Yetenekli Çocuk Olmak Suç Mu?

Bundan böyle bu sitede kitap eleştirilerimle sizlerle birlikte olacağım inşallah.Bugün size anlatmak istediğim eser, az evvel hitamına erdiğim, psikoloji üzerine bir kitap. İsmi; Yetenekli Çocuğun Dramı. Yazarı; Alice Miller. Yayınevi; Profil. Bu güzel eseri dilimize kazandıran mütercim ise Emine Avşar...

 

Yazının başında aceleci davranarak hemen mü¬tercim hanımı tebrik etmek istiyorum, zira konusuna kıyasla gayet keyifle okuduğum bir metin oldu bu eser. Normalde psikoloji/pedagoji üzerine yazılmış kitapların çok sürükleyici olduğu söylenemez. (En azından benim açımdan.) Ama Yetenekli Çocuğun Dramı bende hiçbir bıkkınlık yaratmadı. Öyle su gibi okundu, gitti. Ben bunu biraz da mütercimin başarısına bağlıyorum. Kimse de bu kanaatimi haksız bulmayacaktır zannederim. Malum; mütercim dediğiniz kitabı rezil de eder, vezir de. Hatta merhum Cemil Meriç’in ifadesiyle “Her tercüme yeni bir teliftir.” Emine Hanım’ı da bu nedenle tekrar tebrik ediyoruz.

 

Benim laf kalabalığımı aşıp kitaba gelirsek... Alice Miller, bu kitabı aslında iki kez yazmış. Şaşırdınız değil mi? Ben de bunu kitabın sonundaki mütercim yazısından öğrendim. Gerçi o yazıyı kitabın başında görsem, okusam daha iyi olurdu ya neyse. Öyle takdir etmişler. Fazla kurcalamıyorum.



 

Evet, Alice Miller bu kitabı önce 1979’da daha sonra da tekrar 1996’da yazmış. Tabii geçen yıllar boyunca hem Alice Miller değişmiş, hem de psikoloji. Hatta Freudcu bir ekolün bağlısı olan Alice Miller, bu süreçte kendi öğretisiyle de bir hesaplaşma yaşayarak 1988’de Uluslararası Psikanalistler Birliği’nden ayrılmış. Freudcu tanımlamalardan, kalıplardan azade olmuş bir şekilde de eserini tekrar telif etmiş 1996’da... Emine Avşar’ın çevirisi de 1996 yılında yaptığı bu ikinci telifin metnini esas alıyor. O yüzden içiniz rahat olsun.

 

Psikolojik rahatsızlıkların teşhisinde çocukluk yıllarının çok önemsendiği bir ekoldür bildiğiniz gibi Freud ekolü. Zaten psikanaliz en çok bundan yararlanır bilgi elde edim sürecinde. (Çocukluk yılları ve rüyalar...) Bu yönüyle psikanaliz, psikolojik rahatsızlıkların teşhisinde yeni bir çığır açmıştır. Fakat Alice Miller’ın da dediği gibi bu ekol, hastalıkları tedavi etmekten çok, onları normalleştirip kalıcı hale getirmek üzerine kurgulanmıştır. Yani psikanaliz sürecinde sorununun kökenini bulan hasta, bu kökenden faydalanarak hastalığını tedaviye girişmez, daha çok onu olduğu gibi kabullenmeyi öğrenir. Hatta bazen çocuklukta yaşananlar, bugünkü halini (belki sapkın tavrını) haklı bulmasını ve kendisinden şikayetçi olmayı bırakmasını sağlar. Yani sorun giderilmez, sadece içselleştirilir.

 

İşte Freud’un öğretisi hakkında böyle bir eleştiri geliştiren Alice Miller, eskiden yürüdüğü yolun bu yönünü zararlı bularak, onun yerine keşfedilen kökenlerden hareketle bir hesaplaşmaya girmemizi tavsiye ediyor. Hatta bunu kitabın Türkçe tercümesindeki ismiyle “yetenekli çocuk” üzerinden yapmayı öneriyor. Çünkü yazarın yetenekli çocuk kavramı üzerinden irdelediği şey çok başka. Daha çok sorunlu tiplerin incelenmesine hasrolmuş bir bilim dalı olan psikolojinin aslında sorunsuz kabul edilen tipler üzerine de eğilmekle ne büyük işler yapabileceğini ortaya koyuyor.

 

Önce yetenekli çocuktan benim ne anladığımı size anlatmam gerek. Yetenekli çocuk, aslında dıştan bakıldığında ailenin övünç kaynağı olan, hep insanlara iyilik yapmaya çalışan, yetenekli ve erdemli kişi profilini temsil ediyor. Bu kişiler ilk bakışta topluma hep fayda sağlayan muhteşem tipler. Fakat Alice Miller’ın tezine göre aslında yaşadıkları ortam için kendilerinden en çok fedakârlıkta bulunanlar da bunlar. Yani bu iyi çocuklar...

 

Onlar ta bebekliklerinden itibaren fıtratlarında bulunan sevgiye muhtaçlık nedeniyle sürekli onu kazanmaya çalışıyorlar. Bunu başka çocukların yaptığı gibi isyan ederek, yaramazlık yaparak değil; ailesinin veya çevresinin hayatına en sorunsuz şekilde adapte olarak yapıyorlar. Mesela kitap içinde geçen bazı örneklerde olduğu gibi bazen anneleri ağlayan çocuğu sevmediğini söylediği için hiç ağlamadan büyüyorlar. Bazen de anneleri kardeşlerine baktıklarında mutlu olduğu için kardeşlerinin annesine dönüşerek annelerinin yükünü kendi zayıf omuzlarına alıyorlar. Yani aslında bu faziletli tavırları (dışarıdan görünen şekliyle) bunun içlerinden gelen bir istek olmasından dolayı değil. Asıl ihtiyaçları olan şey sevgi. Fakat bunu çevrelerinden kolay alamadıkları için çevrelerinin sevebileceği bir şekle bürünüyorlar.

 

Şimdi siz “Bunda ne kötülük var?” diyebilirsiniz. Şu kötülük var muhterem karilerim: Bu içeriden gelen bir arzuyla değil, dışarıdan dayatılan bir istekle olduğu için ilerleyen yıllarda bu insanlar çevrelerini daima kendilerine bağımlı olacak tiplerden yahut yaptıklarını sürekli takdir edecek insanlardan oluşturmaya çalışıyorlar. Hatta Alice Miller’ın tespitinde olduğu gibi birçoğu bunların psikiyatrist oluyorlar. Böylece kendilerine muhtaç insanların çevrelerinde tutuyorlar. Tam da bu noktada bizi dikkatli olmaya çağırıyor Alice Miller: Belki de psikiyatristiniz sizi sürekli çevresinde tutmak için iyileşmenize engel oluyor olabilir. Bunu bilinçle yapması şart değil. Bu tip insanlar kendilerine muhtaç olanların uzaklaşmasından hoşlanmazlar.

 

Geçmişte yaşanılanlarla yapılacak bir hesaplaşmanın insanı bir adım ileriye götürmesi gerektiğini vurgulan Alice Miller, Freudcu yaklaşımla işte tam da bu noktada ayrılarak normalleştirmeden ziyade değişimi faydalı buluyor. Yani sorunlarla yüzleşmenin o sorunları kabullenmek yerine gidermekle neticelenmesini salık veriyor, istiyor. Bu yüzden sanırım en nihayet psikanalistlerle ters düşmüş, onlardan çok fazla eleştiri almış ve yolları ayrılmış.

 

Bu çocukluğa gidip oradan büyüklüğümüzdeki sıkıntılarımızı tedavi etmeyi ne kadar anlamlı bulursunuz bilmem. Bazıları eleştirse de ben, “Her çocuk fıtrat üzerine doğar, sonra anne ve babası onu Hıristiyan, Yahudi veya Mecusi yapar...” şeklinde bir hadisin bilgisine sahip olarak Hz. Peygamberin (a.s.m.) yaptığı böyle bir vurgunun boşuna olmadığını düşünüyorum.

 

Bizim de fıtrattan sapmış, saptırılmış yanlarımız varsa eğer ve bunlar büyüyünce arıza çıkarıyorsa, onlarla yüzleşmemiz yerinde olur. Küçüklükte yaşadıklarımızla böyle yüzleşirsek, belki temiz sayfamıza yani fıtratımıza tekrar dönebiliriz. Kesin değil, ama denemeye değer. Bu noktada Alice Miller ile hemfikirim. Fakat bu arada, benim okuduğum baskısı birinci baskıydı ve 71. sayfa yarım bir şekilde sonlanıp 72’de alakasız bir bölüme geçiliyordu. Sanıyorum aradaki metin kaybolmuş. Profil Yayınları yetkililerinin dikkatine... Bir dahaki baskıda düzeltilirse iyi olur. Haydi güzel okumalar muhterem karilerim.

 

twitter.com/yenirenkler

 


Bunlar da ilginizi Çekebilir

3 Yorum Yorum Yaz

Yorum Yaz