O Tebessüm Seni Bulmaz Mı Sanıyorsun?

ahmet ayAnlayış dediğimiz şey, yalnız bir kişinin veya bir kesimin göstermesiyle olacak birşey değil. Taraflardan yalnızca birisi anlamaya çalışıyorsa, diğeri hiç yanaşmıyorsa, bu yorar. Yorgunluk fıtratın aksine veya elverdiğine aykırı/aşırı iş yapmanın ilk delilidir. Eşya yeknesaklığa düşmandır çünkü. "Zira, tevakkuf, sükûnet, sükût, atâlet, istirahat, yeknesaklık, keyfiyâtta ve ahvâlde birer ademdir. Hattâ en büyük bir lezzet, yeknesaklık içinde hiçe iner."

Her gün bal yiyen baldan bıkarmış. Hep aynı kalamazsın. Hep içine atan sen olamazsın. Böyle yaşanmaz. Yaşam aynılık değildir çünkü, değişimdir. "İşte şu hakikattendir ki, zîhayatlara âlâm ve mesâib ve meşakkat ve beliyyât sûretinde, bâzı hâlât ârız olur ki; o hâlât ile hayatlarına envar-ı vücud teceddüd edip zulümât-ı adem tebâud ederek hayatları tasaffî ediyor."

Şeriatın sınır koymadığı yerlerde eşitlik düzeyinde bir ilişki istemek bencillik değildir. Eşitlik istemek 'senin kadar ben de mahlukum' demektir bir nevi. Mahlukiyetin mazhar olduğu herşeyde benim de senin kadar hakkım var. Beni de Allah yaratmış, sen gibi. Ben de öfkelenirim bazen, sen gibi. Ben de sabredemem bazen, sen gibi. Ben de alttan alamam bazen, sen gibi. İnsanî olan herşey bende de vardır. Sen de idare etmelisin beni, benim seni idare ettiğim gibi. "Çünkü mahlûkat mâbûdiyetten uzaklık noktasında müsâvi oldukları gibi, mahlûkiyet nisbetinde de birdirler."

Fakat tuhaftır, bizde en makul eşitlik talepleri bile bencillik olarak öğretiliyor. Fedakârlıklar ise mecburiyetimiz gibi. Hal böyle olunca yükümüz ağırlaşıyor. Bir insan iken birkaç insan gibi yaşamaya başlıyoruz. Fakat Kur'an'da demiyor mu: "Allah, hiç kimseye gücünün yeteceğinden fazla birşey yüklemez." Hem yine demiyor mu: "Allah sizin için kolaylık ister, zorluk istemez." O halde birşeyler artık taşınmaz, hayat yaşanmaz geldiğinde omuzlarındakini sınaman gerekmez mi? Neden onları tenzih edip, kutsallaştırıp veya masumlaştırıp kendini suçluyorsun? Belki o yükün tamamı senin değildir? Belki sen başkalarınınkini yüklenmişsindir?

Ben bu sorunun en çok eşler arasında gözetilmesi gereken bir 'denge yitimine' karşılık geldiğini düşünüyorum. Taraflardan birisinin hayatını dilediği gibi yaşamaya açık olduğu, ancak diğerinin her türlü fedakârlığı yapmayı baştan bir görev olarak üzerine aldığı bir düzen, fıtrî gelmiyor. Allah'ın fıtraten ve dinen verdiği mesuliyetlerden bahsetmiyorum. O Allah'tır ve hepimize sınırlar koymaya hakkı vardır. Bunlar zaten hep iyiliğimiz içindir ve iyi de gelir. Ancak bir de insanların kimlikler üzerinden birbirlerinin omuzlarına koydukları yükler var. İnsan, insan olarak yaklaştığı sürece karşısından insanlık görür. Tebessüm etmeyen bir yüzün hakkı var mıdır karşısındaki gülümser bulmaya?

'Mümin müminin aynasıdır' hadis-i şerifinin penceremiz olduğu bir manzarada, gördüğümüz suretler aslında hep bizim suretlerimiz. Gülümsediğimiz kadar gülücük buluyor, çatık kaşlarımızla boğduğumuz kadar ona boğuluyoruz. Aynalar koridorundan geçiyoruz ve hep şunu söylüyoruz: "Ben mecbur değilim güzel kalmaya, güzel kalması gereken esasında o!" Bu nasıl mümkün olabilir? Aynada yansıyan, yansıtılanı nasıl geçebilir?

Tebessümü sadaka olarak söylemiş Efendimiz aleyhissalatu vesselam, ama hiç kendine sordun mu: Acaba kime sadakadır? Sırf gülümsediğine mi? Yoksa kendine de mi? Yoksa ikinize birden mi? Burada elhamdülillah diyenin ahirette elhamdülillah yiyeceği bir düzlemde yaşıyoruz. Herşeyimiz bir başka şeye dönüşerek bâki âlemimizi şekillendiriyor. Kiramen Katibîn bu dönüşümün şahitleri, defterdarları. O tebessüm dönüp illa seni bulmaz mı sanıyorsun? Hayat dediğin iradenin attığı bumerang gibidir, tıpkı Zilzal sûresinde dendiği gibi: "Kim, zerre mikdarı hayır işlerse, onu görür. Kim de zerre mikdarı şer işlerse, onu görür."


Bunlar da ilginizi Çekebilir

4 Yorum Yorum Yaz

Yorum Yaz