Eşi Garanti Görmek




Aşk-Sevgi-Duvar-Kağıtları-HD_007

Bir Adem Diyor ki...

Hastalıkta ve sağlıkta diye başlayan sözün sonuna bir ömür boyu cümlesini ekliyor sevgili nikah memurlarımız. Ve bence algı dünyamızda evliliği baştan bitirmiş oluyorlar. Çiftlerin arasında oluşan algı şu: Ya zaten bu kadın/adam bir ömür benimle. Hani biraz da biri diğerine muhtaç gibi gözükürse işte tamam. Dinamiti çektik, patlamasını bekliyoruz demektir.

Adam önemli bir mevkide çalışmıyorsa, günlerce dişini fırçalamadan yatağa çok rahat girebiliyor. Kadın da: " Zaten alan almış , satan satmış" diyerek o yediği üç tabak dolmanın üzerine "Ne olacak hatçe, beni beğenirse böyle beğensin, beğenmezse de erkek milleti değil mi üzülmeye değmez, sen hele bir tabak daha koy bana ' diyebiliyor.

Kadının umursamadığı bıyıkları, adamın çok kırıcı olmaya başlaması... Daha da acısı, acaba kırıyor muyum diye düşünmemesi... Düşünse de "Elbet yarın ya da ondan sonraki gün barışırız, bir ömür küs kalacak değiliz ya' diye çok zekice fikir üretmesi :)

Hepside evliliği yavaş yavaş öldürüyor. En son öyle bir noktaya geliyor ki "hadi boşanalım" denildiği zaman iki tarafta kahroluyor, ağlamalar sızlamalar bir daha deneyelimler... Abartmayın kardeşim abartmayın... Aklınız daha önce neredeydi?

Sevgili nikah memurumuz desin ki.''Şimdi bak ablacığım ve abiciğim! Sizin aranızda evlenmeniz için olumlu sebepler oluştuğu için bu masadasınız. Aranızda boşanmanız için olumsuz sebepler meydana gelirse, hiç düşünmeyin hemen boşanın, birbirinizi kandırmayın, sevginiz bittiği zaman diğer taraf kırılmasın diye, yahut çocuklarınız var diye aynı yatağı paylaşmayın, gerek yok kasmayın, hadi vesselam" desin.

Bunu çiftler aralarında da konuşsunlar. İki taraf içinde algı dünyalarında müthiş bir "tatlı tehdit" olur. Erkek kırmadan önce üç kez daha düşünür. Kadın ise ayaklarını yıkamadan yatağa girmez ve çekici gözükmek için eşi için süslenir. Diken üstünde yaşıyor gibi gözükseler de bunu hayat prensipleri haline dönüştürdükleri vakit, iki taraf da sürekli yeniden ve yeniden birbirini kazanmaya oynayacaktır. Gençlik yıllarımızda "Faruk bana nasıl aşıktı?" diye aptalca bir cümle kurmayacaktır Fatma. Daima suçu kendinden arayan bir tavır ile ellisinde dahi kocasının gözlerini sadece kendisine çevirmeye çalışacaktır.

Mesela bir erkek karısının yanında televizyon izlerken "Şu kadın ne kadar güzelmiş" diyebiliyor. Karısı kırılıyor mu diye düşünmüyor. Karısı da "alan almış, satan satmış" tavrı ile vurdum duymaz davranabiliyor. Saygı bitmişse o evliliği hiç durmayın bitirin. Karşı tarafa olan saygıdan bahsetmiyorum. Kendinize olan saygınız bitmiş ise bitirin. Çünkü kendine saygı duymayan bir insan karşısındakine hayatta saygı duymaz.

Bir flaman sosyoloji hocam vardı. 40 yaşlarında idi ama on sekizinde duruyordu.. Beni sürekli tahtaya kaldırırdı, bazen ondan fazla konuşurdum. Okuldan sonrada ayrıca beni kahve içmeye götürürdü, hayat hakkında biriktirdiklerimi sinesine dökmemi rica ederdi. "Kaç yaşında evlendiniz?" diye sordum bir gün. "Ben henüz evlenmedim" dedi. "Eee benim yaşımda kızınız var" dediğimde. "20 senedir beraber yaşadığım dostum var" diye cevap verdi. Yaşadığım bölgede normal olduğu için pek şaşırmadım lakin nasıl idare ettiklerini sorunca aldığım cevap mükemmel ötesiydi.

"Biz hâlâ üniversiteyi beraber okuyan iki sevgili gibiyiz, yağmur yağınca o benim elimden tutup zorla dışarı sürükler, beraber dakikalarca yağmurda oynarız. Kışın bizim evde her sene gelenektir. Ben onu her sabah kar yağmışsa kafasından aşağı bir kova kar dökerek uyandırırım. Günün yoğunluğundan pek görmeyiz birbirimizi. Ama gün içinde beş dakika da bir araya gelsek birbirimizi güldürmeye çalışır ve mutlu olmanın yolunu ararız. Tartıştığımızda olur tabi, ama sinirlendiğim zaman oturup evde ona yüzümü asmam. Bence bir kadının hiçbir zaman yüzünü asmaması gerekir. Ben sinirlendiğim zaman kız arkadaşlarımı ararım. Hadi iki gün bir başka şehre gezmeye gidelim derim. Ve hem ona hem kendime toparlanmamız için zaman veririm. Eve döndüğümde tekrar gülümseriz birbirimize ve yenilenmiş oluruz " demişti.

Tabii ki de evlenilmemesi gerektiğini savunmuyorum zira mensup olduğum din bunu "zina" diye adlandırıyor. Ama evlenmiş mümin eşlerde bence içlerindeki o çocuğu kaybetmemeli. Su tabancasıyla savaşlar edilmeli, yarınki sorunları hiç görmeden bugünün tadı çıkarılmalı... Ve hayat karşımıza zorluklar çıkardığında, sırt sırta dayayıp bu işi halletmeli. Halledildi mi? Bence gidip kutlanmalı.

Bir kitapta yazar diyordu ki: "Biz ayda bir eşimle sanki 80 yaşındaymışız gibi bir akşam yemeği yiyoruz. Yavaş yavaş konuşuyor, kulağımız duymuyor gibi yapıyoruz. Sonra o bana sitem etmeye başlıyor işte 'Gençliğimizde beni buraya götürmedin, sen bana bunu yapmadın...' Ben de ekliyorum 'Doğru keşke yapsaydık, keşke o yaşlara dönebilseydik diyorum' sonra yemekten sonra hop o yaşımıza dönüyor ve keşkesiz bir yaşam başlatıyoruz."

 

 

 



 


Bunlar da ilginizi Çekebilir

4 Yorum Yorum Yaz

Yorum Yaz