Biraz Düşünce Biraz Ara

Eşim bu yazı dizisinin 4. yazısında oğlumla yaptığımız sohbeti okuduktan sonra: “Ya bana çok kurgulanmış gibi geldi.” dedi.

Ben de dedim ki, “Hayret, sohbet aslında hiç de benim kurguladığım gibi olmadı. Hatta çocuğun çok yerde konuyu başka yerlere çektiğini, dağıttığını düşünmüştüm. Ama çocuk madem onları soruyor ilgisini çekiyor, kapatmaya çalışmayayım diye düşünmüştüm. Demek ki çocuğun söylediği şeylerle oluşan bir sohbet daha güzelmiş ki, sana kurgulanmış gibi gelmiş :)”

Bu güzel hatırayı sizlerle paylaştıktan sonra bir sonraki diyaloğumuza geçiyorum demek isterdim ama, henüz diyalog gerçekleştirmediğimiz için diyemiyorum.. Bir defa sormuştum yine araştırma- inceleme yapalım mı diye oğluma, şu anda istemiyorum dedi. O sırada uzun süredir oynamadığı arabalarıyla oynuyor olmasının da etkisi vardı sanırım. Çocuğun uygun olduğu zamanlarda da ben müsait olamadım.

Aslında bu durum beni düşündürdü. Böyle bir sitede böyle bir konu hakkında yazılar yazan ben bile, çocuğumla böyle bir sohbet ortamı oluşturmak için ne kadar zor vakit bulabiliyorum. Bazen kızıyorum kendime bir çok insan gibi, hayatın meşgalesi, yemeği alışverişi, aslında hiçbir değeri olmayan göreneği vesairesi o kadar çok vaktimizi alıyor ki, çocuklarımızla sohbet zamanı oluşturmak epey bir gayret istiyor. Üstelik bizde Tv de olmadığı halde böyle.

Haydi şu meşguliyetleri azaltalım, özellikle de dünyamıza da ahiretimize de hiçbir faydası olmayanları bırakalım diyorum önce kendime sonra size. Bazı meşgaleler var ki, ahirete faydası yoksa da dünyamızı kolaylaştırdığı için yeri vardır hayatımızda. Namaz kılan insan için, iki namaz arasındaki bu meşguliyetler ibadet hükmünde yazılır zaten. Ahiretlik de oluyor yani. Ama bazı meşguliyetler de var ki, ne ahirete ne dünyaya bir faydası yok ama hayatlarımızda çok yer kaplıyor. İşte onlardan kurtulmak lazım. Keyif yapmayalım demiyorum. Keyifli zaman geçirmenin hayata ve dinlenmeye faydası vardır. Bahs ettiğim meşguliyetler keyif de vermiyor insana, daha çok yorgunluk katıyor. Hastalık ya da bağımlılık gibi olmuş şeyler işte.. Herkesin hayatında farklıdır bunlar.

Neyse, sözün özü, çocuklarımızın ve ailemizin zamanından çalmamak lazım.. Konu oradan açılmıştı.

Bu kadar iç konuşmanın ardından, ilk defa okuyanlar için, önceki konuları kısaca özetleyerek veda edeyim:

- Çocukla olan ilk diyaloğumuzda “bir iğne ustasız olmaz” demiştik. İğneyi küçük basit bir eser olarak tanımıştık. Küçücük bir eser bile, sanatkarsız, tabir-i caizse “yapan’sız” olmaz demiştik.

- İkinci diyaloğumuzda, benzetmemizdeki iğneye tekabül eden insandan bahs emiştik. (Aslında iğne benzetmesi, kainattaki eser olan her şeyi ele alır ama biz insanı ele aldık) İnsanın sanat eseri olduğunu gösteren özelliklerine bakmıştık.

- Üçüncü diyaloğumuzda da, benzetmemizdeki “usta”ya tekabül eden Yüce Sanatkar’ı, “bir harf, bir iğne kendinden çok yapanını tarif eder” hakikati ışığında tanımaya çalışacağız. Yani insan, varlığıyla, kendini yapanı yaratanı nasıl tanıtır, nasıl tarif eder çocukça üslubumuza devam ederek göreceğiz inşallah.

Tüm okurlara selam ve muhabbetler..

www.annenotlari.com


Bunlar da ilginizi Çekebilir

0 Yorum Yorum Yaz

Yorum Yaz