Lohusayı Anlamak



Her anne için en unutulmaz özel günleridir lohusalık. 9 ay süren zorlu bir süreç yaşamıştır. Gebeliğin son aylarında artık yorulmuş, doğum yapıp rahatlamayı hayal etmektedir. Doğum sonrasında doğumla ilgili hatıralar eklenmekte, bebekle ilgili sorumluluklar da lohusayı yormaktadır. Sonuçta doğum ve lohusalığın ilk haftası hem anne hem bebek sağlığında kritik bir süreçtir.

Ülkemizde, Sağlık Bakanlığı’nın çalışmalarıyla yeni doğan ölümleri anlamlı sayıda azalmıştır. Doğum öncesi ve sonrasında aile sağlığı merkezlerince emzirme ve lohusalık eğitimi yapılmakta ancak yeterli olmamaktadır. Lohusayı anlama ve iletişim konusunda toplumsal çalışmalar yapmalıyız.

Son yıllarda hastalıkların başlamasında ve ilerlemesinde beden-zihin-enerji sisteminin etkilerini çalışmaktayım. Kendi lohusalığımı ve hastaları incelediğimde birçok hastalığın lohusalıkta başladığını fark ettim. Aslında hastalar hikayelerinde anlatıyorlardı fakat sadece fiziksel bedenle ilgilendiğim için sebep sonuç ilişkisi kuramıyordum. Çünkü kadın hastalıkları ve doğum uzmanı bir cerrahtım. Hasta psikolojisi ile ilgili bilgilerim çok zayıftı.

Doğumların zorlaşması ve sezeryan oranlarının artması beni doğumların kolaylaşması için yöntemler arayışına itti. İlaçlar aradım. Sonrasında tevafuken gittiğim bir eğitimde ilacın insanın içinde olduğunu fark ettim. Belki de araştırsak birçok hastalığımızın devasını kendi içimizde bulacağız. Nisa suresi 79.ayette başımıza gelen musibetlerin kendi nefislerimizden kaynaklandığı bildirilmekte. Müslümanın sağlıklı olanı daha faydalı olacağı için hastalıkların azaltılmasına çalışmalıyız.

Hastalarımız onları anlayan, destekleyen, seven doktorlar istiyor haklı olarak. Ancak hekimler mekanik bir bedeni tamir eden teknisyen zihniyetinde yetiştiriliyor. Kendi özel gayretiyle hastayla bu şekilde ilgilenen hekimler de hasta sayısının yoğunluğu nedeni ile çalışamıyorlar.

Peki bir birey olarak bizler neler yapabiliriz? Etrafımızda bu kadar gebe potansiyel olarak lohusa varken biz neler yapabiliriz?

Doğum yapan hemen hemen herkesin başına gelen şeyleri özetleyim. Gebelik süresince herkes doğumuyla ilgili genelde kötü olan, hatıralarını anlatır. Doktor araştırılır, hastane araştırılır. Yoğun bakım ünitesi var mı? Doktor sezeryancı mı? Hastane fazladan para alır mı? vs. Tabii ki bunlar önemli. Ancak bu güzel gebe doğuma, bebeğine ve lohusalığa hazır mı? kimse ilgilenmez. Eğitim yapan kurumlar var ama kimsenin eğitime ayıracak zamanı da parası da yoktur. Nasılsa bebek içeride kalmayacak bir şekilde çıkacak. Gebenin de doktorunun da ne hissettiği kimsenin umurunda değildir. Doğum yaptığında annesi mi, kayınvalidesi mi bakacak onun kavgası vardır. İnsanlar ne der? davası güdülmektedir.

Peki doğum ve lohusalık neden kişinin geleceği için önemlidir?

İnsan zihni basitçe bilinç ve bilinçaltı olarak basitçe çalışmaktadır. Normalde olayları, sözleri, davranışları bilinçli aklımızla izler, yorumlar, bilinçaltımıza uzun dönem hafızamıza kotlarız. Doğum süresince ve sonrasında ilk günlerde bilincimiz zayıflar her bilgiyi yalan yanlış demeden, sebebini değerlendiremeden bilinçaltımıza atarız. İleriki yıllarda da hafızadaki bu bilgiler bizim duygularımızı ve davranışlarımızı yönlendirir .

Anlaşılması için yakında gördüğüm bir örneği vereyim. 2 yıl önce sezeryanla doğum yapmış bir anne doğum sonrasında başlayan gastrointestinal sistemle ilgili şikayetleri ve uykusuzluğunu anlattı. Bayanın doğum sonrası eşi işe gitmek zorunda kalıyor ve şehir dışına çıkıyor. Annesi bekarken vefat etmiş. Kayınvalidesini annesinin yerine koymuş, seviyor. Hastanede arkadaşı ile kayınvalidesi yanında ilgileniyor, ancak tartışıyorlar. Ameliyatın 1.günü ve doğal olan gaz sancısı var. Sonrasında kayınvalidesine kırılıyor. İçinde kalan üzüntü ve kırgınlığı kayıt sistemine gaz sancısı ile beraber yazılıyor. Bayana bunu fark ettirdik. Duygularını tanıyıp boşalttı, kayınvalidesini ve arkadaşını affetti. Aynı gecenin sabahında ilk defa bu kadar derin uyuduğunu ve karın ağrılarının azaldığını ifade etti. Bu kadar basit bir olayın kendine verdiği zarara şaşırdı.

Etrafımızda o kadar çok hikaye var ki.

Peki bu kadar sözden sonra keyifli bir lohusalık geçirmek isteyen kardeşlerimiz neler yapabilir?

■Gebelik süresince duygularını bastırmamalı, negatif düşünce ve duygularını doktoruyla veya kendine destek olacak güvenilir bir yakını veya varsa doulasıyla(doğum koçu) paylaşmalı.

■Gebelere destek olacak bir yakınını gebeyle birlikte eğitebiliriz. Doğum sürecinde gebenin yanında refakat edecek kişinin seçimi ve eğitilmesi işleri kolaylaştıracaktır. ABD ‘ de bu işler için doula adı verilen yetişmiş elemanlar bulunmakta , sonuçta doğum daha kolay olmaktır. Ülkemizde artan sezeryanların önemli bir sebebi de doğum korkusudur. Her ailede uygun doulalar yetiştirebiliriz. Doğum anında yapılan duaların kabul olduğunu biliyoruz. Bu kişiler imkanları dahilinde hem para kazanabilirler hem de dua alırlar.

■Lohusa ile konuşma ve ziyaret adabını, önemini anlatarak, basın yayın organlarında ve sivil toplum kuruluşlarında yaygın bir şekilde işleyebiliriz.

■Lohusa ziyaretinde fiziksel temas kurulmalı. Mesela eli tutulabilir, başı okşanabilir.

■Ses tonumuzu ayarlayarak, t atlı tatlı konuşmalıyız. Doğum süresince yaşadığı her şeyin boşuna olmadığını ne kadar zor şeyler yaşamışsa da mutlu olmasını telkin vermeliyiz. Bebeğini kaybettiyse bu yönde telkinler verilmeli iyi örnekler verilmeli, Peygamberimizin hayatından örnekler verebiliriz.

■Suçlayıcı ifadeler kullanılmamalı, geçmişe keşke demenin şeytandan olduğunu hatırlatmalıyız. Aslında başımıza gelen her şey Allah’ın izniyle olmuştur ve Allah’tandır. İnsanlar sebeptir. Bize kötülük yaptığını düşündüğümüz kişiye bile dua etmeliyiz.

■Kendimizin veya başkalarının yaşadığı kötü örnekler anlatılmamalıdır. Özellikle ben günlerce ağrı çektim kolayına geldi sezeryan oldun gibi ifadeleri lohusalara kullanmasanız iyi olur. Ömür boyu bu sözü unutmaz içten içe size kızarlar ve beddua ederler. Kınadığı şey başına gelmedikçe insan ölmez biliyorsunuz.

■Gebelik süresince zihni ille de normal yapacağım diye kısıtlamayın. İşi doğal sürecine bırakın. Kendi haline bırakılırsa insanların %80 i normal doğum yaparlar. Gerektiğinde sezeryan hayat kurtarıcı bir müdahaledir. Önemli olan mutlu bir lohusa olmaktır. Sezeryan olmak zorunda kalıp kabullenemeyen bayanlarda ileride ilginç hastalıklar çıkmaktadır. İmmunolojik hastalıkların çoğunda anlaşılamayan sebepler bulunur. Sezeryanı kabullenemeyen bir hastamda romatizma başlamıştı. Takıntı şeklindeki basit gereksiz üzüntüler vücutta hastalık başlatabilir.

■Doğum sonrasında bebekle ilgilenilmekte anne ikinci plana atılmaktadır. Lohusaya kendine iyi bak denmelidir. Kendini iyi hissetmeyen annenin bebeğine ne kadar faydası olacaktır. Annedeki gerginlik duygu olarak bebeğe geçmekte, uykusuz ağlayan bir bebekle uğraşmak lohusayı daha da yormaktadır. Lohusanın az da olsa derin, kaliteli uyku uyuması gerekmektedir. Belki bu konuda anne sütünün sağılıp, anne uyurken bebeğe yardım eden bir yakını tarafından verilmesi olabilir.

■Bebek eğer küveze girdiyse lohusanın üzüntüsünü azaltmaya çalışmalıyız. Olumlu cümleler kullanmalı, kaygılarımızı lohusayla paylaşmamalıyız.

Aslında bu konuyu incelediğimizde o kadar çok hikayeler bulabiliriz ki inanamazsınız.

Bence her annenin hikayesi vardır. Hatıralarınızı, ecrübelerinzi ve önerilerinizi bizimle paylaşırsanız faydalı olacağına inanıyorum

Mutlu anneler, mutlu bebekler, mutlu doktorlar ancak mutlu, sağlıklı ve huzurlu bir toplum oluşturabilirler.

Kadın Doğum Uzmanı Dr. Saliha Eroğlu

www.keyiflidogum.com


Bunlar da ilginizi Çekebilir

13 Yorum Yorum Yaz

Yorum Yaz