Eski Bir Feministin İtirafları

semaGeçenlerde bir yerde okumuştum. Dindar bir hanım, bir gece sabaha kadar ağlayıp, sızlanmış. “Allahım dinimizde kadını neden ikinci sınıf yaptın?” tarzında sözlerle, gözyaşı dökmüş. Bu kadıncağızın açıkça dile getirdiği sitemlerini pek çok dindar hanım içinden geçirmemiş midir? Ben kendi adıma geçmişte geçirmiştim.

Eski bir feminist olarak, itiraf ediyorum. Eski bir feminist dediysem öyle uçlarda bir feminist olmadım hatta o zaman feminist olduğumun farkında bile değildim. "Biz kadınlar mükkemmeliz fakat erkekler kıymetimizi bilmiyor." kafasındaydım.

Dini kitaplarda, erkeklerin kadınlara karşı vazifelerini, defalarca okuduğum halde, kadınların kocalarına karşı vazifelerine göz ucuyla bakar kapatırdım. Çünkü dinimizde kadın erkek ilişkilerine baktığımız zaman kadınların görevleri görünüşte ağır gibi geliyordu. Hele itaat meselesi. Hele itaat meselesi. Kadın kocasın itaat edecek. Aman Allahım! Aman Allahım!

Biz kadınlar, bu meseleyi hiç hatırlamak istemeyiz. Kadınların en önemli meselesi buyken, eli kalem tutan kaç başörtülü yazar bu meseleyi yazmıştır, hemcinslerine hatırlatmıştır? Geçmişten günümüze kadın yazarlarımız bizleri hep "mücahide" olmak konusunda yüreklendirdiler.

Oysa Peygamberimiz “Kadının cihadı, kocası ile güzel geçinmesidir.” buyurmuştur. Bizim cihadımız kendimizle. Gururumuzu, kibrimizi, kinimizi, kısacası içimizdeki putları ne kadar kırabiliyorsak, şefkat ve teslimiyet ehli bir kadın olabiliyorsak, dünya ve ahreti işte biz o zaman kazanıyoruz.

Bu konuyu kadın yazarların hitap ettiği kitlelere hatırlatması bir yana, modern olmak adına çoğu zaman üstü hep örtülmeye çalışıldı. Çünkü din düşmanlarının ellerinde en büyük koz “kadın” konusudur: "Hah hah hah. Din kadını ezmiş.. Din kadının kocasına itaatını emretmiş..Kadınları ikinci sınıf ilan etmiş.. Bir de ikinci eş alma meselesi vardı değil mi? Hah hah..."

Kendilerine göre açık buldular vuracaklar. Geçmişte bu konularla dindarlara o kadar saldırdılar ki sonunda istedikleri şeyi başarmışlar gibi. Artık bizlerde, bu konular, dinimizin bir eksiği, bir açığı imiş gibi konuşmaya korkar olduk. Hâşâ dinin bir eksiği ya da fazlalığı yoktur. Eksiklik ve hata bize aittir.

Bu konunun ört bas edilmesinin acısını da hep birlikte çekiyoruz. Başörtü konusunda aslanlar gibi mücadele eden kızlarımız, evlenince ne yapacaklarını şaşırdılar. (istisnalar kaideyi bozmaz) En azından ben ne yapacağımı şaşırmış idim.

Feminizmin, eşitlik iddiasıyla doldurulmuş kafalarımızla, mutlu bir aile hayatı yaşamaya çalıştık. Olmayınca kızdık. Kime kızacağız? Nefsine kızmak kolayı olmadığı için erkeklere kızdık. Onlar bizi mutlu etseydi biz mutlu olurduk!

Biz dindar kadınların feministliği çok tehlikelidir. Birkaç sebepten dolayı:

Birincisi: Feminist olduğumuzu kabul etmeyiz; çünkü dinimizle feminizmin uyuşmadığını biliriz. Kabul etmediğimiz için, ne kadar çok etkilendiğimizin de farkında olmayız.

Bundan beş yıl kadar önce, feminist olduğumu fark etmemle, arınma sürecine girmem bir oldu. Nasıl rahatladım anlatamam. Bazen düşünüyorum da o kafayla gitsem evlilik konusunda çok tehlikeli olabilirmişim. Elhamdulillah evlilik üzerine çok şey yazmadan durumu toparladım, güzel dinimizin penceresinden bakmaya başladım.

Kitap yazarken ana kaynaklarım; Rabbimin ayetleri ve sevgili peygamberimizin çok kıymetli sözleri. Psikoloji ve bilimsel araştırmalarda yan destek. Bu yüzden olsa gerek, son yazdığım evlilik kitapları ile çok teşekkür ve dua alıyorum.

İkincisi: Dindar feminist kadınlar, evde eşitlik davası güder, kocasını susturmayı zeka alâmeti zanneder, onunla mücadeleyi hiç elden bırakmaz, ama içten içe susturamadığı bir ses “yanlış yapıyorsun, günaha giriyorsun” der bu kez de “bu adam yüzünden günaha giriyorum” diye iyice sinirlenir.

Mutlu olmak isteriz; fakat nasıl olacağımızı bilemeyiz. Dizilerden, filmlerden, internetten mutluluk formülleri ararız.

“Sevdiğini elde tutmanın 101 yolu” “Onun baş tacı olmanın 10 sihirli formülü” tarzında. Fakat bu kadar yol yönteme rağmen, bir türlü mutlu olamayız. En sonunda erkeklerin kötü olduğuna karar verir, kendimizi mutsuzluğun akışına bırakırız.

Oysa verilen formüller yanlış olduğu için mutlu olamıyoruz; çünkü formüller yaratılışa ters. Yaratılıştan gelen genetik kodlamaları göz ardı ederek, mutlu olamayız. Yaradan, kadın ve erkeği yaratmış, mutluluk reçetesini de göndermiş. Bu yüzden mutluluğu uzaklarda aramaya hiç gerek yok.

 


Bunlar da ilginizi Çekebilir

2 Yorum Yorum Yaz

Yorum Yaz