Modern sorunlara gelenekten çözüm teklifi: SÜTANNE

Güvenli bağlanma, aidiyet, çalışan anne, bakıcı problemleri, tek çocuk sendromu, çekirdek aile modeli gibi birçok toplumsal sorunun çözümünde süt akrabalığı formülü de denene-bilir. Tabii hakkıyla yapabilmek şartıyla...

Bugün modern dünyanın karşımıza çıkardığı en önemli sorunlardan biri, doğum yapan hanımların iş hayatında karşılaştığı zorluklar. Bir yanda 2 yaşına kadar emzirmek istediği yavrusu, diğer yanda da gitmek ‘zorunda’ olduğu işi. Karar vermekte sıkıntı yaşayanların çoğu, emzirmenin basit bir beslenmeden ibaret olmadığını biliyor. Yoksa bebeğe “Ben yanındayım, bana güvenebilirsin.” mesajını nasıl verebilir? Ya da çocuk annesine, ailesine, daha geniş dairede hayata, insanlara güvenmeyi başka hangi yolla öğrenebilir?

Bütün bunları bilen ve idrak eden anneler emzirme sürecini atlamak istemiyor. Ancak toplumsal şartlar, ihtiyaçlar, ekonomik beklentiler, kariyer planları, iş kaybetme endişesi zaman zaman ağır basıyor ve anne ile çocuk arasındaki bağ ilk birkaç ay ya da bir sene içinde kopuyor, daha doğrusu koparılıyor. Çocuk maddi-manevi açlık çektiğinde annesini yanında bulamıyor, buharda ısıtılan anne sütlerini tüketmek mecburiyetinde kalıyor. Plastik biberonu annesine tercih etmek istemeyen bebekler de süt içmekten tamamen vazgeçiyor.

Mesele sadece emzirmeyle sınırlı değil aslında. Karşılaştıkları zorluklar, çalışan hanımların ikinci bebek arzusunu engelliyor. Tek çocuklu çekirdek aileler tercih ediliyor artık. Torunlar, dede-nine hasretiyle büyüyor. Şehir hayatı ve yoğun iş temposu o kadar yoruyor ki bir günlük hafta sonu tatilinde akraba, eş-dost ziyaretleri yapılamıyor, herkes kendi evinde dinlenmeyi tercih ediyor. Çocuklar ise yakın akrabalarını bile tanıma fırsatı bulamıyor. Hasılı, herkes yavaş yavaş yalnızlaşıyor, mutluluk kaynaklarını bir bir tüketiyor.

“Karakteri, yaşam tarzı önemli”

Çalışan kadın sayısı her yıl artsa da devlet çözüm üretmek yerine 3,5 aylık resmî iznin yeterli olduğunu düşünüyor. Peki, hiç mi çözümü yok bu sorunun? Aslında var. Sütannelik, uzmanlara ve bunu hayatlarında uygulayanlara göre yaşanılan tüm sorunlara çözüm getirebilecek güçte.

Denizli’de yaşayan diş hekimi Sermin İşler, 22 yıldır şeker hastası. Ayşenur (13) ve Sudenur (7) isimli iki kızı var. İlk çocuğuna rahatsızlığı sebebiyle çok az süt verebilmiş. Diğerinde de benzer problemler yaşayınca bir arkadaşının vesilesiyle akıllarına ‘sütanne’ fikri gelmiş. Çevrelerinde kızına sütannelik yapacak birkaç hanım varmış. İnce eleyip sık dokuyarak kendilerine en uygununu tercih etmişler. Bakalım hangi kriterleri göz önünde bulundurmuş Sermin Hanım: “Süt versin de gerisi önemli değil diyenlerden değilim. Karakteri, yaşam tarzı çok önemli. Yumuşak başlı, ilim sahibi, ahlaklı biri olsun istedim hep.”

Moral FM’de Mavi Dünya isimli programın yapım ve sunuculuğunu üstlenen Tuğba Akbey İnan’ın kızı Gülru (3,5) ile kuzeninin oğlu Talha (4) sütkardeş. Tuğba Hanım da kendisiyle aynı hassasiyetleri paylaşan bir anneyle çocuğunu sütkardeş yapmak istemiş: “Namaz abdestiyle bebek emzirmek benim için çok önemliydi. Gecenin bir yarısı uyanıyor, koşturarak abdest alıp öyle veriyordum sütü. Kesinlikle aynı hassasiyeti taşıyan biriyle bu ciddi bağı kurmak istedim. Çünkü biz annenin yediğinin, hissettiğinin çocuğa yansıdığına inanan insanlarız. Hatta kızım doğduğunda etrafımızda başka alternatifler de vardı. Ama onları tercih etmedim. Anne sütü ‘sadece’ bir gıda değil.”

Her iki annenin böylesi bir tutum sergilemesi, sütannelik müessesesinin nasıl da inceliklerle dolu olduğunu gözler önüne sermeye yetiyor aslında. Süt akrabalığı bu topraklarda uzun yıllar varlığını sürdürse de birçok aile kulaktan dolma bilgilerle bu meseleye yaklaşmış, yanlış uygulamalar içine girmiş. Aslında konuyla alakalı ilk düzenlemeyi zaten dinimiz asırlar önce yapmış. Din İşleri Yüksek Kurulu Üyesi Dr. Ülfet Görgülü, sütannede aranması gereken özellikleri şöyle sıralıyor: “Klasik kaynaklarda akıl sahibi ve reşit olma üzerinde duruluyor. Fakat günümüzde güvenlik, inanç, ahlak, beden ve ruh sağlığı gibi özelliklerin de göz önünde bulundurulması lazım.” Pedagoglar ise çocuğun gerçek annesiyle sütannesinin birbirleriyle kolay iletişim kurabilmesini de çok önemsiyor.

Öz anne kıskanmamalı

Sütannelik yapmak isteyen hanımın, eşine danışması gerektiğini söylüyor Akdeniz Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Ahmet Yaman: “Bir kadın sütanneliğe kendi başına karar veremez. Öncelikle kendi öz çocuğunu düşünmek, eşinin de rızasını almak zorundadır. Bakara suresi 233. ayette şöyle buyuruluyor: ‘Emzirmeyi tamamlatmak isteyen kimse (baba) için anneler çocuklarını iki tam yıl emzirirler. Onların beslenmesi ve giyimlerini uygun bir biçimde temin etmek, çocuğun babasına düşer. Hiç kimse, taşıyabileceğinden daha fazlasıyla yükümlü tutulamaz. Ne anneye çocuğundan dolayı eziyet çektirilsin ne de çocuğundan dolayı babasına. Aynı görev mirasçıya da düşer.’ Buna göre karı-koca kendi öz çocuklarının aleyhine sonuçlar doğurmayacaksa anlaşarak bir başka bebeği süt çocuğu alabilir.”

Bir anne için çocuğunu paylaşmak zannedildiği kadar kolay değil. Uzmanlar, bundan dolayı öncelikle annenin kendini buna hazırlaması, sebepten çok sonuca odaklanması gerektiğini söylüyor. Çocuk ve Ergen Psikoloğu Belkıs Ertürk, çocuğun sütannesine bağlandığı gerekçesiyle bu ilişkiye son veren annelerin varlığından bahsediyor: “Bebek sürekli bağlanıyor, kopuyor, bağlanıyor sonra yine kopuyor. Güven, aidiyet duygusu paramparça hâle geliyor. Anne önce çocuğunu paylaşmaya hazırlanmalı. Onun iyiliği için bunu yaptığını bilmeli. Sevdiği, anlaşabildiği bir arkadaşını, akrabasını sütanne tayin etmesi kaygıları azaltabilir.”

Fatih Üniversitesi Öğretim Görevlisi Pedagog Adem Güneş de benzer görüşte: “Bazı hanımlar çocuğunu kaybediyor hissine kapılabilir, çocuğuna yetemediğini düşünebilir. Özellikle de anne çalışıyorsa... Şunu rahatlıkla söyleyebilirim; çocuk orada duygusal anlamda besleniyor, ruhsal bütünlüğünü bu vesileyle koruyor. Bilakis annelerin sütannelere müteşekkir kalması gerekir.”

Tuğba Akbey İnan, “Çok küçükler ama kız-erkek ilişkisinin tezahürünü görüyoruz onlarda. Kızım Talha’ya naz yapıyor, o da Gülruh’u çok sahipleniyor.” diyerek önemli bir noktaya dikkat çekiyor. Çünkü birbiriyle sütkardeş yapılmış kız ve erkek çocuklar, yaşları ilerlediğinde duygusal bir yakınlaşma ihtimalini fıtrat gereği taşıyor. Bunu önleminin ise küçük yaşlardan itibaren alınması, sürekli “O senin kardeşin” vurgusunun yapılması hayati önem taşıyor. Pratik hayatta hangi hassasiyetleri gözettiğini Tuba Hanım’a soruyoruz: “İki aile de bu konuda bilinçli. Kızıma ‘Sütkardeşin kim?’ dediğimde ‘Talha’ diyor çok şükür. Annemlerin hemen yanında oturdukları için de çok sık görüşüyoruz. Bir şey alacağımızda sütkardeşini de unutmuyoruz. Zaten aralarında özel bir bağ var. Siz çocukların ilişkisini hangi düzleme koyarsanız o şekilde algılıyor, o şekilde de devam ediyorlar.” Psikolog Belkıs Ertürk’e göre, önlem açısından aileler ilk 5 yıl yoğun şekilde görüşmeli, çocuklar bu süreçte ‘sütkardeş’ fikrine alışmalı. İlerleyen yıllarda da aileler aynı tutumunu devam ettirmeli.

İstanbul’da yaşayan Hayriye Teyze (68), son anda evlenmekten vazgeçtiği kişinin sütkardeşi olduğunu, 50 yıl sonra öğrenmiş: “Bir akrabamız söyledi. Annem tarlada çalışıyormuş. Beni evde bırakmış. Karnım acıktığı için çok ağlamışım, susturamamışlar. Komşumuz da kıyamayıp beni emzirmiş. Annem sürekli çalıştığı için bu şekilde 3-4 kez beslenmişim. Kimse söylemedi bunu bana. Bir akraba ziyaretinde havadan sudan konuşurken gündeme geldi. Çok şaşırdım ve o kişiyle evlenmediğim için şükrettim.”

Samsun’da yaşayan Fehmiye T.nin oğlu Aykut ise Hayriye Teyze kadar şanslı değilmiş. Çünkü sütkardeşiyle evlenmiş. Sonra bu durum ortaya çıkınca da 2009’da başlayan evliliklerine anlaşarak son vermişler: “Evliliğin yıkılmaması için Şafi ya da Hanbeli mezhebine geçmemiz tavsiye edildi. Ama bu gerçeği öğrendikten sonra ikimiz de çok çok şaşırıp üzüldük, birbirimize bakış açımızda önemli bir kayma oldu. Çocuğumuz yoktu, ayrılmaya karar verdik.”

Hâlbuki süt akrabalığının en önemli unsurları arasında kimin kimden süt içtiğinin unutulmaması, kayda geçirilmesi, muhakkak şahit bulundurulması var. Hatta Osmanlı zamanında sırf bu yüzden ‘süt kütüğü’ adı altında bugünkü nüfus kayıtlarını andıran bir sistem oluşturulmuş. Türkiye Cumhuriyeti kurulduğunda nüfus kayıtlarına süt kütüğünün de eklenmesi gündeme gelmiş. Konulacağına dair bir beklenti oluşsa da son anda iptal edilmiş. O döneme kadar kültürel anlamda da hayatımızın içinde yer alan süt akrabalığı, kayıt altına alınmaksızın uygulanmaya devam etmiş. Zamanla da gerçek mahiyetinden uzaklaşmış. Mesela, bir bebek acıkmış, anne o anda yoksa sütü bulunan herhangi bir kadın onu emzirmiş. Bırakın kayda alınmasını, bazen çocuğun annesinin bile haberi olmamış! Bazıları yıllar sonra ortaya çıkmış, bazıları ise hâlâ bilinmiyor. Tüm bu olumsuzlukları yaşamamak için her iki ailenin bu konuda büyük özveri göstermesi lazım.

Onbir süt çocuğu var

Dinin bu konudaki yaptırımlarını Dr. Ülfet Görgülü açıklıyor: “Mezheplerin birbirinden farklı görüşleri var. Bazı âlimler sadece kadın şahitlerin yeterli olacağını belirtmiş. İslam’ın ilk dönemlerinde yazılı kayıttan ziyade sözlü gelenek ön planda tutulduğu için aileler eşe-dosta süt akrabalığı yaptığı aileyi duyuruyordu.”

Dr. Görgülü günümüzde kayıt altına almanın çok daha kolaylaştığını belirterek bazı önerilerde bulunuyor: “Süt emecek bebeğin ailesi ile sütannelik yapacak kişi arasında yazılı bir belge düzenlenebilir, video kaydına iki ailenin görüşmesi kaydedilebilir ya da çocuk sütannesini emerken fotoğraflanabilir. Sözel şekilde de tüm akrabalara çocuklarının bir sütannesi, kardeşi olduğundan bahsedilmeli.” Tuğba Akbey İnan, bu konuya şöyle bir çözüm bulmuş: Gülruh’un bir sütkardeşi olduğunu en başından itibaren kızıyla ilgili aldığı tüm notlara, sonraki yıllarda okuması için bıraktığı yazılara, bloguna not etmiş. Çevresindeki herkese de bundan bahsetmiş..

Televizyon ekranlarında sıklıkla gördüğümüz sunucu İkbal Gürpınar da 2’si kız, 9’u erkek 11 çocuğa kısa süreli de olsa sütannelik yapmış. Yalnız karşılıklı şekilde sadece büyük oğlu Alper’in sütkardeşi Yağmur’u emzirmiş. Mağdur vatandaşların problemlerini çözüme kavuşturmak için yaptığı program onu böyle bir sürece götürmüş. Mesela, 10 günlükken annesi tarafından terk edilmiş Aleyna’yı babası programa getirmiş. Çocuk açlıktan stüdyoyu inletince İkbal Hanım onu emzirmiş. Mağdur bebek sakinleşmiş, 1 haftadan sonra ilk kez bir anne sıcaklığını hissetmenin huzuruyla İkbal Hanım’ın kollarında uyuyakalmış. Aleyna, annesi bulunana kadar Gürpınar’ın evinde kalmış. İkbal Gürpınar hem 3 aylık oğlu Efe’yi hem de onu her acıktığında tereddütsüz beslemiş. İkbal Hanım’ın süt çocukları bununla da sınırlı kalmamış tabii: “Stüdyoya göğüsleri yıllar önce yanmış bir hanım yardım talebi için gelmişti. 4 aylık erkek bebeğin karnı acıkmış, çok ağlıyordu. Üstelik doğduğundan bu yana hiç anne göğsündün süt emmemiş. Kıyamadım. ‘Onu emzirmemi ister misin?’ dedim. Sevindi kadıncağız. Tek taraflı 9 erkek çocuk emzirdim. Ankara’daki sütkızım Yağmur’la hâlâ görüşüyoruz. Aleyna’nın da ailesini tanıyorum. Programda da yaşananlar konuşulduğu için sözlü şekilde de duyurduk aslında. Özellikle farklı cinsler söz konusuysa kayıt altına almak çok daha önemli.”

Hısım akrabayı ziyaret etmek, onların hâllerini, hatırlarını sormak diye açıklanan sıla-i rahimi İslam dini emrediyor. Âlimler süt akrabalığının da bu kapsamda değerlendirilmesi gerektiğini söylüyor. Yani kurulacak diyalog sadece süt ihtiyacının karşılandığı süreyle sınırlı kalmamalı, buna uygun ilişkiler düzenlenmeli, iki aile arasında çok büyük kültür-yaşam tarzı farklılıkları bulunmamalı, deniyor. Prof. Dr. Ahmet Yaman, “Süt akrabalar arasında normal akrabalarda bulunduğu gibi nesep ilişkisi, nafaka sorumluluğu, mirasçılık, velâyet, lehte tanıklığın reddi gibi mahrumiyetler ve ceza hukuku alanında cârî olan kimi hafifletici hükümler söz konusu değildir. Fakat karşılıklı sevgi, sıla denen ziyaretleşme, hem bir akrabalık hem de bir insanlık görevi şeklinde mevcuttur.” diyor.

Marmara Üniversitesi İslam Hukuku Anabilim Dalı’ndan Prof. Dr. Mehmet Erdoğan da anne-babaya karşı çocuğun yükümlülüklerinin Kuran-ı Kerim’de anlatıldığına dikkat çekerek “İlahi kitap süt veren hanımı da ‘sütanne’ tespit etmiş. Sütanne, sütbaba ve sütkardeşlerin ya da sütten kaynaklı akrabaların aranıp sorulması, Kuran’ın istediği ilişkilerin onlarla da devam ettirilmesi lazım. Vefa bir Müslüman vasfıdır.”

Tabii burada “Sütanne öz annenin yerini nasıl doldurur?” sorusuna da açıklık getirmek gerekiyor. Pedagog Adem Güneş, çoğu kişiyi şaşırtacak şu cevabı veriyor: “Aslında İslam’ın süt akrabalığını yasaklamayıp teşvik etmesi, çocuk ruh sağlığını ne kadar ön planda tuttuğunu gösteriyor bize. Pedagojik açıdan bebeğin kimin tarafından emzirildiği ilk dönemde önemli değil. Çünkü güven aldığı, sütünü içtiği bir kişinin anne mi yoksa başka biri mi olduğunu fark edemiyor bebek. Tek beklentisi her ihtiyaç duyduğunda anne göğsüne ulaşabilmek. Sütannelik, çocuğun yarım kalan güven duygusunu tamamlayabilecek muazzam bir sistem.”

Sütanne, en ideal bakıcıdır

Bebeklerin ilerleyen aylarda sütannelerine bakışını da Psikolog Belkıs Ertürk anlatıyor: “Çocuk kendi annesi gibi sütannesinin de tenini, kokusunu, yüzünü tanıyor, hafızasına kaydediyor ve ona da bir bağlanma gerçekleştiriyor.” Süt akrabalığının nasıl ve ne şekilde yapılması gerektiğini ayrıntılarıyla anlatmaya çalıştık. Diyelim ki minik bir bebeğiniz var ve artık siz de bir aileyle süt akrabalığı kurmaya karar verdiniz. Bunun size ne gibi faydaları olacağını da bilmek hakkınız. Öncelikle çalışan annelerin bebekleri açısından durumu değerlendirmek istiyor Pedagog Adem Güneş: “Annenin evde olmadığı zamanlarda ‘anne gibi’ bebeği sarıp sarmalayacak bir sütanne bulunsa, çocuk yarım kalan güven duygusunu o kişi üzerinden tamamlayabilir. Çocuklardaki birçok anormal davranışın önlenmesi, çocuk ruh sağlığının korunması açısından iyi sonuçlar doğuracaktır. Evladına süt veremeyen (yeteri kadar) anneler sütanne bulmaya çalışsın. Hiç olmazsa orada çocuğun duygusal yoksunluğu da giderilir.”

Çoğu ailenin yaşadığı bakıcı problemlerine de sütannelik müessesinin çare bulabileceğini düşünüyor Belkıs Hanım: “Günümüz çocuklarının çoğu, anneleriyle güvenli bağlanma gerçekleştiremiyor. Bakıcılar da bu duyguyu veremiyor. Sütanne, çok ideal bir bakıcı vazifesi görebilir. Çocuğa iş değil, emanet gözüyle bakar, canından bir parça olduğu için kötü muamelede bulunamaz. Ücretini yine alır. Peygamber Efendimiz sütannesini, süt akrabalarını her ortamda baş tacı ediyor. Bunlar aslında o ilişkinin çok iyi kurulabileceğini de bize gösteriyor.”

Çocuklarımız kırk yılda bir gördüğü akrabalarıyla ne tam tanışabiliyor ne de kendini onların bir parçası kabul ediyor. Hatta yaş ilerledikçe aile meclislerinden de kaçıyor, yavaş yavaş kabuğuna çekiliyor. Aile koçu Münir Arıkan, sütannelik müessesesini Peygamber Efendimiz’in hayatından yola çıkarak ayrıntılı, çok yönlü araştırmış, danışanlarına da bunu ısrarla tavsiye eden biri. Hakkıyla yapılan süt akrabalığının her iki aileyi de hayli zenginleştireceğini, çocukların süt akrabalarıyla daha sıcak irtibat kurabileceğini düşünüyor: “İletişimciler, insanın ömründe ortalama bin ila 2 bin akraba biriktirebildiğini söylüyor. Eğer hepsi ile barışıksanız tabii. Sütanneniz varsa bu rakam ikiye katlanıyor. Çünkü sütkardeşinizin akrabaları ile de tanışıyorsunuz. Doğum günü, sünnet, nişan, düğün derken bir beraberlik ortaya çıkıyor. İnanılmaz bir akrabalık takviyesi bu. Üstelik süt akrabalığı ile diğerine nazaran (süt akrabalarıyla kendi akrabaları gibi hemen yüz göz olunmadığından yola çıkarak) daha samimi, masum, menfaatsiz, nezaketli bir ilişki kuruluyor. Yani güzellikleri daha bol bir akrabalık çeşidi. Çocuklarımızı da yalnızlıktan kurtaracak güce sahip.

Aidiyet doğuştan getirdiğimiz bir his. Hepimiz bir yere ait olmak istiyoruz. Evde ailesine karşı aidiyet duygusu beslemeyen çocuklar bunu ergenlik döneminde dışarıda arıyor. Ona ilk kucak açana ölçüp tartmadan gidiyor. Bu durum da çoğu zaman kötü sonuçlar doğuruyor. Aidiyet, güven duygusundan sonra oluşuyor insanda. Çocuklar sütanneleriyle güven bağını gerçekleştirdikten sonra aidiyet de beraberinde geliyor. Çocuk kendini süt ailesine de ait hissediyor, sevincini, hüznünü, üzüntüsünü ya da başarılarını gidip onlarla da paylaşıyor, birlikte vakit geçirmekten mutluluk duyuyor. Herhangi bir olumsuzlukta sütannesinin omzuna başını koyup ağlayabileceğini, annesi kadar içten duaları onun da yapabileceğini biliyor. Hatta kendi öz anne-babasına kızsa sığınacak bir evinin bulunduğu için kendini daha güvende hissediyor. Dolayısıyla, süt ailesiyle kurduğu bu duygusal yakınlık kişiye güç veriyor. Üniversiteye de gitse, çok farklı ortamlarda da bulunsa güven, aidiyet, sevgi açısından herhangi bir eksikliği bulunmadığı için kendi çizgisinden ayrılmıyor. Tüm bu sebeplerle yola çıkan Tuba Akbey İnan’ın gelecek tasavvuru önemli: “Talha bir gün okumak istediğinde gelsin bizim evde kalsın mesela. Kızım tatillerde onlara gitsin. Kızımın hayatta güvenebileceği, kendi çocuğuyla onu aynı seviyede tutacak biri var. İçim rahat. Bu duygu akrabalık bağlarını da güçlendiriyor, insana ekstra sorumluluklar verse de mutlu ediyor.”

Günümüz şartlarında kadınların önemli bir kısmı çocukları dünyaya geldikten sonra da çalışmak zorunda kalıyor. Büyük işletmelerde dahi kreş bulunmadığı için çocuğunu ya özel kreşlere veriyor ya da bakıcıya emanet ediyor. Çocuk ne kadar mutlu gözükürse gözüksün annelerin vicdanı rahat etmiyor. Ki kreşle, bakıcıyla sorun yaşayanlar da hatırı sayılır bir çoğunlukta. Bu tarz sebepler yüzünden çoğu çocuk kardeş nimetinden yoksun bırakılıyor. Ebeveynler “Tek kalsın, en iyi şekilde yetiştirelim.” fikriyle kendini avuturken çocuk büyüdükçe işin rengi değişiyor. Anne-baba kardeşin verebileceklerini oğluna-kızına veremiyor. Uzmanlar, eğer şartlar ‘kesinlikle’ müsait değilse, sütkardeşle de bu duygunun kısmen karşılanabileceğini söylüyor. Tuba Hanım ikinci çocuk konusunda katı değil ama “Belki Allah bana ikinci bir çocuk vermeyecek ya da kız çocuğu verecek tekrar. Oysa şimdi ben Talha ile hem ikinci çocuk hem de oğlan çocuk duygusunu birlikte yaşıyorum. İki çocuklu hâlimi gözlemliyorum. Mesela insan yeğeninin yanında kendi kızını ayırabilir, kayırabilir. Ama işin içine sütannelik girince gönlünüz hep eşit kalıyor. İkisine de kıyamıyor, ikisini de çok önemsiyorsunuz. Kızım da Talha’yla kardeş sevgisini tadıyor, ondan çok şey öğreniyor.” diyor.

Münir Arıkan, sadece tek çocuklu değil, çok çocuklu aileler için de sütkardeşlerin avantajlarından bahsediyor: “Aileye gelen sütkardeşler, her zaman iyilik kaynağıdır. Biyolojik kardeşler arasındaki kıskançlık, kavga, tartışma sütkardeşle yaşanmaz. Normal şartlar altında sadece kendi kardeşleri ile büyüyecek çocuğa veya çocuklara, dışarıdan (bir anlamda piyango gibi) gelen sütkardeş, kardeşler arasındaki iletişimi güçlendirir, zenginleştirir ve hepsinin birbirinden öğreneceği bir dolu güzellik vardır.”

--------------------------------------------------------------------------------

Sütanne, çocuğu hayata nasıl hazırlar?

Münir Arıkan: Her üç yavrumun da sütanneleri var. Aile içerisinde kendi annelerine nazlarının geçmediği nadir durumlarda “Ben de sütanneme giderim!” gibi bir şaka yaparlar. Belli ki başka bir evde nazlarının geçtiğini bilmek, sütannelerinin onları sevmesi, onların sütannelerini sayması, hatırlaması kalplerinde bile ayrı bir yere sahip. Biliyorsunuz ki emzirme sürecinde bebek duygusal bir terapi de görüyor. Sütannenin kokusu, çocuğun sosyalleşmesini sağlar, anne kokusundan başka bir kokuya da güvenilebileceğini öğrenir. Kendisine annesi gibi bakan birisini görmesi, ileriki yıllarda başka insanlarla da güvene dayalı iletişim kurabileceğinin ilk sinyallerini verir.

Bebek için anne sütünün miktarı kadar içeriği ve kalitesi de önemlidir. Sütannesini emen çocuk, annesinin sütünden aldığı vitamin ve mineraller yanında, (tabiri caizse) çok daha zengin bir menü ile desteklenir. Üstelik sütannenin takviyesiyle daha güçlü bir bağışıklık sistemi de oluşur. Bu anlamda sütanneliği, bebek için genetik bir takviyedir de aynı zamanda. Bebek, ikinci bir organizmadan (sütannenin ailecek çok iyi araştırılmış mümtaz bir şahsiyet olması hasebiyle) ekstra bir ahlaki kuvvet alır. Sütannesi bulunan çocukların özgüvenleri yüksektir. Annesi dışında, ikinci bir anne tarafından pohpohlanmanın keyfinden midir bilmem, sütanne yanında çocuklar mükemmel bir halet-i ruhiye içindedir. Çocuk daha minicikken kendisinde hakkı ve emeği olan insana büyük bir vefa duygusuyla bağlanır. Kendi anne babasının da sütanne ve babasıyla kaynaşması durumunda ise daha aile ortamında kadirşinaslık, minnet ve hatırlama duygularını bizzat yaşayarak öğrenir ki bu öğrenme şekli, öğrenmenin en unutulmaz ve en kuvvetli şeklidir. Çocukla sütanne arasındaki iletişimin kelime hazinesine katkısını da unutmamak gerekir.

Tuba Kabaoğlu Aksiyon Dergisi


Bunlar da ilginizi Çekebilir

10 Yorum Yorum Yaz

Yorum Yaz