Eşte Sûkuneti Bulmak

“Sükûna ermeniz için size kendinizden zevceler yaratması ve aranıza sevgi ve merhamet koyması onun (kudretinin delillerindendir) ayetlerindendir. Şüphesiz ki bunda düşünen toplumlar için ibretler vardır.” Rum Suresi 21. Ayet

Kur’anı Kerim’in mealini her okuduğumda ne büyük bir mucize olduğunu yeniden fark ediyor ve hayretle okuyorum. Bir yandan da utanıyorum.

Ayetleri yıllarca okuyup geçmişim üzerinde durmadan düşünmeden. Oysa kaç yerde “Düşünenler için ibretler vardır.” buyruluyor. Yukarıdaki ayetin sonunda olduğu gibi.

Rum suresi 21. Ayet evlilik konusunda çok önemli bilgiler sunuyor bize.

Allah(c.c) evliliğin amacının sükûna ermek olduğunu bildiriyor. Sükûn nedir?

Alimler sükûnu “ rahatlamak, dinlenmek, durulmak, kaynaşmak, huzura kavuşmak” gibi kelimelerle açıklamışlar.

Rabbimiz, kadın ve erkeğin birbirlerinde dinlenmeleri, durulmaları ve birbirleri ile rahatlamaları için çiftler halinde yarattığını açıklıyor.

Bekarlar bana çok soruyor. “Eş seçerken neye dikkat edelim.” diye. İşte ayetle yol gösterilmiş. Evi, maaşı, tahsili, boyu, bosu güzelliği değil dikkat edilecek şey.

Bu kişi benim sükûna ereceğim kişi midir? Hayatın telaşı ve yorgunluğu içinde gönlümü ve bedenimi dinlendireceğim kişi olabilir mi? İlk bakılacak olan şey bu olmalı değil mi?

Ayetin devamında “Sükûn için aranıza sevgi ve merhamet koyduk. ” buyruluyor. Ben bunun Rabbimizin çiftlere düğün hediyesi olduğunu düşünüyorum. Nikahta keramet vardır denilen şey bu olsa gerek. Yeni evli çiftlere akrabalar arkadaşlar hediyelerini verirken, Rabbimiz de nikah hediyesi olarak “sevgi ve rahmet” hediye ediyor.

Allah (c.c) kadın erkek arasında zaten bir çekicilik yaratmış. Bu çekicilik sevgi ve merhametle desteklendiğinde işte o zaman bir yabancı ile kuzu sarması olup ömrünü geçirebiliyorsun. Aynı zamanda bu ayetle mutlu bir evlilik için en önemli iki şeyi de öğrenmiş oluyoruz. “Sevgi ve rahmet”

“ Sevgi”Allah’ın kullarına en büyük ikramıdır. Sevmek ibadettir. Sevgi bir sermayedir; azaltmak ya da çoğaltmak kişilere kalmış. Sermayeyi tüketmemek için de bilinmesi gerekenler vardır.

Sevgiyi öğrenmek ve öğretmek lazım. Gelin burada tatlı bir bahar var, karda kışta üşümeyin, sevmeyi öğrenin, demek lazım.

Sevgi çok önemli bir sermaye fakat ayette sevginin hemen peşi sıra gelen “rahmet” olmasa sevgi çabucak tükenir gider. Sevgi tek başına insana yetseydi aşkla evlenen pek çok insan bir süre sonra birbirlerinden nefret etmezdi.

Rahmet: Affetmek, merhamet, şefkat, ikram ve ihsan da bulunmak.

Seven sevdiğine ikramda bulunmalı, sevdiğini mutlu etmek için uğraşmalı.

“Sevgi içinden bencillik çıkarıldıktan sonra kalan şeydir” diye bir söz kalmış aklımda, nerde okuduğumu ya da nerde duyduğumu hatırlamıyorum.

Oysa ne kadar bencilce sevmeye çalışıyoruz, belki bu yüzden elimize yüzümüze bulaştırıyoruz sevgilerimizi.

Ben sevdiğim için ne yapabilirim, diye düşünmüyoruz da bakalım sevdiğim benim için ne yapacak diye bekliyoruz, çoğu zaman.

Hepimiz sevilmek istiyoruz nasıl sevdiğimizi düşünmeden.

Sevgi fedakarlıktır, ikramdır. Almak değil vermektir. On yaş altı çocuklara sormuşlar Aşk nedir? diye. Çocuğun biri “Aşk sevdiğinizin kendi tabağındaki patates kızartmasını sizin tabağınıza koyması ve sizin tabağınızdan bir şey almamasıdır.” diye tarif etmiş.

Eşiniz için kendinizden fedakarlık yapmıyorsanız ve eşinizin en sevmediği hareketi sürekli yapıyorsanız onu sevdiğinize nasıl inanabilir?

Ve affetmek. Karı kocanın birbirlerinin hatalarını hatta olası hatalarını bile affetmeye ne çok ihtiyaçları var.

Özellikle biz kadınlar kolay kolay affetmiyoruz. Az öncesinden başlayarak on sene öncenin, bazen kırk sene öncesinin hatalarını ısıtıp ısıtıp eşlerin önüne getirebiliyoruz. Oysa merhamet, merhamet ve merhamet.

Sevgi sermayesini acımasız bir şekilde öldürüyoruz.

Her güzel şeyin olduğu gibi, sevginin de düşmanları var. Sevginin en büyük düşmanı kibirdir.

Mevlana “Haydi, ben bensiz geleyim, sen sensiz gel.” diyor.

Şimdi sen sensen, ben benim modası var. Sen bana bunu yapamazsın. Sen bana bunu diyemezsin. Şeytan kibri yüzünden Allah’ın rahmetinden kovuldu. Biz de dikkat edelim de kibrimiz yüzünden sevdiğimizin kalbinden kovulmayalım.

Hakikat O kibirlenenleri sevmez. (Nahil suresi ayet 23) Allah kibirlileri sevmezse, kibirli olanlar sevilebilir mi?

Muhammed ibni Hüseyin : “Az ya da çok, insanın kalbine giren kibir, ne miktar ise o miktarda aklından noksanlaştırılır.” diyor.

Sülayman Havaise sorulur: O bulunduğu sürece iyiliğin fayda vermediği kötülük hangisidir?

Cevap verir: KİBİRDİR.

Sevgi ile merhamet, kin ile kibir ikiz kardeştir. Kalbimizde kin taşıyorsak, affedemiyorsak, kibrimizdendir. Kibirli olan kişi eşini de başkalarını da affedemez, yapılan hata nefsine çok ağır gelir. Eğer affedemiyorsak kendimizden korkmamız lazım.

“Kendini mutlu et” “Kendin için bir iyilik yap” gibi reklam sloganları ile kibrimiz besleniyor sürekli. Kendimizi çok sevince başkasını sevemez oluyoruz.

Oysa insanı güzelleştiren şey Yaradan’ına ve yaratılanlara duyduğu sevgidir. Sevgisiz insan hırçındır, durulamaz. Sükûna ermek istiyorsak kin ve kibirden arınmış temiz bir kalple sevmeyi öğrenmemiz lâzım.

 


Bunlar da ilginizi Çekebilir

0 Yorum Yorum Yaz

Yorum Yaz