Bu Bir Çocuk Aile Yazısı

35_bYaklaşık üç buçuk aydır Vahdet Gazetesi için üç gün kadın aile köşesi bir günde yazı hazırlıyorum. Takip edenler bilecektir, buraya koyduğum yazılar bir şekilde gazeteye bağlanır oldu. Zihnimin büyük kısmını bu sebeple son günlerde iki soru kaplıyor;

Bugün ne pişirsem ve ne yazsam?

Biliyorsunuz biz zaten devam eden rollerimize katarak yapıyoruz pek çok şeyi. Ütü yaparken aklıma gelen konuyu not ediyor, bulaşıkları makineye yerleştirirken ne yazsam diye düşünüyorum.

Tabi bunlara ilkokul birinci sınıfa giden çocuğun ödevleri, ufaklığın oyunları, misafirler, sınavlar, eğitimler ve okunacak kitaplar eklenince zaman yetmeyecek kadar az oluyor.

Şikayet ettiğim sanılsın istemem. Aksine bu kalabalık hali çok seviyorum. Zihnim son dakika çalışanlardan çünkü benim. Son dakika üretebilenlerdenim. Sadece bizim için önemli olan cocukaile de yeni yazılarla buluşamamızın nedenlerini anlatmaya çalışıyorum.

Tabi bir yandan yorumlara, gündeme baktığımda herkesin büyük bir merakla ve ilgiyle evliliğe dair yorum yaptığını görüyorum. Bu evliliklere dair çözüm üretecekse şahane bir durum tabi. Diğer türlü havanda su dövmekten öteye gidemeyiz.

Ama diğer yandan çocuğa dair yazıların, bu konuda tutulacak çetelenin cümlelerine eşlik eden az. Bunu yargılama gibi düşünmeyin lütfen. Tespit . Zaten az sonra yazacaklarımla daha da netleşecektir bu.

Evlilikte, hep bir beklentiyle cümleler kuruyoruz. Eşim şöyle, böyle, bana bunu yaptı, şunları yapmadı... Hep bir yargı , umutsuzluk hakim. Herkes yaşadığını bilir tabi. Ama bir yandan olağanca masumiyetiyle çocuklarımızın hikayesinde bu mutsuzlukla yol aldığımızı düşünmüyoruz. Evliliğe yapılan yorumlar kimseyi değişime çağırmıyor. Oysa çocuk aynı kalmamamız için Allah'ın lutfu bir taraftan bakıldığında.

Kimsenin başa dönmeye gücü yok sanki... Şimdi mutsuz giden bir evliliğin, hiç mutlu anı yok mudur mesela? Oraya dönüp, neyi nasıl yapıyordum? Neden mutluydum o zamanlar diyebilsek , belki de bir ilişkinin geldiği yeri daha net göreceğiz. Kronik mutsuzlar için değil tabi bu söylediğim...

Çocukla kurduğumuz diyalogta da böyle... ( salı günkü yazımda da söylemiştim) En masum yere dönebilme cesaretine ihtiyacımız var. Sürekli kendimizden kaçarak nereye varacağız bilmiyorum.

Bugünlerde aldığım eğitimler, okuduğum kitaplar, dinlediklerim, yaptığım sohbetler hep benzer şeylere çıkarıyor beni;

Birincisi kendimizi değiştirmeye gönüllü olmazsak kimse bize yardım edemez.

İkincisi okumazsak ve tefekkür etmezsek bir hikayeyi değiştirme gücünü kendimizde bulamayız.

Üçüncüsü ancak başkalarını mutlu ettiğimiz ölçüde mutlu olabiliriz. Çünkü verebilmek bile nasip

ve dördüncüsü acziyetimizi kabul etmediğimiz sürece kibir imtihanlarımız devam edip duracak...

Birbirimizi şaşırtmaya çalışmayı ( daha önceki tepkilerimizden farklı bir tepki vererek), her zamankinden farklı davranmayı, daha cömert olabilmeyi, daha çok şükredici olmayı denemenin ne zararı olabilir ki?

Yıllarca aynı cümlelerle kendini ve şikayetlerini anlatanlar bir de bunu deneseler keşke...

Neyse belki deneyen çıkar:) En azından boşa kürek çekmediklerini hatırlatmak isterim. Daha iyi olmanın hiç bir kötü yanı yok nasılsa...

Ne dersiniz?

* Özlemişim burda yazmayı:) İşler müsade ettiği ölçüde yine yazabilmek duasıyla...

 

 


Bunlar da ilginizi Çekebilir

12 Yorum Yorum Yaz

Yorum Yaz