Yüzüncü Kişi

35_bGeçtiğimiz hafta Ailenin Korunmasına İlişkin Kanunlar ve Yönetmelikler’in anlatıldığı bir derste hocamız, kanunlara rağmen, medyada gündeme gelen şiddet olaylarının son dönemde artışına örnek olsun diye bir deneyden söz etti.

Deney şöyle;

“1952’de Koshima Adası’nda bilim insanları maymunların beslenmesi için kumların içine tatlı patates bırakmışlar. Bu adanın maymunları da tatlı patatesin tadından hoşlanmış ama yiyeceklerinin kumlu olması hiç de hoşlarına gitmemiş. Ama kumlu da olsa tatlı patatesleri yemeye devam etmişler.

Bir gün, on sekiz aylık İmo isimli dişi maymun tatlı patatesleri en yakın su birikintisinde yıkayarak yemeyi akıl etmiş. Bu buluşunu annesine de öğretmiş, İmo’nun arkadaşları da patateslerini yıkayarak yemeyi öğrenmişler ve kendi annelerine de öğretmişler. Bu yeni davranış biçimi bilim insanlarının gözleri önünde, yavaş yavaş maymunlar arasında yayılmış.

1952 ve 1958 yılları arasında genç maymunlar, beslenmelerini daha zevkli hale getirmek için, kumlu tatlı patateslerini yıkamayı öğrenmişler. Bu daha sağlıklı ve zevkli yeni davranış biçimini çocuklarını taklit ederek onlardan yeni bir şey öğrenen yetişkin maymunlar da kazanmışlar. Yeniliklere açık olmayan, çocuklar ve gençlerden de öğrenilebileceğini düşünmeyen, kendi bildiklerini tekrar eden yetişkin maymunlar ise kumlu patates yemeye devam etmişler. 1958’in sonbaharında çok şaşırtıcı bir şey olmuş. Koshima maymunlarının bir kısmı (diyelim ki 99 maymun) artık patateslerini suda yıkayarak yemeyi öğrenmiş.

Bir sabah, gün doğarken yüzüncü maymun da patateslerini yıkayanlar arasına katılmış. İşte o an her şey değişmiş. Aynı günün akşamı, adadaki hemen hemen tüm maymunlar, patatesleri yıkayarak yemeye başlamış.

Ama hikâye bitmemiş. Bilim insanlarını şaşırtan asıl sürpriz, bu adayla doğrudan bir ilişkileri olmadığı halde, diğer adalardaki maymun kolonilerinin de aynı anda patateslerini yıkamaya başlamaları olmuş.”

Hoca şiddet olaylarının tüm detayları ile anlatıldığı, boşanma haberlerinin her gün sayfalarca verildiği bir medyatik dilde bir süre sonra bir şey yapmasak da, bazı değerlerin yıkımının bu metofor sebebiyle yayıldığına işaret etti.
Gündelik hayatın içinde kullandığımız dil, bazen bizi yüzüncü kişi haline dönüştürebiliyor ne yazık ki...

Gördüklerimizi, duyduklarımızı anlatırken insanların içlerindeki güven, sevgi ve iyilik kavramlarını yıkan algıyı oluşturduğumuzu da farkedemiyoruz. Boşanmanın, şiddetin, vefasızlığın, samimiyetsizliğin hızla artışından bizzat sorumlu olmasak da anlatma ve paylaşma biçimimiz çoğu zaman kitleler ekseninde normalleşmesine katkı yapmamızı beraberinde getirebiliyor.

Bu deneyi dinledikten sonra aklıma çölde atını çalan hırsıza ”atımı çaldığını kimseye söyleme bundan sonra kimse çölde kalan birine su vermez” diyen bedevinin hikayesi geldi.

Güvenin yıkılmasında payı olmasın isteyen bedevi bilincini hepimiz yeniden konuşmamız gerekiyor zannımca.
Sürekli kötüden bahsedip, dünyanın kötüye gittiğini söyleyen yüzüncü kişi olmaktansa, iyiliğin ve güzelliğin yayılışına sebep yüzüncü kişi olmaya talip olmak sorumluluklarımızdan biri olabilir mesela.

Bu hayata boş bir hayalcilikle bakmaktan öte, zihnimizde ve kalbimizde birikenlerin kaynağını görmemiz açısından önemli diye paylaşmak istedim.

yazının devamı için;

http://www.gazetevahdet.com/yuzuncu-kisi-2919yy.htm


Bunlar da ilginizi Çekebilir

2 Yorum Yorum Yaz

Yorum Yaz