğendiği için oy vermiş olabilir fakat insan oy verirken o hükümetin yapacağı şeyleri tahmin edemeyebilir.

İnsanlar siyasetçilerin sözlerine bakarak oy veriyor. Siyasetçiler halkın nabzına göre şerbet veriyor. Halkın çoğunluğu da zaten okuyan araştıran bir halk değil. Fazla seçme şansı da yok. Tatlı bir rüya için ona uygun, en tatlı masalı anlatana oy veriliyor genellikle. Tüm partiler için söylüyorum bunu.

Siyasetçiler, halkın korkuları üzerinden politika geliştirirler. Dinden korkanı, din aleytarlarını, kendisi için sınırsız özgürlükçüleri sol partiler çağırır. İnancı yüzünden baskı görmek istemeyeni, dinini rahat yaşamak isteyeni, muhafazakar kesimi sağ partiler çağırır. İki taraf da halkın korkularını ve arzularını kullanır: “O gelirse şöyle olur, ben gelirsem böyle olur.” Fakat aslında görünmeyen tarafta bambaşka şeyler olur. Fakat genellikle halk düşünülmez.

Özetle mevcut sistemde hükümetler, halkı temsil etmiyor.

Kimse çıkıp da bir gün demesin: “Türkiye halkı Filistin halkına soykırım uygulanırken Yahudilerin tarafında oldu.”

Halkın çoğu bundan razı değilse, bu halkın suçu değil.

Kimin suçu? Hükümet temsilcilerinin suçu. Politikacıların ve milletvekillerinin suçu. Yanlışları gördüğü halde alkışlayanların suçu. Öteki gelirse konforumuz bozulur kaygısı ile eleştirmediği gibi alkışlayanların suçu. Yanlışa yanlış demeyenlerin suçu. Allah onlardan sorsun hesabını.

İnsanlar da onlara sorsun hesabı, yanlışı durdurmak için dile getiren, çabalayanlara değil ya da elinden bir şey gelmeyenlere değil.

Ben kendi adıma karınca kararınca çabalıyorum, haksızlığa dur demek için çabalayanlarla birlikte.

Özetle hükümetleri halkın çoğunluğu seçiyor fakat hükümetler yaptıkları ile halkın çoğunluğunu temsil etmiyor.

Sadece Filistin meselesi değil, mesela:

Hükümetin, Küreselcilerle birlikte “Yeni Dünya Düzeni” ne katılmasına ben karşıyım. Halkın çoğu da başına gelecekleri bilse, karşı çıkar fakat bilmiyor.

Bu bağlamda seçim sonrası çıkarılacak olan “İklim Kanunu”na, tarımın ve hayvancılığın bitirilmesine, yapay ete, karbon vergisine…karşıyım.

Avrupa’nın çöplerinin ülkeme gelmesine karşıyım.

Pandemi adı altında güvenilirliği olmayan aşı dayatmalarına karşıyım.

Ülkeye bu kadar çok farklı ülkelerden ve farklı kültürlerden mülteci alınmasına karşıyım. Özellikle ABD’nin Afganistan’da 20 yılda kendi halkına karşı kullanmak üzere yetiştirdiği Afgan PKK’sı sayılan genç erkeklerin sınardan destursuzca ülkeye doluşmasına karşıyım. Biz AB’nin ve ABD nin yaptığı pislikleri temizleyeceği çöp kutusu değiliz.

Ülkeye doluşan serserilerin yaptığı her suçtan, tedbir almayan ve ülkeye kabul eden siyasetçiler sorumludur. Bir gün bunlar başımıza bela olduğunda kimse de çıkıp demesin “Ülkenize ipsiz sapsız adamları doldurmasaydınız oh oldu size” diye. Bunun sorumlusu hiçbir şeyden haberi olmayan ya da görüşü alınmayan, sözü geçmeyen halk değil.

Günümüzden geriye doğru gidersek mesela ben aile kurumuna en büyük darbeyi vuran, LGBT örgütlerini milletin başına bela eden İstanbul Sözleşmesi’nden ve uygulamaya devam edilen, “kadın beyanı” ile binlerce iftira mağduru ortaya çıkaran 6284 kanunundan razı değilim.

2012 yılından beri bunları dile getirip düzeltilmesi için mücadele ediyorum. Tehlikeyi gören sağduyu sahibi insanların destekleri ile tabii ki. Onlar olmasa sesimizi duyuramayız. Allah hepsinden, hepinizden razı olsun.

Sonuç olarak hem bizim ülkemizde hem dünyada genel olarak siyasi partiler ve hükümetler halkı gerçekten temsil etmiyor. Bu yüzden hükümetlere ve onların şakşakçılarına bakarak halkı değerlendirip, o ülkenin halkına haksızlık etmeyelim, vebal yüklenmeyelim.




Bunlar da ilginizi Çekebilir

0 Yorum Yorum Yaz

Yorum Yaz