Bakmadığımız Pencereler

35_bGüvene dayalı ebeveyn çocuk ilişkisini gösteren işaretlerden biri de, ailenin problem çözme yelpazesinin geniş olmasıdır bana kalırsa. Kendimizde olmayanı çocuklarımıza anlatmamız zor. Problem karşısında saldırı ve kaçmak dışında çözümler sunamadığımız çocuklarımız, her güvenlik tehdidinde bu iki yöntemi kullanmaya devam edecekler yetişkin olduklarında. İnsan zihni, kaygılardan arındığı ölçüde, doğru davranış refleksleri geliştirecektir nihayetinde.

Sorunun çözümüne çocuğu da dahil etmek ortak akıl üretmek anlamına gelir. Sorunla ilgili çocuğun fikrini almamak, çocuğu çözümün bir parçası haline getirmemek , çocukların soruna tıpkı elin eşeğini türkü söyleyerek arayan Nasrettin Hoca gibi yaklaşmalarına sebep olacaktır

Eğitim uzmanı sevgili arkadaşım Yasemin Y. Çelikkol, Pozitif Rehberlik kitabında “ Bilinmelidir ki, her yanlış davranışın arkasında bir ihtiyaç yatar. O yanlışı sorgulamak, “ sorun” boyutunu “ soru” boyutuna çevirmekle olur.” der. İhtiyacı göremediğimiz her durumu kaosa çevirmemiz de bu sebeple zaten.

Bir hocamızda danışanlara sordukları sorulardan birinin “ Sizi buraya getiren problem ne?” olduğunu söylemişti derste. Özellikle problem kelimesini kullanmayı da, içinden çıkılmaz değil, çözülebilir bir sıkıntı olduğunun altını çizmek olduğunu da eklemişti.

Yani nerden bakarsak bakalım, yaşananı cevaplamamız gereken soru ve çözülmeyi bekleyen bir problem haline getirmediğimiz sürece, içinde debelenip duracağımız bir kısır döngüye dönüştürmemiz çok kolay oluyor. Anne ve babalar olarak, öğrenmemiz gerekenlerden birinin de önceki bildiklerimizden farklı olarak, problemi çocukla birlikte çözmeyi öğrenmek olduğunu düşünüyorum bu sebeple. Günümüzde yaşanan çocuk – ebeveyn krizlerinin bu yaklaşımla çok daha kolay çözülebileceğini inanıyorum çünkü. Pek çok anne çocuğuyla yaşadığı sorunu/problemi anlatırken, aslında çocukların konuya yaklaşımlarını göremiyorlar. Cümleyi daha görünür hale getirdiğimizde, çocukların cümlelerinde çözümünde sakladığını fark edebiliyorlar çoğu zaman.

Çocuklarla ilgili algılarımızın olumsuz olması sebebiyle pek çok yanlış davranışı tekrarladığımızı yazmıştım daha önceki yazımda. Problem çözme yelpazemizin darlığı da merkezini bu algımızdan alıyor. “ O yapamaz, o anlamaz, böyle davranırsam şımarır, o ne yapacağını bilmez” yargılarımız sebebiyle, çocuğu probleme eşlik ettirme sürecini, kontrolümüzü çocuklara vermek, gücümüzü de kaptırmak olarak değerlendiriyoruz.

O yüzden bilgisayar başından kalma saatlerini sürekli kontrol ediyor, ayakkabılarını giydiriyor, yem eğini yediriyor, çocuğun fikrini almadan kararlar alıyoruz. Tüm bu kontrollerimiz ve onların işlerini üstlenme nedenimizde, bir süre sonra yüklerimiz haline dönüşüyor.

İşin aslı biz çocuklarımıza dair kaygılarımızdan arınmadığımız ve yeni çözümler üretmediğimiz sürece, dar alandaki kısa paslaşmalarımızda devam edecek. Bağırmaya, öfkelenmeye, bize tuttukları aynaya kızmaya, şiddet uygulamaya devam ettikçe de işler daha çok karışacak. Çocuklar büyüdükçe, bildiğimiz az sayıdaki çözümle onlarla ilişkilerimiz daha da bozulacak.

Çözümün bir parçasının kendisi olduğunu düşünen çocuklarsa bakmadığımız başka pencereler olduğunu bize öğretecektir.

Mesele önce sorunu ( iletişim prolemimiz var), soru (aramızdaki iletişim problemini nasıl çözebilirim?) boyutuna taşıyabilmekte .

 


Bunlar da ilginizi Çekebilir

0 Yorum Yorum Yaz

Yorum Yaz