Uyandığın Vakte Göre Yaşarsın

untitledUzun bir aradan sonra selamlar.

Cocukaile.net'in bu ayki konusunun "değişim" olduğunu görünce eski insanlara göre uyku ve kalkış saatlerimizin ne kadar değişmiş olduğuna değinmek istedim. Ve acaba bu değişikliği yeniden değiştirmek gerekiyor mu sorusuna.

Çok şükrettiğim şeylerden birisi, çocukluğumda köyde geçirdiğim zamanlarda dedemin yatış ve kalkış saatlerine tanıklık etmiş olmamdır. Dedesi, büyükannesi bilgisayarlı ve televizyonlu şehrin insanları olan çocukların böyle bir şansı kalmadı.

Dedem güneş doğmadan önce kalkar, erken kalkmanın bereketiyle günlük işlerin en önemlilerini bitirir, onları kafanın içinden atıp diğerlerine bakabilmenin şevkini depolardı. Özellikle yaz ayları öğlen kaylule uykusu uyur, ikindiye kadar diğer işlerini bitirir, bundan sonrasını evde bahçede öylesine bir şeylere takılarak geçirirdi. Anneannem de yemek işlerini bitirmiş olurdu. (İkindide her şeyi bitirip öyle takılarak geçirmek? Bir köy efsanesi mi acaba?) Akşamları da yatsı namazından sonra tatlı yorgunluğuyla tatlı uykusuna yatardı.

Dedem benim için günden beklediği neticeyi alıp ruhunu bitmemişlikle yormamanın, ekstra sevinçler istemeden her gün mutlu ve tatmin olmanın timsali oldu hep.

Biz şehir insanları ise bir şeyleri halletmiş, sonlandırmış olmanın paha biçilmez rahatlığını bazen gece 12de bile yaşayamayıp, her gün üst üste eklenen, bina gibi yükselen bir yılgınlık ve sonraya bırakmışlıkla yatağa gidebiliyoruz.

Bekarlar, sorumluluğu olmayanlar bir derece daha rahatlar ama yemekti, okuldu, alışverişti, hastalıktı, gezmeydi derken özellikle çoluk çocuğa karışmış olanların “günü” hiç birşeye yetmeyen bir bozuk para mesabesinde.

Yetişmemişliğin, koşturmanın tutsağı gibiyiz, çoğunluk birbirine garip şikayetvari bir iştahla bunlardan bahsediyor. Eskiden bu derece bahis mevzusu olmayan bu geç kalmışlığa sebep, eski insanların işinin az, bizim işimizin çok olması tabi.. Tabii.

Bu cümleyi bebek bezlerini bile ellerinde yıkayan annelerin yanında şakayla bile olsa söylememek lazım.

"Sabahın ilk saatlerinde bereket ve başarı vardır." Hadis-i Şerif

Sabah uykusu rızka manidir.” Hadis-i Şerif

Televizyonla internetle uyumlu popüler yaşam tarzı çoğumuzun bilinçaltına ve üstüne erken yatıp erken kalkmayı “zorla ve işkence statüsünde” yapılabilecek bir eylem olarak kazımış olsa da, bize her şeyin en güzel ve fıtrata en kolayını öğretme vazifesini bihakkın yerine getirmiş olan Peygamberimiz Aleyhissalatu Vesselam öyle demiyor.

Erken kalkmayı; yorgunluk, halsizlik, aptallık olarak algılatan anlayışın aksine rızık, bereket ve başarı sebebi olarak hedef gösteriyor.

Rızık derken maddi rızık anlamına ek, huzur, neşe, şevk, tatmin, memnuniyet, enerji, gayret, ağız tadı gibi kavramları da ekleyebiliriz, zira bunlar da veriliyor bize, verilmeyince bulunamıyor.

Nasıl para kazanmak için çalışmak şartı icab ediyorsa bunları bulmak için de bazı şartlara sebeplere müracaat etmek gerekiyor.

Ve bana sorarsanız o sebeplerden bu zamanda en çok ihtiyacımız olanı hadislerde denildiği gibi erken kalkmak, güneşin doğuşuyla güne başlamak.

Olsun geç kalkınca da o kadar geç yatıyorsun, yaşadığın zaman yine aynı “olmuyor”. Çünkü zamanı farklı algılıyorsun. Çünkü günün vakitlerine uyumlu yaşamaya ayarlanmış fıtratımız vakit öğlene yaklaştığı halde henüz sadece kahvaltı edebilmişse, daha işine gücüne başlayamamış olmanın kaygısını yaşıyor. Bir çok şeyi bitirmiş artık sona yaklaşması gereken ikindi öncesinde daha işlere yeni başlamış olursa, yetişememenin telaşını yaşıyor.

Böyle sürüp giden günde kendimize yaşattığımız duygular kaygı, telaş, panik gibileri olunca, akşama huzur ve şükran duygularıyla erişmek hayal bile etmeye çalışmadığımız bir şey oluyor. Hiç birşey bitmediği için sadece yatağa kendimizi attığımız zaman huzur var, o yüzden de çok uyumak geç kalkmak istiyoruz.

Erken kalkabilince ise, saat 8 en öncelikli olan şeyleri bitip rahatladığın, saat 10 günün ortasıymış gibi hissettiğin bir güzel latif bir vakit, öğlen bütün peygamberlerin sünneti olan kaylule uykusuna yatıp alemini yenilediğin bir dinlenme vakti, ikindi artık sonucu bağla diyen bir akşam yaklaşıyor habercisi, akşam da yemekle ve tatlı bir yorgunlukla yaşanan mutlu sona dönüşüyor.

Ah o “akşam yatsı arası ibadetin makbul olduğu vakit ama akşam namazından sonra kısa tesbihatı bile yapamıyorum” sızlanmaları.. Bu sızlanmaları kötü kaderiniz olarak benimsemeyin. Gün içindeki diğer şeyleri vaktinde yapınca yaşanmayabiliyor.

Yatsıdan sonrası ise bizim için bir örtü olarak yaratılan gecenin altına kendimizi bırakmanın vakti artık. Hayır Facebook’a Twitter’a zaman vermeyin demiyorum, onlara da dolu dolu yaşanılan bir günün fasılalarında ya da sonunda kafanız boş olarak bakabilmenin yaşattığı eğlence daha güzel olur diyorum.

Ancak şimdi fark ettim ki erken kalkmak demeyip “vakitli kalkmak” desek daha doğru galiba. Geç kalkmayı normal sayan bir anlayışın ürünü, sabah güneşle kalkmaya “erken” demek.

Vakitli kalmaya gayret ediyorum, hatta son zamanlarda tutku haline getirdim diyebilirim. Daha doğrusu vakitli kalktığım günler sahip olduğum enerjiye sahip olmak bir tutku oldu benim için. Bir şeyleri vaktinde yetiştirmenin dinginliği bir yana, çocukların kavgalarına ve başka tersliklere karşı daha sabırlı olabiliyorum. Daha iyi biri oluyorum. Sabahın ilk ışıklarıyla alınan o enerji gibisi yok. Uyandığı vakte göre yaşıyor insan günü.


Bunlar da ilginizi Çekebilir

3 Yorum Yorum Yaz

Yorum Yaz