İnsan Bölücüdür

ahmet-ay2Yaşım ilerledikçe cümlelerim kısalıyor. Böyle olmasını beklemezdim halbuki. Onlu yaşlarımdayken şöyle olur sanıyordum: İnsan yaşlanır ve cümleleri ağırlaşır. Yükleme gidilmek için daha uzun yollar kullanılır. Daha bir tumtraklı olur ifadeler. Ve/veya sayısı artar. Yahut/veyahut birkaç katıyla çarpılır. İnsan bir noktaya muhtaç olmadan bir yazıyı bitirebilir. Hepsini kafasında toplar ve bir anda kusar. O kadar güçlüdür yani. Herşeyi bir cümlede söyleyebilecek kadar güçlüdür. Daha çok şeyi beyninde tutabilecek kadar güçlüdür. Bölmeyecek ve bölünmeyecek kadar güçlüdür. Öyle sanıyordum. Fakat öyle olmuyor. Yorgunluk başka birşey. Yavaşlatan ama uzatmayan birşey. O yavaşlama içinde kısayolları aratan birşey.

Hareketlerin ağırlığı, tecrübenin safrası, bir bıkkınlık dünyayı değiştirememekten gelen; bunlar yazı diline cümlelerin uzunluğuyla yansımıyormuş. İnsan durgunlaştıkça cümleleri de kısalıyormuş. Yaşadıkça görüyorum. Yaşlandıkça yapıyorum. Lokmaları yutmadan önce daha da küçültüyorum. Daha sık nefes alıyorum koştuğumda veya yürüdüğümde. Daha çok mola istiyor bedenim. Daha çok mola istiyor fikrim. Daha az kelimeye ihtiyacım oluyor. Yalnız kaldığım araları daha bir özlüyorum/bekliyorum. Parçalamak sevdiriliyor bana. Suskunluk sevdiriliyor bana. Yalnızlık sevdiriliyor bana. Noktalarla daha da barışığım artık. Daha sık uğruyorlar metinlerime. Böldükçe rahatlıyorum. Aczimin bir delilidir bence bölmelerim. Ve aynı zamanda aslımı da ifade ettiğim için böylece, rahat ederim. Kolay olan uyumlu olandır. Kolay olan fıtratına uygun olandır. Kolay olan daha doğru olandır. Her ne ki bölmeye ve bölünmeye muhtaçtır, belli ki özünde zayıf, sınırlı ve muhtaçtır.

"(...) tecezzî ve tekessürden münezzeh ve müberrâ ve kudreti aczden mukaddes ve bîhemtâ olan Zât-ı Zülcelâl..." Bediüzzaman, hem Cenab-ı Hakkın sıfatlarını tarif ederken, hem de onun bir 'Kûn/Ol!' cümlesi olarak yaratılmışları nazara verirken 'bölünmezlik' vurgusunu sık yapar. "Ferdiyet cilvesi, kâinat yüzünde öyle bir sikke-i vahdet koymuştur ki, kâinatı tecezzî kabul etmez bir küll hükmüne getirmiştir. Bütün kâinata tasarruf edemeyen bir zât, hiçbir cüz'üne hakikî mâlik olamaz."

Bu bölünmezliği bugünlerde biraz daha farklı/zengin anlıyorum. Kendi bölücülüğümdeki aczin soluğu, bu bölünmezliği bir 'kudreti sonsuz'luk delili gibi okutuyor. Ve şirkin en büyük düşmanı da yine bu bölünmezlik ilkesi oluveriyor. Neresini kesip başka bir ilaha vereceksin? Hiçbir parçası diğerinden bağımsız değil ki. Her an bir işte olan Allah, ara vermeye ihtiyacı olmayan Allah, zaten bu yüzden Allah. Kıyameti bile virgülüdür Onun, noktası değil. Ebeden devam edecek, hiç bölünmeyecek cümlesinin bir virgülüdür. "Evet, ebedînin sâdık dostu ebedî olacak. Ve bâkinin âyine-i zîşuuru bâki olmak lâzım gelir." Sen bölmekle kuşatıyorsun ve rahatlıyorsun diye Allah (hâşâ) öyle yapmaya mecbur olabilir mi? Kendine bakarken aczine delil bul, ama Allah'ı kayıt/sınır altına almaya çalışma. Çünkü empati yapmak, kendini Onun yerine koymaktır, Onu anlamak değil. Onun nasıllığını anlamaksa ya Ona sormak (vahyini dinleyerek) yahut eserine bakmakla (kainatı tefekkür ederek) mümkündür. Ve arkadaşım; insan bölücüdür, akıl bölücüdür, ben/bencillik bölücüdür. Beşer bölücülüğünün zararlarından Allah'a kaçar sağlam/bütün kalabilmek için. Nefsi en güzel olanın (a.s.m.), nefsiyle başbaşa kalmama duası, hem de göz açıp kapayıncaya kadar bile, böylesi bir korkudan besleniyor.

 

 

 

 

 


Bunlar da ilginizi Çekebilir

0 Yorum Yorum Yaz

Yorum Yaz